Kapanmaların devam ettiği ilkbahar aylarında pandemi nedeniyle, “Zaten bir yıl ertelediğimiz kongremizi gerçekleştirebilir miyiz?” sorusunu birbirimize yöneltip duruyorduk. Sonbahar için iyimser tahminlerimiz vardı. Salgının devam edebileceğini ancak kapanmaların sona erebileceğini öngörüyorduk. Bu öngörüyle 19-21 Kasım tarihleri arasında Frankfurt’ta kongremizi gerçekleştirmek için rezervasyonu yaptık. Gelişmelere göre tutum almayı konuştuk. Göçmen Kadınlar Birliği (GKB) çalışmalarına katılan kadınlarla online platformlarda bir araya gelmeye, olanaklar /kısıtlamalar elverdiği ölçüde ikili üçlü buluşmalarla bağlarımızı diri tutmaya, mesafeli, maskeli açık hava buluşmaları gerçekleştirmeye çalışıyorduk. Bu dönemde çalışmaları örgütleyen arkadaşların öngöremediği ve nasıl değiştireceğimiz konusunda kafa yorduğu bir konu vardı ki bu birçok kitle örgütünün, derneğin, farklı alanlara yönelik çalışmalar yapan kurumun ortak kaygısıydı: Kapanmanın insanlar üzerinde yarattığı etkileri, yeni alışkanlıkları nasıl bertaraf edeceğiz?
YAKAMIZI BIRAKMAYAN SORULAR
Okulların kapalı olması, ağır çalışma koşulları, ev işleri ve bakım işlerinin zaten geleneksel rollere göre şekillendiği bu toplumsal sistemde pandemiyle birlikte bu orantısızlığın arttığını her birimiz günlük yaşamlarından biliyorduk. Dolayısıyla kadınların bu dönemde daha ağır yüklerle baş etmek zorunda kaldığı gerçeğini deneyimlerimize, kadınların anlattıklarına, bilimsel araştırmalara, istatistiklere bakıp bakıp yeniden dile getiriyorduk. Bu dengesiz gelişim, gönüllü işlerle, ortak çaba ve emeklerle kotarmaya çalıştığımız kadınlara yönelik çalışmamızda zaten var olan sorunları pekiştiriyor, daha fazla kadına ulaşma, onları talepleri doğrultusunda seferber etme arzumuzu bazen bizi de içine alan ve karamsarlığa iten iniş çıkışlarla işimizi daha da zorlaştırıyordu. Bu yüzden sonbahar başladığında “kadınları harekete geçirebilir miyiz, planladığımız etkinlikleri gerçekleştirebilir miyiz, motivasyonlarımızı yeniden diriltebilir miyiz?” soruları bizim de yakamızı bırakmıyordu.
BÜYÜLÜ YANLAR VE ANLAR…
Bir şeyi çok iyi biliyorduk ki hepimiz bunalmıştık. Pandemiyle birlikte yaşamlarımızın bir parçası olan korku ve kaygılarımız peşimizi bırakmasa da zaman zaman tutuk davransak da evlerimizden, durmadan dezenfekte ettiğimiz evlerimizden dışarı çıkmaya henüz tam hazır olmasak da sokakta, buluşmalarımızda çalışmalarımızı yeniden örgütlemeye çalışmak için iki adım ileri bir adım geri atışımızda büyülü bir yan vardı.
Mutfak önlüklerimizden silkindiğimizde, işyerinde ter telaş içinde kartımızı bastığımızda, evin alışverişini aceleyle kotarmaya çalıştığımız, market sıralarında beklediğimizde içimizdeki sese kulak verdiğimiz anlar vardı.
Yaşama katılmak, bize dayatılanlarla baş etmek, birbirimize güç vermek bu telaşların arasında kendimiz için bir şeyler yapabilmek, duvarlarımızı, engellerimizi aşmak için yapmamız gerekenin ne olduğunu kendimize yeniden anımsattığımız anlar.
Bir buçuk yılı aşkın süre zarfında online platformların her biçim ve yöntemini deneyerek kadınlara ulaşmaya, bağlarımızı diri tutmaya çalıştığımız zamanlarda sıkça sözünü ettiğimiz, taleplerimiz için harekete geçmenin önemini dile getirdiğimiz anlar.
Latin Amerika’da, Asya’da, Avrupa’da, Afrika’da yer yer talepleri için sokaklara çıkan, eylemler, direnişler, grevler örgütleyen kadınların sloganlarından kulaklarımızda çınlayan sesler vardı sonra.
Şiddetle tuzla buz olmuş yaşamlardan geriye kalan soluk fotoğraflar, afetler sonrası yapılmış denkler, kaynatılamayan tencereler, kaçlar, göçler, haksızlıklar, rakamlar, istatistikler vardı gözlerimizin önünde.
Belki motivasyonumuz bütün bu olup bitenlerdi, belki birilerimizin ısrarlı, yürekli çağrıları, belki “Bunaldık” demeyi bırakıp harekete geçmenin gerekliğinin farkında olmamızdı. Belki de hepsi.
YAPABİLİRDİK, DENEMELİYDİK…
Yeniden bir araya gelmenin, sıkıntılarımızı birlikte bertaraf etmenin olmazsa olması kültürel çalışmalara ağırlık vermekti. Online devam eden kimi kurslar yerini mesafelerle, önlemlerle 2-3 G’lerle (Aşılı, İyileşmiş, test yaptırmış) yani bir dizi kuralın geçerli olduğu kurslara dönüştü. Kimi şehirlerde ara verilen kursların katılımcıları yeniden seferber edildi, programlara yenileri eklendi. İlk buluşmalarda “Gelecekler mi?” kaygısı taşındı, sonra yerini “Sığacak mıyız buraya?” sorusu aldı.
Frankfurt’ta, Hamburg’da, Berlin’de, Mannheim’da, Düsseldorf’ta kurslar, buluşmalar başladı. Ulm’da, Geislingen/Göppingen’de Rüsselsheim’da, Köln’de ve başka şehirlerde yeni kurslar için buluşmalar yapıldı.
Ancak iş kurslarla bitmiyordu. Geçen süre zarfında yaptıklarımızı değerlendirmek, yeni planlar yapabilmek ve kongre hazırlıklarımızı, raporumuzu üyelerimizle tartışmak için yerel kongreler, üye toplantıları, hazırlıklar gerekiyordu. Yaz tatili sona erdiğinde yerel ve merkezi planlarımızı yaptığımız toplantılarımızda çalışmalarımızı yeniden düzenlemeye ilişkin kaygılarımız daha ağır basıyordu. Ancak şu bunalmışlık duygusunun ve sorunlarımızın üstesinden gelebilmenin ilk adımının planlarımızın arkasında durmak olduğu biliyorduk. Tutardı, tutmayabilirdi, zorlanabilirdik, kimi yerde çok kolay yapabilirdik, denemeliydik.
Mutfaklardan, işyerlerinden, çocuklarımızı aldığımız okul önlerinden, evlerimizden çıkmalı, ortak kaygılarımız için birlikte hareket ettiğimiz kadınlarla geçmiş dönemi değerlendirip geleceği nasıl şekillendireceğimizi konuşmalıydık.
‘ELİMİZİ KOLUMUZU SALLAYIP ÇIKAMAMANIN SEBEPLERİNİ DE KONUŞALIM’
Kongremize iki gün kala bulaş sayısının 60 binin üzerine çıktığı, eyaletten eyalete değişen hemen her gün yenisi açıklanan kurallara ayak uydurma telaşında olduğumuz bu günlerin bir gereği olarak katılımcı sayısı sınırlı tutuldu. Kadınlar yola çıkmadan önce aşılı olsalar bile test yaptırarak, hijyen kurallarına uyarak hatta biraz abartarak birbirini koruyacak önlemler üzerinde de kafa yorarak hazırlıklarını tamamladı. Üye toplantıları, yerel kongreler gerçekleştirdi, katılımcılarını belirledi. Notlar alındı. En ucuza nasıl Frankfurt’a gidilir planları yapıldı. İşyerlerinden izinler alındı, çocukların bakım işleri örgütlendi. Buzdolabına iki kap yemek daha yapılıp konuldu. “Elimizi kolumuzu sallayıp çıkamamanın sebeplerini de konuşalım“ notu defterlere düşüldü.
HEYECANLA, COŞKUYLA, İNATLA
Biz bu hafta sonu kendimiz, taleplerimiz için bir aradayız. Dünyanın farklı ülkelerinde yaşanan haksızlıklara ve kısıtlamalara, savaşa, çevre ve doğanın katledilmesine karşı çıkmak, dayanışmalar örgütlemek, daha fazla sayıda kadına nasıl ulaşacağımızı planlamak, korku ve kaygılarımızla birlikte baş etmek için.
Çok gündemimiz var. Tartışacak konumuz da çok. Örneğin kadına yönelik şiddete karşı çıkacak, yasal koruyucu önlemlerin pratikte karşılık bulmamasını örnekleyecek, şiddete uğrayan kadınların çocuklarıyla birlikte korunması, yardım ve önerilere ulaşabilmesi ve yaşamlarını yeniden kurabilmesi açısından gerekli destekleri alabilmelerini konuşacağız.
Almanya ve her yerde İstanbul Sözleşmesi veya BM Kadın Hakları Sözleşmesi (CEDAW) gibi uluslararası kadın hakları sözleşmelerinin tutarlı bir şekilde uygulanması, çekincelerin kaldırılması ve bu anlaşmaların herkes için geçerli olması talebimizi yineleyeceğiz. ILO 190 Sözleşmesi’nin imzalanması, ya da eşten bağımsız oturum hakkı için daha neler yapabileceğimizi konuşacağız.
Irkçılık ve ayrımcılığa karşı mücadelenin her düzlemde kararlı bir şekilde sürdürülmesi, ırkçı-faşist propagandanın yasaklanması, polis ve gösteri yasalarının iptali ya da gündelik yaşamdan, medyaya, reklam panolarına, eğitimden kültürel yaşama, kamu kurumlarına dek kamusal alanın bütün alanlarında cinsiyetçilik, ayrımcılık ve ırkçılığın son bulması için önümüzdeki dönem yapılacakları planlayacağız.
Toplumsal yaşama katılımda, ücret politikalarında eşitlik için nasıl mesafe kat edebileceğimizi, çalışmamıza karşın yoksul olmamak, ulaşımdan, sosyal kültürel etkinliklere, konuttan eğitime, sağlığa kamusal alanın bütün örüntülerinde ve kentsel gelişimin bütün safhalarında ihtiyaç ve taleplerimizin üzerinden geçecek, sosyal hareketin içinde daha aktif nasıl yer alabileceğimize birlikte kafa yoracağız.
Doğanın kâr hırsıyla acımasızca tahrip edilmesine, küresel ısınmanın bedellerini felaketlerle ödemeye karşı çıkacağız. Zorluklarımızla nasıl baş edeceğimizi, birbirimizle nasıl dayanışacağımızı da konuşacağız.
Biz bu haftasonu bir aradayız. İnsanı ve doğayı merkezine alan politikaların, taleplerimizin yaşama geçirilmesi için bütün kadınları mücadeleye çağırmak için. Heyecanla. Coşkuyla. İnatla.
Fotoğraflar: Sevinç Sönmez
İlgili haberler
Almanya’da göçün 60. yılı ve kadınlar…
Türkiyeli işçilerin Almanya’ya gelişlerinin 60.yılında, göçmen kadınların yaşadıklarına bakalım...
Almanya'da kürtajın ceza yasası kapsamından çıkarı...
150 yıllık kürtaj yasağına karşı Almanya'da kadınlar sokaktaydı.
Asgari yaşamlara mahkûm edilmek istemiyoruz!
25 Kasım’a kadar yapacağımız her iş, kadınlarla yaptığımız her buluşma, konuşacağımız her konu bu uz...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.