GÜNÜN BELLEĞİ: Erkek hafızanın kara delikleri, kadın kahramanlar
En az özgür ve en az eşitken, özgürlük ve eşitlik yolunun en önünde kahramanlaşan; tarihi peşlerinden sürükledikleri halde tarih kitaplarında dahi yer alamayan kadınlar.

“Kitaplar yalnız kralların adını yazar” der Bertolt Brecht, kimse demese de biz biliriz ki en son da kadınların adını yazar. Listenin sonundaki isimleri bile hâlâ tehdit gelir bazı modern kralların kulağına. Mısırlı kadın lider Doria Shafik’in adının 2013-2014 eğitim yılı kitaplarından çıkarılması gibi itinayla silinirler, tarihi peşlerinden sürükledikleri halde tarih kitaplarının bir köşesine atılmış yerlerinden...

En az özgür ve en az eşitken, özgürlük ve eşitlik yolunun en önünde kahramanlaşan kadınları öğrenmeniz için oturup uzun uzun araştırmanız ya da benim gibi kitap köşelerinde tesadüfen rastlamanız gerekebilir. İşte o zaman tanırsınız Micaela Bastidas ve Bartolina Sisa’yı. Tarihin en büyük soykırımına tanıklık etmiş Latin Amerika topraklarında Avrupa işgaline karşı can vermiş Tupac Amuru gibi erkek liderlerin hikayesi her dile çevrilir de, Tupac Amuru adı verilen birliklere yeni bir onur savaşı için komutanlık etmiş bu iki kadının adı İspanyolca’da bile az bilinir.


SAVAŞÇI BİRLİKLERİN KADIN KOMUTANLARI
Bilinir kılalım o zaman.
Bolivyalı’ydı Bartolina Sisa. Uygun olduğu üzere eğitimini, sadece harfleri ve ip eğip dokumayı öğrenerek, hayatını ise 1780 yerli ayaklanmalarında yerli savaşcı birliklerini yöneterek tamamladı. İspanyol işgalciler tarafından yakalanıp hapse atıldı, işkencelerden geçirildi ve öldürüldü. Ölü bedeni la Paz şehrinin sokaklarında dolaştırılarak aşağılandı.


Komşu ülke Peru’da ise aynı yıl, aynı mücadeleyi veriyordu Micaela Bastidas. Savaşırken üç oğlan annesiydi, oğulları öldürürülürken boğazı sıkılarak seyretmeye zorlandı.
Kadınların isyanının, dayatılan suskunluğa karşı haykıran dilinde başladığını bilircesine önce dilini kestiler, tekmeleyerek öldürdüler, adı mezara bile yazılmasın diye her parçasını ayrı köye gömdüler.


YÜZLERCE KÖLEYİ ÖZGÜRLEŞTİREN KADIN
50 yıl sonra aynı kıtanın kuzeyinde, bugünün ABD’sinde Harriet Tubman, köle bir siyah olan annesinin bedeninden ayrılarak ilk özgür nefesini aldı. Haksızlığa karşı nefesini tutmak zorunda kalacaktı uzun yıllar. 5 yaşında ev işleri yapsın diye beyaz bir aileye “kiralandı”. Genç bir kadın olup evlendiğinde kocası da onu “satmakla” tehdit etti. Kocasından da kölelikten de kaçarak kuzeye gitti. Kardeşleri hâlâ köleydi, özgür bedeni vicdanının hapishanesine sığamadı, kardeşlerini kurtarmak için döndü. Onları da kaçırdı. Sonra tam 12 yıl boyunca 18 defa geri döndü ve 300’den fazla köleleştirilmiş siyahı hapis tutuldukları çiftliklerden kaçırarak özgürleştirdi.

İç Savaş’ta da savaşçıydı, Birlik Ordusu’nun emrinde çalıştı. Başına 12 bin dolar ödül kondu hatta. Amerika “özgür” olduğunda savaşmış erkeklere verilen emeklilik hakkı, talep etmesine rağmen kendisine verilmedi. Ülkesi ancak 19 Mart 1913 öldüğünde ona resmi tören düzenledi ve yaşarken görmezden geldiği bu muhteşem kadının ölüsünü onurlandırdı! 


FRANSA SARAYINDA ATEŞTEN KABUS
Harriet’in ırkçı beyaz toprak ağalarının rüyalarına girdiği yıllarda, bir başka kıtada “les pétroleuses” kadınları da Fransız aristokrasinin kabusuydu. Paris Komünü’nün bu en yoksul kadın destekçilerinin, Mayıs 1871’e denk düşen Komünün son haftasında ve kraliyet yanlıları kente girdiğinde özel mülkleri, devlet binalarını yakarak kül ettiği söylendi. Bir ellerinde bugünün molotofuna benzer petrollü ya da parafinli bezler, diğer ellerinde küçük çocuklarıyla görüldükleri anlatıldı kulaktan kulağa. Gerçeklikleri hiç ispat edilmemişse de yırtık elbiselerinden taşan memeleri ve korkunç yüzleriyle çizilmiş portreleri yaydıkları korkunun gerçekliğinin resmi oldu. Komün yanlısı binlerce kadın yargılanmışsa da, hiç biri “les pétroleuses” olarak ceza almadı ama aylarca yakıcı sıvıların satışı yasaklandı Paris’te.


NİL’İN KIZLARI
Savaşan kadınlar sadece 19 yüzyılın kabusu da değildi elbet. Dönelim bir daha Doria Shafik’e o zaman. 1908’de doğdu Doria. Mısır Devrimi yıllarında kadın hareketinin önünden koştu. Paris’te üniversite eğitimini bitirince ülkesine döndü. Çalışmak için başvurduğu Kahire Üniversitesi rektörü, “güzel bir kadını kadrosuna alamayacağı”nı söyleyerek reddetti. Kadın dergileri çıkarttı. Nil’in Kızları örgütünü kurdu. 19 Şubat 1951’de, 1500 kadın ile birlikte Parlamentoyu bastı ve oy hakkı istedi. Bir hafta sonra Parlamento kadınların oy hakkını kabul etti. Suveyş Kanalında İngiliz askeri varlığına karşı mücadele çağrısı yaptı. Devrimden sonra Nil’in Kızları’nı siyasi partiye dönüştürdü ancak Nasır hükümeti partiyi kapattı. Protesto için açlık grevi yapınca 1957 yılında ev hapsine çarptırıldı, 18 yıl ev hapsinde yaşadı. Mısır’ın “Devrimci lideri” Nasır bile onun adının kitaplardan çıkartılmasını istediği için hakkında çok az araştırma kalmış. 1975 yılında balkondan atlayarak intihar etti. Bugün “başı açık” olduğu gerekçesiyle bir kez daha okul kitaplarından başı ve adı siliniyor.

Kadınlar tarihin istisnası değil öznesiydi her zaman. Binlercesi var, unutmayı cinsiyetçi bir tercih olarak seçen hafızaların kara deliklerinden çıkarmamız gereken; binlerceyiz ya bugün de, gelecek bizden istisna değil özne olmamızı bekler...

İlgili haberler
GÜNÜN GÜÇLÜSÜ: Amazon kadınlar

Amazonlar, tamamen kadınlardan oluşan kadın savaşçılar topluluğudur. Birçok ulusla savaşan Amazonlar...

GÜNÜN BELLEĞİ: Caroline, Susannah, Millicent ve bi...

Evliliklerinde yaşadığı eşitsizliğin ve şiddetin cana tak ettiği durumda mücadeleyi, dayanışmayı seç...

GÜNÜN BELLEĞİ: Kadınların sokağa çıkma serüveni

Türkiye’de kadınların sokağa çıkması, taşıtlara binmesi, alış verişe gitmesi kolay olmadı. Önce haft...