Planlar, hayatlar ve hayaller…
Pandemi sürecinde yaşadığım tüm zorlukların yanı sıra, dış seslerden ve kendimi zorunda hissettiğim şeylerden özgürleşip; hayallerime güvendiğim bir süreç yaşadım.

Pandeminin 14. ayı, kapanmanın ikinci günündeyiz. Kan ter içinde marketten gelip telefonuma baktığımda bir mesaj gördüm. Bana 4 yaşındaki oğlum ve yoğun iş temposundaki eşim ile birlikte pandemi ile nasıl başa çıktığım, ne sorunlar yaşayıp, nasıl çözümler bulduğumu sormuşlar. Hiç beklemediğim bir zamanda boğuştuğum şeyleri de; yaşadığım güzellikleri de dinlemek isteyen en az bir kişi var demekti bu. Gözlerim doldu. Hep bu anı beklemişçesine hemen oturup yazmaya başladım ama önce ellerimi yıkadım tabii.
34 yaşındayım. İstanbul’da yaşıyorum. Biz beş kız kardeşiz ve ben beş numarayım. Bazılarına göre “tekne kazıntısı”, bazılarına göre “emeklilik çocuğu”. Ben babasının “Edanur’u” ya da “anasının kuzusu” olmayı tercih ediyorum. 2014 yılında evlendim. 2017 yılında da dünyamıza Barış geldi. Oğlum 3-4 yaşına gelip de kreşe gideceği zamana kadar kendim ilgilenmek istediğim için iş hayatına ara verdim. Bu benim için normal bir tercih olsa da bu kararım sebebiyle bile bazen parktaki bir teyze, bazense bir arkadaşım tarafından hor görüldüğümü hissettiğim zamanlar çok oldu. Bu konunun sonu muhtemelen “boşuna mı okudun, yüksek lisans yaptın”a uzanıyor ya da insanların kendilerine çok uzak bulduğu bir şey, empati kuramıyorlar. Ben açıkçası hiçbir şeyi boşuna yaptığımı düşünmedim şu ana kadar. En üretken ve kendimi en iyi hissettiğim yılları yaşadım son dört beş yıldır. Daha önce işe alım danışmanı olarak çalışıyordum, hamilelik ve doğum sonrası süreçlerde de yarı zamanlı projelerim oldu. Yıllarca bitiremediğim yüksek lisansı Barış dört aylıkken tamamladım. Şartlarım elverdiği sürece oğlumun büyümesine tanıklık etmek istedim ve öyle de yaptım.

2020’nin başında ise bazı planlar yapmıştım ama şu an birçok insan gibi planlardan uzak, bambaşka bir yerdeyim. O zamanlar Barış için okul araştırıyor ve bir yandan iş başvuruları yapıyordum ki kovid-19 gelip gündemimizin en başına oturdu. Her gün vaka sayılarını takip etmeye başladık, virüslerin yüzeylerde kalma sürelerini ezberledik. Evlere kapandık, eşim evden çalışmaya başladı. Ben 16 yaşımdayken 9 aylık bir mücadele sonucu babamı kaybetmiştim. O zamanlardan kalan ölüm anksiyetesi yeniden tetiklendi.

Oğlum artık 4 yaşında ve tüm gün sadece bir kişinin eşlik etmesi inanılmaz zor. Bir yandan evin alışverişi, yemeği, temizliği, çamaşırı öte yandan eşimin toplantıları bölünmesin diye harcadığım ekstra çabalar, kaygılarım ve kendime kalan zamanın çok kısıtlı olması beni çok sıkıştırdı. Bazen sabah kalkıp su ısıtıcısının düğmesine basmak bile bana resmen acı veriyordu. Bazen de komik ama çamaşır makinesinin bitti uyarısıyla bile kavga ediyordum, neyse ki o bana cevap vermiyordu :) Eşimin iş temposu çok ciddi oranda arttı ve normalde işbölümü yapsak da bu süreçte pek çok şeyi yalnız halletmek zorunda kaldım. Neşeli Günler filmini hemen hemen herkes bilir. İşte bazen tam da oradaki gibi “turşu sirke ile mi yapılır limonla mı” minvalinde sudan sebeplerle tartışmalarımız da çok olmuştur eşimle.


‘HER GÜN AYNI’ DİYORUZ AMA HER GÜN FARKLI, YENİ BİR GÜN…
Bu süreçte en büyük şanslarımızdan biri apartmanımızın bahçesi oldu. Barış doğduğunda kardeş gibi büyüsünler diye bir elma ağacı diktik, sonraki yıl armut. Sonra sebze meyvenin markette satılan bir şey olmasının ötesini görsün istedik ve 3 yıldır bahçemizde ekim yapıyoruz. Domates, biber, patlıcan, soğan, nane ve çilek yetiştirdik şu ana kadar. Tabii bu süreç sadece Barış için değil bizim için de çok heyecan ve umut aşılayan bir süreç oldu, o yüzden baharı dört gözle bekliyorduk. Bahçe bizim için hem bir nefes, hem minik bir bostan ve bir de Orhan ve Barış’ın marangoz atölyesi oldu. Arabadan, salıncağa, çalı süpürgesinden masaya, tabureye pek çok üretimleri oldu birlikte. Tabiri caizse yatıp kalkıp bahçemiz için şükrediyoruz diyebilirim.

Ağzımız alışmış “her gün aynı” diyoruz ama her gün farklı, yeni bir gün. Bazen çok karamsar bazen çok motive olabildiğimiz yeni günler… Bu yeni günlerden birinde ben bir çocukluk hayalime yeniden baş koydum. Çocukken kendi yazıp resimlediğim ve ablamlara sattığım kitaplarımı okudum. Kendime masal terapisi yapmışım meğer. Bu farkındalıkla yazdıklarımı okumak çok ilginç bir deneyimdi benim için. Ve bir daha o kadar yaratıcı olamayacağımı bilip kabullenerek bazı adımlar attım. Hafta sonları eşimin Barış’la birlikte bahçede geçirdiği zamanları, ben de kendim için kullanmaya başlayarak bir denge oluşturmaya çalıştım. Kendime ayırdığım zamanlarda okumak, yazmak ve çizmek bana çok iyi geldi. Çok sevdiğim yazarların ve çizerlerin çevrim içi eğitimlerine katıldım, bol bol okudum. Katıldığım eğitimler benim sosyalleşme ihtiyacım açısından da bana çok iyi geldi.

Aralık ayında da kendime bir tablet aldım ve oğlum uyuduktan sonra her gece saatlerce çizdim. Bir cesaret dijital çizimlerimi sosyal medyada paylaşmaya başladım. Sonrasında benden bazı çizim siparişi isteyenler oldu. Sayfamı tamamen hobi amaçlı açtığım için hem şaşırarak hem de sevinerek kabul ettim gelen talepleri. Şu anda çocuklar için hazırlanan bir eğitim seti projesinde ve bir çocuk dergisinde çizerlik yapıyorum. Gece yastığa başımı koyduğumda kafamda devamlı dönen projelerim var bir de. Kendime böyle sıfırdan bir alan açabildiğim için gerçekten çok mutluyum.

Pandemi sürecinde yaşadığım tüm zorlukların yanı sıra, dış seslerden ve kendimi zorunda hissettiğim şeylerden özgürleşip; hayallerime güvendiğim bir süreç yaşadım. Niyetine çok önceden girdiğim ama tamamen kendiliğinden gelişen bir süreç oldu bu. Kafamda her zaman çocuklarla ilgili bir çalışma alanımın olması ve yine çocuklarla ilgili bir sosyal girişimde bulunma düşüncesi vardı. Ama nasıl yapacağımı, nerden başlayacağımı hiç bilmiyordum. Bugünlerde çocuk edebiyatına gönül vermiş bir grup arkadaşım ile ürettiklerimizi çocuklar için nasıl bir sosyal faydaya dönüştürebiliriz diye kafa yoruyoruz. Gelecek güzel günlerin yakın olmasını umarak ve hem kendi hayallerimiz hem de başka çocukların hayallerini gerçekleştirebilmek ümidiyle çalışmalarımıza devam ediyoruz.

Fotoğraflar sırasıyla: Freepik, Eda Temel Neçare kişisel arşivi

İlgili haberler
Avcılar’dan kadınlar: Pandemide işsizlik, yoksullu...

Avcılar’da kadınlar pandemi döneminde çalışma ve yaşam koşullarını değerlendirdi, 1 Mayıs’a doğru ta...

Pandemi en çok Romanları vurdu: Aç yattığımız günl...

Bugün 8 Nisan Dünya Romanlar Günü. Çekmeköy’de iki çocuklu Roman bir ailenin evine konuk oluyoruz. İ...

Pandemi sürecinde çalışan genç kadınlar: ‘Haklarım...

Genç kadınlar, birlik olup seslerini çıkarmadan haklarını elde edemeyeceklerini düşünüyor, ancak bel...