8 Mart’a giderken 10 sorun 10 talep
Çalışma yaşamında karşılaştığımız 10 temel sorunu ve bu sorunlara ilişkin taleplerimizi bir araya getirmeye çalıştık. Çünkü, umudu çoğaltmak, taleplerimizi daha yüksek perdeden dile getirmek gerek.

2018 yılı 8 Martına yaklaşık bir ay kaldı. Bu yıl da 8 Martı bir dizi sorunla karşılıyoruz. Her üç kadından ikisinin çalışma yaşamının dışında olduğu Türkiye, kadın istihdamı bakımından Avrupa sonuncusu ve dünyada sondan yirminci. İstihdamın içinde olan kadınlar ise iş güvencesinden çalışma koşullarına, ücretlerden sosyal güvenliğe, tacizden mobbinge kadar pek çok sorunla karşı karşıya. Ancak umudu çoğaltmak, taleplerimizi daha yüksek perdeden dile getirmek gerek. İşte bu yüzden çalışma yaşamında karşılaştığımız 10 temel sorunu ve bu sorunlara ilişkin taleplerimizi bir araya getirmeye çalıştık.

8 Martımız şimdiden kutlu olsun, gelecek güzel günlere umut olsun!

1) HER ALANDA EŞİTLİKÇİ POLİTİKALAR
Çalışma yaşamı, toplumsal yaşamın diğer alanlarından bağımsız değil. Dolayısıyla kadınların çalışma yaşamına ilişkin sorunlarını, tek başına bu alanda atılacak adımlarla çözmek olanaklı değil. Yaşamın her alanında kadın-erkek eşitliğinin tam anlamıyla sağlanmasını hedefleyen politikalar uygulanmadıkça istediğimiz mesafeyi kat etmemiz olanaklı gözükmüyor. Örneğin eğitim düzeyi arttıkça, istihdam edilme oranı da artıyor. Bugün 18 yaş üzeri erkeklerin yüzde 23,4’ü lise veya dengi okul mezunu, yüzde 21,7’si ise yükseköğrenim mezunu. Kadınlarda ise bu oran sırasıyla yüzde 15,6 ve yüzde 16,5. Yani erkekler ve kadınlar arasında eğitim düzeyi bakımından ciddi bir fark söz konusu. Bu fark, kadın istihdamının erkeklerden çok daha düşük olmasının temel nedenlerinden biri. Eğitim alanındaki eşitsizliği gidermeden, kadınların eğitim düzeyini yükseltmeden, istihdam alanındaki eşitsizliği çözmek mümkün olmuyor. Sonuç olarak eğitim başta olmak üzere her alanda eşitlikçi politikaların yaşama geçirilmesi gerekiyor.

2) CİNSİYETÇİ İŞBÖLÜMÜNE SON!
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre Türkiye’de her 5 erkekten 1’i ve her 10 kadından 1’i kadınların çalışmasının uygun olmadığını düşünüyor. 1990 yılında Anayasa Mahkemesi, Medeni Kanunda yer alan “evli kadınların çalışabilmek için eşinden izin alması zorunluluğunu” iptal etti. Ancak 2014 yılında yapılan bir araştırmaya göre erkeklerin yüzde 69’u, kadınların ise yüzde 57’si evli kadınların çalışmak için eşinden izin alması gerektiğini düşünüyor. 2010 tarihli bir başka araştırmaya göre ise Türkiye’de her 2 kişiden 1’i “kadının yeri evidir” görüşüne katılıyor. Yani “kadının yeri evi, görevi ev işleridir; illa çalışacaksa da kocasının iznini alıp evdeki yükümlülüklerini aksatmadan çalışabilir” şeklinde özetlenecek bir yaklaşım toplum içinde hiç azımsanmayacak bir düzeyde mevcut. İşin kötüsü, iktidardaki hükümet de bu görüşü kimi zaman açıktan kimi zaman örtülü biçimde destekliyor. Kadını evle, erkeği işle özdeşleştiren cinsiyetçi iş bölümü, hükümetin politikalarına da yansıyor. Öte yandan cinsiyetçi iş bölümü, kadınların çalışma yaşamında belli sektörler ve belli işlere sıkışmasına yol açıyor, kadınların istihdam alanlarını daha da daraltıyor. Sonuç olarak bu yaklaşım ve bu yaklaşım çerçevesinde şekillenen politikalara son verilmesi gerekiyor.

3) EMEKTEN YANA BİR EKONOMİ VE İSTİHDAM POLİTİKASI
Bir ülkede istihdam pastası büyümeden bu pastadan hak ettiğimiz payı almamız mümkün gözükmüyor. Ancak Türkiye’de bu pasta çok ama çok yavaş büyüyor. 2002 yılında istihdam oranı yüzde 44,4 iken 2016’da bu oran yüzde 46,3’tü. Yani son 15 yılda istihdam sadece yüzde 2 arttı.
Dolayısıyla istihdam pastasındaki büyüme, kadın istihdamının istenilen noktaya gelmesi bakımından son derece yetersiz. Türkiye’de kadınların istihdam düzeyinin erkeklerin istihdam düzeyine çekilebilmesi için tam 10 milyon yeni işe ve bu işlerin tümüne kadınların yerleştirilmesine ihtiyaç var. Çıtayı daha da düşürelim ve kadınların istihdam oranının yüzde 50’ye çıkarılmasını hedefleyelim. Bu durumda dahi 5 milyon yeni iş gerekiyor. Bütün bu oran ve veriler, tek bir gerçeğe işaret ediyor. Türkiye’de istihdamı büyütecek ve bu istihdam artışından kadınların yararlanmasını sağlayacak emekten ve kadından yana politikalara ihtiyaç var.

4) NİTELİKLİ, SÜREKLİ VE GÜVENCELİ İSTİHDAM
“İş olsun da nasıl olursa olsun” diyoruz bazen. Hayat bizi bunu söylemeye itiyor. Ancak geçici, güvencesiz, yarı zamanlı ve kötü işler yaramıza uzun vadede merhem olmuyor. Kadın istihdamının artmasını istiyoruz ama kadınların geçici, güvencesiz ve geleceksiz istihdama mahkûm olmasını da istemiyoruz. Zaten bu tür işler bir süre sonra kadınların çalışma yaşamından çekilmesine yol açıyor.
Öte yandan kayıt dışı istihdam başta olmak üzere kadınların canını çok yakan güvencesiz çalışma biçimleri, çalışan her 2 kadından 1’i için emekliliği neredeyse imkânsız hale getiriyor. Birçok farklı araştırma tek bir gerçeğe işaret ediyor; daha güvenceli işlerde çalışan kadınlar, çalışma yaşamında daha çok kalma eğilimi gösteriyor. Sonuç olarak istihdamda artış tek başına yetmez, bu istihdamın nitelikli, sürekli ve güvenceli de olması gerekiyor. Örneğin en acil ve yakıcı taleplerimizden biri derhal karşılanmalı: Tüm taşeron işçiler koşul-şart aranmadan eşit hak ve ücretlerle kadroya geçirilmeli!

5) ÜCRETSİZ AİLE İŞÇİLİĞİ DEĞİL ÜCRETLİ İŞ!
Türkiye’de 2 milyon 190 bin kadın ücretsiz aile işçisi olarak çalışıyor. Yani aileye ait tarla ya da işyerinde çalışmasına rağmen bunun karşılığında ücret almıyor. Yani 2 milyondan fazla kadın istihdamda olsa bile ekonomik özgürlüğe sahip olamıyor; ücret, sosyal güvenlik ve emeklilik gibi en temel haklardan yararlanamıyor. Kendi hesabına çalışan kadınların da büyük çoğunluğu sigortasız ve düzenli gelirden yoksun. Oysa 2016 tarihli bir araştırmaya göre Türkiye’de kadınların yüzde 87’si ücretli bir işte çalışmak istiyor. Dolayısıyla kadınları ücretli istihdama çekecek ve ücret güvencesi sağlayacak politikalara gereksinimimiz var.

6) ÜCRETSİZ VE ULAŞILABİLİR KREŞ
Bir an için hayal edelim. Emekten ve kadından yana politikalar uygulandı ve kadınların istihdam edilebileceği milyonlarca yeni iş olanağı yaratıldı. Peki, kadınlar bu işlerde nasıl çalışacak? Çocuklara kim bakacak? Evdeki hasta ve yaşlıların bakımını kim üstlenecek? Ev işlerini kim yapacak? Çalışma yaşamının dışında kalan her iki kadından birinin, tam 11 milyon kadının ev işleri ile meşgul olduğu için çalışma yaşamına giremediği; çocuk bakımı ve ev işlerinin yüzde 90’ından fazlasının kadınlar tarafından yapıldığı Türkiye’de, bu soruların yanıtları yok! İşte tam da bu yüzden başta çocuk bakımı olmak üzere kadınları istihdamın dışına iten sorunlara çözüm üretilmesi gerekiyor. Bu noktada atılması gereken ilk ve en önemli adım, ücretsiz ve ulaşılabilir kreş olanaklarının sağlanması. Benzer biçimde kadınların sırtındaki hasta ve yaşlı bakım yükünün de kamu tarafından üstlenilmesi ve ev işlerinin kadın işi olmaktan çıkıp hane bireyleri arasında paylaşılması büyük önem taşıyor.

7) İNSANCA ÇALIŞMA KOŞULLARI VE ÜCRET
Ya istihdam dışında kalma ve işsizlik ya da ağır çalışma koşulları, uzun çalışma süreleri ve düşük ücretler... Mesela İş Yasasına göre haftalık çalışma süresi 45 saat, ancak Türkiye’de her 4 kadın işçiden 1’i haftada 50 saatten fazla çalışıyor. Çalışma süreleri uzadığı gibi çalışma koşulları da ağırlaşıyor; üretim baskısı artıyor, görev tanımları belirsizleşiyor, kadın işçiler her işe sürülebilecek ucuz işgücü olarak görülüyor. Her 10 kadın işçiden 7’si açlık sınırının bile altında ücret alıyor.
Bu tablo karşısında sözümüz açık! Ne kırk satır, ne kırk katır istiyoruz!
Çalışmak, ancak insanca çalışmak ve karşılığında insanca yaşanacak ücretler almak istiyoruz.

8) AYRIMCILIĞA, TACİZE, MOBBİNGE SON!
Kadınlar çalışma yaşamına girerken bir dizi ayrımcılıkla karşı karşıya kaldığı gibi çalışma yaşamında da çeşit çeşit ayrımcılığa maruz kalıyor. 27 farklı sektörün 20’sinde kadınların ortalama ücretleri erkeklerden daha düşük. Aynı veya benzer işi yapan, aynı vasıflara sahip kadın ve erkekler arasında ciddi ücret farkları mevcut. Kadınların çoğunlukta olduğu sektörlerde bile kariyer basamaklarının üst sıralarını erkekler işgal ediyor. İş Yasasına göre cinsiyet veya gebelik gibi nedenlerle ayrımcılık yapmak yasak. Ancak uygulamada kadınlar sadece kadın oldukları için birçok ayrımcı uygulama ile karşı karşıya. Yasaya aykırı olmasına rağmen gebelik veya annelik izni nedeniyle kadınlar işten çıkarılabiliyor. Görev dağılımı ve terfilerde de kadınlar ayrımcılığa uğruyor. İşyerinde cinsel taciz çok yaşanan ama çok az konuşulan bir gerçek. Birçok araştırma kadınların erkeklere göre daha fazla mobbinge maruz kaldığını gösteriyor. Oysa biz, ayrımcılığa uğramadığımız, tacizsiz, şiddetsiz bir çalışma yaşamı ve eşitlik istiyoruz!

9) İŞÇİ SAĞLIĞI, HEMEN ŞİMDİ!
Resmi verilere göre kadın işçilerin bir yılda geçirdiği iş kazası sayısı 35 bini buldu. Her yıl 100 kadın işçiden en az 1’i iş kazası geçiriyor. Gerçek rakamlar ise çok daha yüksek. Her yıl 100’ün üzerinde kadın iş cinayetlerinde yaşamını yitiriyor. Meslek hastalıkları tespit dahi edilemiyor, oysa her yıl on binlerce kadın işçi meslek hastalıklarına yakalanıyor. Kadın işçilerin hem işçi hem de kadın olmalarından kaynaklı olarak karşı karşıya oldukları ciddi risk ve tehlikeler var. Ancak Türkiye’de işçi sağlığına önem verilmediği gibi kadın işçi sağlığı gündeme dâhil gelmiyor. Oysa biz çalışırken yaşamımızdan ve sağlığımızdan olmak istemiyoruz. İş kazaları, iş cinayetleri, meslek hastalıklarına karşı gerekli her türlü önlem alınsın; kadın işçi sağlığına özel önem gösterilsin istiyoruz!

10) SENDİKAL HAKLARIMIZ, HEMEN ŞİMDİ!
Yaşadığımız birçok sorunu sendikalı olarak, sendikal haklarımızı kullanarak çözmemiz daha kolay. Oysa Türkiye’de sigortalı kadın işçilerin yalnızca yüzde 7,9’u sendika üyesi. Erkeklerin sendikalaşma oranı kadınların sendikalaşma oranının 1,5 katı. Kadınların sendikalı olmamasının en önemli nedenlerinden biri işten atılmaktan endişe etmeleri. Sendikalı olanlar ise işkolu barajı, işyeri barajı, grev yasakları gibi bir dizi engel ile karşılaşıyor. İşte bu yüzden sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki tüm engellerin kaldırılmasını, sendikal hak ve özgürlüklerimizi özgürce kullanabilmeyi istiyoruz!
Sendikalaşma düzeyimiz daha düşük ama sendikalarda temsil düzeyimiz adeta yerlerde sürünüyor. İşçi sendikalarında kadınların yönetici kademelerdeki oranı sadece yüzde 8,8. Sendikaları erkekler yönetiyor ve sendikaların büyük çoğunluğunun kadın işçilere yönelik bir politikası ya da etkinliği yok. İşte bu yüzden hem sendikal haklarımızı hem de sendikalarımızı istiyoruz. Sendikalarda hak ettiğimiz temsile sahip olmayı ve kadın dostu sendikal politikaların oluşturulmasını talep ediyoruz!
İlgili haberler
GÜNÜN BELLEĞİ: Marksizmin izinden Eleanor Marx

Kapitalizm koşullarında kadınların durumunu ortaya koyan Eleanor, ustaları Marx ve Engels’den öğrend...

Sigorta patronun keyfine göre, sömürü en ala!

Sultangazi’de 250'ye yakın işçinin çalıştığı bir gıda fabrikasında Suriyeli, genç, kadın işçiler çoğ...

Yemek+servis+sigorta

‘Yemek+servis+maaş+sigorta.’ Sadece kelimelerden oluşan bu iş ilanında aslında bir hizmet ilişkisind...