GÜNÜN PORTRESİ: Virginia Woolf
Yaşamı boyunca içinde bulunduğu çağ ve toplumun bir kadının özgürce kendini ifade etmesine izin vermemesiyle mücadele etti Virginia Woolf yaşamı boyunca.

“Kadınlar erkekler gibi yazıp erkeklere benzerlerse, çok yazık olur; çünkü dünyanın büyüklüğü ve çeşitliliği göz önüne alındığında, iki cins bile yetersiz kalırken, yalnızca bir tanesi ile nasıl idare ederiz?”

25 Ocak 1882 yılında, İngiltere’de doğan Virginia Woolf, bugün kendine özgü edebi dili ve kendi icadı olarak kabul edilen ‘bilinç akışı’ düzeyinde yazdığı eserlerle feminist literatürde önemli bir kaynak kabul edilir.

Doğduğu Viktoryan çağında kız çocuklarının eğitimine izin verilmediğinden kendi eğitimini babasının faydalanarak sağladı. Yaşamı boyunca da Viktoryan tarzı yaşamı reddederek mücadele etti. 1929 yılından yayınlanan ve en bilinen kitaplarından biri olan “Kendine Ait Bir Oda”, feminist edebiyatın en önemli kaynaklarından biridir.

Yaşamı boyunca içinde bulunduğu çağ ve toplumun bir kadının özgürce kendini ifade etmesine izin vermemesiyle mücadele etmiş, eserlerinde kadının toplumdaki bu yerine ve bunun kadınlarda nelere mal olduğuna dikkat çekmiştir.

Eşcinselliğini gizlemeyen Virginia Woolf eserlerinde de sık sık eşcinsellik kavramını cesurca işlemiştir.

13 yaşında annesinin ölümüyle başlayan ve yaşamı boyunca kendisini sürekli olarak rahatsız eden psikolojik sorunlarla boğuşan Woolf son dönemlerde yeteneğini kaybettiğini düşünerek yazarlık kariyerinde kendisini yetersiz görmeye başladı. Bir yandan da yaklaşan dünya savaşının ayak sesleri onu çok tedirgin etti. Günden güne artan savaş korkusu ve yeteneğini kaybetmenin vermiş olduğu stres, dehşet ve korku yazarı bunalıma sürükledi.

“Canım, yine deliriyorum, eminim bundan. O berbat dönemlerden birine daha tahammül edemeyeceğimizi hissediyorum. Bu kez iyileşmeyeceğim. Sesler duymaya başlıyorum, dikkatimi toplayamıyorum. Bu yüzden en iyisi neyse onu yapacağım… Daha fazla mücadele edemem. Senin hayatını mahvettiğimi biliyorum, ben olmazsam sen çalışabilirsin. Çalışacaksın da, biliyorum bunu. Görüyor musun, şunu bile doğru dürüst yazamıyorum. Okuyamıyorum. Hayatımdaki bütün mutluluğu sana borçlu olduğumu söylemek istiyorum… Beni kurtarabilecek biri olsaydı, o kişi sen olurdun. Her şeyimi yitirdim, bir tek senin iyi biri olduğuna inancım kaldı geride.“

Virginia Woolf 28 Mart 1941 günü bu satırları kocasına yazdı, sonrada evinden çıkıp yakındaki nehre gitti ve ceplerine taş doldurup suya girerek intihar etti. 59 yaşındaydı.

Yazmak Woolf için bir varoluş biçimiydi: “Benliğimin bileşimi ancak yazmakla düzenlenebiliyor… Yazmazsam, hiçbir şey bir bütün oluşturamıyor… Yazmazsam hiçbir şey gerçek değil.”


“Bir kadının Shakespeare’in çağında Shakespeare’in oyunlarını yazmış olabilmesi her yönüyle ve tümüyle olanaksızdı. Gerçek verilere ulaşmak olağanüstü güç olduğundan, izin verin, düş gücümü harekete geçirip Shakespeare’in Judith adında son derece yetenekli bir kız kardeşi olmuş olsaydı neler olurdu diye şöyle bir tahmin yürütmeye çalışayım. (…) yetenekli kız kardeşinin evde kaldığını varsayalım. O da aynı ölçüde maceracı, aynı ölçüde yaratıcıydı ve dünyayı tanımak için aynı ölçüde yanıp tutuşuyordu. Ama okula gönderilmedi. Horace ve Virgil okumak bir yana gramer ve mantık okumak gibi bir olanağı dahi yoktu. Arada bir eline bir kitap, belki de erkek kardeşininkilerden birini alıp birkaç sayfa okuyordu. Tam o anda annesi ya da babası içeriye girip çorapları yamamasını ya da pişen türlüye bakmasını ve kitap kağıtla oyalanmamasını söylüyordu. (…) Ne var ki yazarlık dehası kıza rahat vermiyor, erkeklerle kadınların yaşamlarını ve huylarını inceleyerek açlığını doyurmak için yanıp tutuşuyordu. Sonunda –yüzü inanılmaz biçimde Shakespeare’e benziyordu; aynı çelik mavisi gözler, aynı kavisli kaşlara sahipti- en sonunda oyuncu menejeri Nick Green, ona acıdı; Judith bu beyefendiden hamile kaldığını öğrendi ve böylece -bir kadın bedeninde kıstırılıp kalmış bir şair ruhunun şiddetini ve ateşini kim ölçebilir?- bir kış gecesi…” Kendine Ait Bir Oda, Çeviren: Suğra Öncü

İlgili haberler
GÜNÜN BELLEĞİ: Noel arifesinde Calumet katliamı

Michigan tarihinin en büyük toplu katliamının kısa tarihi: 1913 yılının madenciler daha iyi çalışma...

GÜNÜN BELLEĞİ: Bir kadın grevi, Berec

Kadın işçilerin büyük ölçüde katıldığı ve grev gözcülüğü yaptığı ilk grev Berec greviydi. Tam bir ok...

GÜNÜN BELLEĞİ: Tarihte ilk kez bir kadın doktor ol...

Elizabeth Blackwell ilk doktor kadındır. Elbette bu Blackwell için kolay olmamıştır. Diplomasına eli...