“Alıştık artık” demek çok zor ama bir sabah Narin’in acısıyla uyanan bizler bir ay önce yine iki kadının, İkbal ve Ayşenur’un vahşice öldürülmesi haberiyle uyandık. Herkes her şeyin farkındaydı, moraller bozuktu; yüzler asıktı. Hepimiz korkuyla bakıyorduk birbirimize. Tüm okul olarak siyah giyinme kararı aldık. Erkek, kadın demeden hep beraber toplanmıştık okulun önünde. Niye toplanmıştık? Hakkımız olanı istemeye mi, yoksa sıradaki bizden biri olmasın diye sesimizi duyurmaya mı? Amacımız sesimizi devlete bir nebze de olsa duyurabilmekti aslında. Onca şey için sadece bir kişiye suç kılınmıyordu, suç politikti. Hesap vermesi gereken, artık bir kere olsun dur demesi gereken de bizler değildik. “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz!” diyerek en azından kendi üniversitemizde yeterince sesimizi çıkardık.
Peki şimdi ne olacak diye düşünürken çok olmadan kimi öğrenciler dağıtmaya çalıştılar bizi. Ama dağılmadık. Neden biz sesimizi çıkartmaya çalıştıkça sesimiz hep kesiliyor? Neyi bekliyorlardı ki? Belki de sadece kendi canlarına dokunulmadığı için bu kadar rahatlar.
Artık biz kadınlar korkarak değil özgürce yaşamak istiyoruz. Özgürce yaşayabilmek için de daha önceden yapılması gereken yasaları, İstanbul Sözleşmesi'ni geri istiyoruz. Kısacası hakkımız olanı, adaleti… Adaletin temenni etmesini istiyoruz.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.