Mutlu son ile başlayan bir kitap: Kuru Kız
Roman kuru kızımız üzerinden Türkiye’de yoksul mahallede yaşayan bir kadın olmak konusuna ucundan kıyısından değiniyor. Zekâları güneş görmeyen evlerde körelip giden kadınlar...

Meşhur deyişi bilirsiniz, “Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir.” Ayfer Tunç’un son kitabı Kuru Kız da işte böyle başlıyor. 40 yaşına basan kahramanımız dünyanın sonuna doğru bir yolculuğa çıkıyor. Dünyanın sonuna bir yabancı geliyor ve hayatlar değişiyor. Ama hikâye burada bitiyor. Evet yanlış okumadınız, hikayemiz bir yabancının değişen hayatı ve değiştirdiği hayatlara hatta pandemiye bile kısaca değiniyor ve bitiyor. Mutlu son ile başlayan kitaplarla pek sık karşılaşmıyoruz. Hatta şahsen ben hiç karşılaşmadım. Bu sebeple ilgimi daha da çekti. Zaten Bir Deliler Evi ile gönlümde bambaşka yeri olan Tunç bu sefer ne muziplikler yapmış diye heyecanla başladım Kuru Kız’a ancak hüsrana uğradım.

Mutlu sondan sonra, kahramanımızın geçmiş 40 senesine yakından bakmaya başlıyoruz. Karşımızda bütün hayatını ailesine bakmakla geçirmiş bir kadın var. Sırayla annesine, babasına ve en son kardeşine annelik yapmak zorunda kalmış. Küçük bir kentin kenar mahallesindeki baba evinde geçmiş o koca 40 yıl. Boyunun olağanüstü uzunluğu, zayıflığı ve çirkinliği nedeniyle mahalleli tarafından kuru kız diye anılıyor. Hatta “akılca durgun” olduğu sanılıyor çünkü ne etliye ne sütlüye karışmadan yaşayıp gidiyor. Çağırınca geliyor. Git denilince gidiyor. Ve en önemlisi, asla soru sormuyor. Çünkü soru sormak akıl belirtisi. Kimse akıllı olduğunu anlamamalı. Kardeşi bile. Oysa bilgi yarışmalarını seviyor. Yeni şeyler öğrenmek, tüm dünyayı gezmek istiyor. İşte kuru kızımızın hayatı böyle geçiyor. Roman kuru kızımız üzerinden Türkiye’de yoksul mahallede yaşayan bir kadın olmak konusuna ucundan kıyısından değiniyor. Türlü sebeplerle evlere kapanan, tüm ailesine annelik yapmak zorunda kalan, zekâları güneş görmeyen evlerde körelip giden kadınlar...

Kuru kızımız tüm ailesi ölünce özgürlüğüne kavuşuyor. Bir de aldığı akıllı telefon ile. Onu hayata bağlayan, gözünü açan bu telefon oluyor. Bir yapılacaklar listesi var, tadılacak peynir, gezilecek yerler listeleri. Oysa bulunduğu semtten bile çıkmamış bir kadın. Mutlu sona kadar, pek çoğumuzun yaşadığı ya da yaşayanları tanıdığı olaylar geçiyor başından. Kitap boyunca ha oldu ha olacak diye bir yükselme noktası bekliyorsunuz ama gerilim asla yükselmiyor.

En baştan öngörülebilen olay örgüsü okuma zevki vermezken, kullandığı dil de çok güncel olmaya çalışması da eğreti duruyor. Ayfer Tunç’u ne kadar çok sevsem de sonuç olarak bu kitabını beğenemedim.

Fotoğraf: Kitap kapağı

İlgili haberler
İnceliklerin romanı: Kirpinin Zarafeti

Kirpinin Zarafeti, kirpiler gibi dikenli kabuklarının altında bambaşka hayatları olan güçlü kadınlar...

Bir kitap: Bitmeyen Kavga

Yazarın, mücadele, sömürü, emek, ölüm, dayanışma, dönüşüm, yoldaşlık temalarına da yer verdiği eser...

Bir kitap: Çizgili Pijamalı Çocuk

Biri ateşin orta yerinde, can havlinde; ötekisi ise babası ve askerlerinin zulmünden habersiz arkada...