Jenny Marx her şeyden önce devrimci sosyalizme kararlılıkla bağlı bir kadındı. O eşinin görüşlerinin basit bir takipçisi değildi. İşçi sınıfının sermayeden kurtuluşu için mücadeleye gerçekten inanmıştı.
Zorlu hayatı boyunca Jenny, enerjisini yorulmaksızın komünist toplantılar düzenlemeye harcayan, mültecilere barınak ve yardım sağlayan, eşinin felsefi ve ekonomik çalışmalarını üretmesine yardımcı olan etkin bir güçtü. Bir barones olarak ayrıcalıklı konumundan vazgeçmiş, daha iyi bir dünya hedefini gerçekleştirmek için büyük fedakarlıklar yapmıştı.
1814 yılında Prusya aristokrasisinin bir üyesi olarak doğan Jenny von Westphalen, Trier’in sosyal çevresinde tanınan birisiydi. Prusyalı bir memur ya da asil bir adamla evlenmeye hazırlanarak kendisinden sınıfsal görevlerini yerine getirmesi bekleniyordu. Ancak o bunun yerine, Trier hükümetinin danışmanı olan babası Baron Ludwig von Westphalen’in de teşvikiyle Fransız sosyalizmi ve Alman romantizmine olan ilgisinin peşinden gitti. 12 bin nüfuslu bir kasabanın önde gelen Prusyalı otoritelerinden biri olmasına karşın baba Westphalen, Fransız liberalizmi ve sosyalizmine derin bir ilgi duyuyordu.
Jenny’nin çalışmaları, ona, hedeflerine ulaşmak için ideallere değer vermeyi öğretti. İlerici bir amaca bağlılık ve onun için savaşmaya adanmak, başarısızlıklardan yılmamak en büyük taahhüdüydü. Genç yaşlarından itibaren eşitlik üzerine erken kadın haklarını savunan görüşleri benimsedi.
Karl Marx da -Ludwig’in meslektaşı Heinrich Marx’ın oğlu- Ludwig’in ilerici fikirlerini çekici buldu. Mary Gabriel’in Love and Capital’de yazdığına göre Jenny, genç Marx’ta hayran olduğu romantik karakterlerin özelliklerini gördü: O “Goethe’nin Wilhelm Meister’ı, Schiller’in Karl von Moor’uydu ve Shelley’in sarp kayalıklara zincirlenmiş Prometheus’u olabilirdi, çünkü o zalim bir tanrıya meydan okuma cesareti gösteriyordu.” Karl, Von Westphalen ailesiyle tanıştıktan altı yıl sonra Jenny ile gizlice nişanlandı.
Trier’deki aristokrat bir kadın için Yahudi bir radikalle evlenmek kültürel normların dışında bir davranıştı. Jenny ve Karl’ın aileleri her şeye rağmen bu birlikteliği destekledi. Karl 25, Jenny 29 yaşındayken 1843 yılında evlendiler.
Ne Jenny’nin ne de Karl’ın babası bu evliliği görecek kadar yaşadı. Genç çift yıllar boyunca, diğer akrabalarından gelen küçük bir kaç destek jesti dışında, ailelerinin mali katkısı olmadan kendi başlarının çaresine baktılar.
SÜRGÜN
Düğünden sonra Jenny ve Karl, radikal çevrelere karıştıkları ve tartışmaya başladıkları Paris’e taşındı. Ağustos 1844’te, Karl hayatı boyunca yoldaşı olacak Friedrich Engels ile birlikte çalışmaya başladı.Başladıkları projeler riskiydi. Jenny sürgün ve hapis cezasıyla yüz yüze gelse de eşinin çalışmaları ve siyasetinin sağlam bir savunucusuydu. Fransız otoriteleri onları Paris’ten kovduklarında firari hayatları da başladı. Jenny bütün mobilyaları sattı, ama geçmiş kiralar hala ödenememişti.
Yeni doğmuş Jennychen’le birlikte (Marx’ın Komünist Manifesto’yu yazacağı) Brüksel’e doğru yola koyuldular. Çok geçmeden, Marx ve Engels Manchester’ın endüstriyel gecekondu mahallelerini araştırmak üzere Londra’ya gitti. Bu sırada altı aylık hamile Jenny ve kahyaları Helene Demuth (‘Lenchen’) Trier’e döndü. Jenny oradan Marx’a, toplumda kadınların acı gerçeğini, sosyalist çevrelerde bile kadınların hak ve ihtiyaçlarının en iyi durumda ikincil konumda kalmasını, erkeklerin haklarının vurgulanıyor olmasını eleştirel bir dille yazdı.
Brüksel’e dönüşte Jenny, hazırlanmasına bir entelektüel muhatap olarak yardım ettiği Alman İdeolojisi’nin yayınlanmasını dört gözle bekledi. O kadar ki ikinci çocuklarının ağlamasının kocasının dikkatini dağıtmasından endişe ediyordu. Ancak Karl’ın yazıları gecikmişti ve Karl bunu Jenny’den saklıyordu. Kitabın baskısı mali sıkıntıların bazılarını kısmen hafifletebileceği için Jenny, Marx’tan kitabı bitirmesini bekliyordu.
1846’da, Marx ve Engels Komünist Yazışma Komitesi’ni örgütlemeye başladı. Jenny, Marx’ın neredeyse okunması imkansız el yazısını çözerek ve tartışmalara katılarak sekreterlik görevini üstlendi. Aynı zamanda Komünist Lig’in ilk üyesiydi, Marx ve Engels kısa bir süre sonra Alman İşçileri Birliği’ni şekillendirdiklerinde, Jenny etkinlikler örgütleyerek ve okuma metinlerini hazırlayarak onun aktif bir katılımcısı oldu.
Alman dizgici Stephen Born, Jenny hakkında “hayatı boyunca, eşini ilgilendiren ve meşgul eden her şeye yoğun bir ilgi duydu” dedi. “Marx eşini sevdi ve eşi de onun tutkularını paylaştı.”
Karl ve Jenny, Ocak ayının başlarında Komünist Manifesto’yu bitirmek için çalışıyorlardı. Jenny “Marx’ın burjuvazinin ithamlarına karşı çıkışlarını ve onun devrimin haklı, kaçınılmaz ve yakın olduğu inancını ifade ettiği metinleri sabırla okunaklı hale getiriyor ve kopyalarını çıkarıyordu”.
Belçika’da mülteciliğin bir koşulu olarak Marx, politik etkinlikten kaçınmayı taahhüt etmişti. Ama 1848’de kıta isyanının başlamasıyla, Marx ve Jenny sözlerini bozuyor ve Alman devrimcileri için silah topluyorlardı. Bu öğrenildiğinde önce tutuklandılar, ardından Belçika’dan sınır dışı edildiler.
Neticede, Prusya sansürü azaldıktan sonra radikal Yeni Ren Gazetesi’ni çıkardıkları Almanya’ya döndüler. Sürgünde bile Jenny bir arkadaşına, “Şu anda hissettiğimiz tüm baskılar yalnızca görüşlerimizin yakın ve hatta tam bir zaferinin işaretidir” diyordu.
İNGİLTERE
1848 devriminin yenilgisinin ardından Marx’lar İngiltere’ye taşındı. Yolculuk boyunca Jenny aynı yolculuğu yapan ve mücadelelerinde umutlu olan insanları düşündü: “Kılıçla ya da kalemle yoksullar ve mazlumların egemenliği için savaşan insanlar yurtdışında ekmeklerini kazanabildikleri için mutluydu” diye yazmıştı.Londra’ya ulaştıklarında, Karl, Jenny ve Friedrich Engels yeni bir politik dergi (Revue) kurdu ve umutsuzca fon arayarak girişimlerini ayakta tutmaya çalıştı. Bu bir takım zorluklara neden oldu: yardım etmek istedikleri aynı yoksul mültecilere bu sefer mali katkı için başvuruyorlardı.
Karl düşünsel çalışmalarıyla meşgulken, ailenin hastalık ve yoksulluğunun asıl yükünü Jenny taşıyordu. 6 aylık erkek bebekleri Fawsky, artık tek seferde iki saatten fazla uyuyamıyor ve korkunç kasılmalar yaşıyordu. Jenny aynı zamanda ev sahibi ve iki icra memurunun zamanı geçmiş kira borcu için yaptığı baskıyla karşı karşıyaydı.
1852’nin sonbaharıyla birlikte, çiftin Soho apartmanı sürgünler için bir komuta merkezi oldu. Bu, Jenny ve Ernst Dronke’nin, Karl’ın dikte ettiği, Marx ve Engels’in yüz sayfalık göçmen politikacıların eleştirisinin (Sürgündeki Büyük Adamlar) kopyasını çıkarmalarından sonraydı.
Bir sonraki ilkbahar yine bir trajedi yaşandı. Jenny’in sekiz yaşındaki oğlu Edgar, babasının kollarında uyurken öldü -çiftin kaybettiği üçüncü çocuğuydu. Jenny şöyle demişti: “O gün hayatımdaki en korkunç şeydi, önceki tüm ağrı ve acıların toplamından daha kötüydü.”
Karl, annesinden kalan mirasla, Grafton Tarrace’ye taşınarak ailesinin yaşam koşullarını iyileştirdi. Jenny koşullarındaki değişimi şöyle betimlemişti:
“Burjuva yaşamına doğru bütün yelkenleri açıyorduk. Ve yine de hala aynı küçük baskılar, aynı mücadeleler, aynı eski sefalet ve rehinci dükkanının üç topuyla**aynı yakın ilişki vardı. Giden şey mizahtı.”
Jenny, Marx’ın Karl Vogt üzerine olan el yazmasını içeren yazılarını kopyalamaya devam etti. Kasım ayının sonunda, çiçek hastalığına yakalanmış ve bu onda bazı izler bırakmıştı, “Onun güzel yüzü kırmızımsı kaba bir et maskesiyle kaplandı.” Jenny’nin iyileşmesinden sonra ve sonunda çocuklarına dönmesi güvenli olduğunda, kızları annelerinin hastalığının neden olduğu izler nedeniyle incindiler ve gözyaşlarına boğuldular.
KAPİTAL VE UMUT
1867’de, Marx’ın 15 yıldır üzerinde çalıştığı kitabı ve tarihe geçen en büyük başarısı Kapital, Londra’da basıldı. Ailesi kitabın sadece yiyecek alma ve borçlarını ödemelerini sağlamakla kalmayıp kitleleri ateşleyeceğini umuyorlardı. Kitap fark edilmediğinde yıkıldılar. İşin gerektirdiği fedakarlık Karl’ın bedenini işlevlerini yerine getirmez duruma getirmiş ve Jenny hayata küsmüştü:“Daha zor koşullarda yazılmış çok az kitap olabileceğini ve onun çok, aşırı çok, konuşulmamış sıkıntılar, endişe ve azaplar anlatan gizli tarihini yazabileceğimi söylediğimde bana inanabilirsiniz. İşçiler, sadece onlar için yazılmış ve onların hatrı için tamamlanmış bu çalışmanın gerektirdiği fedakarlıkları sezebilselerdi, ona belki biraz daha fazla ilgi gösterebilirlerdi.”
Fransız-Paris Savaşı’nda Fransa’nın yenilgisini takiben Parisliler hükümetlerine karşı ayaklandı ve Paris Komünü’nü kurdular. 1871 yazında, Marx ve Engels aileleri, “yoğun bir biçimde Komün mültecileri için barınak, okul ve iş ayarlama ve para bulmayla uğraştı.”
Marx’lar çok sayıda göçmeni kendi evlerine aldı; Jennychen ve Eleanor Fransa’dan dönmedikleri için, misafirleri karşılamak ve onlara bakmak Jenny ve Lenchen’e kaldı. Paul Lafargue’nin işaret ettiği gibi Jenny için “toplumsal ayrımlar yoktu, çalışan insanları, onlar prens ya da kontmuşcasına masasında ve evinde ağırlıyordu.”
Komün’den sonra Jenny bu politik koşullarda kadınların rolü üzerine şunları düşünüyordu:
“Bütün bu mücadelelerde, biz kadınların katlanacakları daha ağır görevleri vardır, çünkü görevimiz erkeklere göre daha azdır. Bir adam, düşmanları çok sayıda olsa bile dış dünya ile mücadelesinden bir güç kazanır ve düşmanını görerek canlanır. Biz evde oturur, çorap örmeye devam ederiz. Bu endişeleri ortadan kaldırmaz ve günlük küçük acılar yavaşça bizi kemirir, fakat sürekli olarak hayatla yüzleşmemize neden olur. 30 yıllık tecrübemden bahsediyorum.”
Jenny yoksulluk ve hastalık sonucu dört çocuğunu kaybetti. Hayatta kalan kızlarının daha iyi bir hayata sahip olmalarını, kendisinin katlandığı yoksulluğu yaşamamalarını her şeyden çok istedi.
Ama bu dileği gerçekleşmedi: kızları devrimci bir yaşama sahip oldu, anneleri gibi aynı acı ve kalp ağrılarına katlandılar. Büyük kızının çocuğu öldüğünde, Jenny, yaşamının kayıpları ile baş etme konusunda ona şu bakış açısını öğütlüyordu:
“Bu tür kayıplardan sonra birisinin dengesi yeniden kazanmasının ne kadar zaman aldığını ve nasıl zor olduğunu çok iyi biliyorum. O zaman hayat, küçük sevinçleri ve büyük endişeleri, bütün küçük, günlük ağır işleri ve ufak sıkıntıları ile bizim yardımımıza gelir. Daha büyük üzüntüler, daha küçük ve saatlik rahatsızlıklarla, biz onun farkına varmaksızın yok olur. Acıların şiddeti azalır, yara hiç iyileşmemiştir; bu özellikle annenin kalbidir ama azar azar göğsünü bir serinlik, duyarlılık, taze bir hassaslık; hatta yeni üzüntü ve neşelerle doldurur. Böylece insan yaşamaya devam eder; bir acıyla ve umutlu bir yürekle, sonunda çarpmayı durdurur ve sonsuz barışa yol verir.”
Jenny’ye 1881 yılında karaciğer kanseri tanısı konuldu. Haziranda sağlığı kendi kendisine giyinmek için çabaladığı noktaya kadar gerilemişti. Ölmeden önce, Jenny bir umut ışığıyla karşılaştı. 30 Kasım’da Karl onun yatak kenarına oturdu ve Kapital’in İngilizce’deki ilk olumlu eleştirisini okudu.
Jenny iki gün sonra, 2 Aralık’ta, 67 yaşında öldü. Highgate Cemetery’de yakıldı. Engels, cenaze törenine katılacak durumda olmayan Marx’a vekalet etti ve şunları okudu:
“Böyle keskin bir eleştirel zekayla, böyle politik incelik, enerjik ve tutkulu bir karakterle, mücadeledeki yoldaşlarına böyle bir bağlılıkla bu kadının katkısı - neredeyse kırk yılın üzerinde harekete katkısı kamuoyunda bilinir olmadı; bu çağdaş basın tarihinde yazılı değildir. Bu ilk elden deneyimlenmiş olması gereken bir şeydir.”
“Ama emin olduğum bir şey: Komün mültecilerinin eşleri onu sık sık hatırlayacaktır ve geride kalan bizler de, onun cesur ve bilge tavsiyelerini, gösterişsiz cesaretini, en küçük düzeyde bile onuruna gölge düşünmeyen bilgeliklerini özlemek için yeterli nedenlere sahibiz. Onun kişisel özelliklerinden bahsetmemem gerekir, arkadaşları bilir ve unutmayacaktır. Başkalarını mutlu etmekten en büyük mutluluğu duyan bir kadın varsa, işte o bu kadındı.”
Karl Marx’ın temel politik çalışmalarının hiç biri Jenny olmaksızın mümkün olmazdı. Kocasına inandı, ama hepsinden önemlisi, devrimci sosyalizm fikirlerine inandı. Onun fedakarlıkları boşuna değildi. Jenny Marx, dünya üzerindeki etkisini görecek kadar yaşayamadı, ama onun katkısı bugünün sömürüsüz bir dünya mücadelesinde yaşıyor.
Kaynak:
* jacobinmag.com’da yer alan“The Life of Jenny Marx” makalesinden kısaltılarak çevrilmiştir. Başlık ve ara başlıklar Ekmek ve Gül’e aittir.
İngilizce’den çeviren: Arif Koşar.
** Rehinci dükkanlarının girişinde bulunan 3 toplu simgeye atıf yapılıyor.
İlgili haberler
Marksizm, kadın mücadelesi açısından daha değerli...
Ebru Pektaş ile ‘Toplumsal Cinsiyetin Anahtar Kavramları: Cinsellik, Şiddet, Emek’ kitabını konuştuk...
GÜNÜN BELLEĞİ: Marksizmin izinden Eleanor Marx
Kapitalizm koşullarında kadınların durumunu ortaya koyan Eleanor, ustaları Marx ve Engels’den öğrend...
Kadınlar Karl Marx’a ne borçludur?
Bundan tam 118 yıl önce Zetkin’in, Marx’ın ölümünün 20. yılında kaleme aldığı ‘Kadınlar Karl Marx’a...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.