Biri alternatif kamp mı dedi!
‘Orası bizim bir haftalık özgürlük alanımız daha iyiye daha güzele, daha özgür yarınlara ulaşmak istediğimiz.’

Arkadaşlarımdan, eşten, dosttan duyardım çadır alıp kamp yapma fikrini ama açıkçası çok da cesaret edemezdim. Doğada yılanı var, akrebi var, oldum olası korkmuşumdur. Neyse ki kamp alanları ilaçlanırmış (bu durum ekolojik olarak kötü olsa da geçmişten gelen korkular var işte). Bir gün eşim Evrensel gazetesinde gençlik kampı yazısını okuyunca kızımıza “Kızım bak böyle bir tatil var ne dersin” diye sordu, kızımın da pek hoşuna gitti. Kamptan da çok verim almış, bu durum bizi de sevindirmişti.

Kızım kampı anlatınca hayallere daldım. Ne güzel olurdu böyle bir alternatif tatil diye düşünürken öğrendim ki meğer büyükler için de varmış. Bana, bilmediğim şeyleri öğreten, yalnız olmadığını hissettiren bir alan lazımdı ve kampa gitmeye karar verdim. Kamp zamanı geldi, çattı. O an Nazım Hikmet’in dizeleri geçti aklımdan;“Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar ve ben, ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak, bu kadar mavi, bu kadar geniş olduğuna şaşarak kımıldamadan durdum.”

Kamp alanı da şiir gibiydi. Biz büyük şehirlilerin yüzü gülmez imiş meğer. Nasıl gülsün ki beton parmaklıklar içinde. Vallahi o an bütün abuk endişelerden sıyrıldım, ta ki kahvaltı menüsüne bakana kadar! Yumurta, peynir, zeytin, çay, ekmek (Bari bir bal, reçel olaydı). Tam yüzümü buruşturmayı düşünürken bal kavanozu uzatan güzel yüzler. Balımız da oldu reçelimiz de sonraki günlerde. En sevdiğim öğündür kahvaltı ama açık havada dostlarla varsın sadece peynir, zeytin olsun. Öğlen ve akşam yemekleri için de aynı şey söz konusu inanın. O gün anladım asıl damak tadının huzur içinde paylaşmak olduğunu.

Bunca güzelliğin yanında tabii ki eksik yanlar da vardı: genel anlamda bir konfor, hepsini boşver sıcak su problemi. Bunun da sebebi kamp yapanların sayısının alana göre fazla olmasıydı (Bu durumun da önümüzdeki kamplarda aşılacağına eminim)... Sevgili arkadaşımın benimle odasını paylaşma nezaketi ile bir daha çadırda kalacaksam şişme yatak getirmeyi unutmayacağımı da anlamış oldum.

BİR HAFTALIK ÖZGÜRLÜK ALANIMIZ
Oldukça bilgilendirici etkinlikler de oldu. Evrensel yazarlarının katılımıyla ülke gündemi tartışıldı (Valla ‘Şu deniz olmasaydı’ bile dedim çocuklar denize girmek isteyince). Çocuklar için boyama atölyeleri, resim, dans onlar da güzeldi. Çocukların ellerindeki telefonlardan bir haftacık olsa da kurtulmaları için daha fazla çocuk etkinliği talep ediyoruz sevgili kamp komitesi. Ha bir de gençler için beleş su bizim için beleş çay. Yoksa evden bir kavanoz çay getirip protesto edeceğim durumu.

Şaka bir yana küçük bir komüne az kaldı. Birbirimize biraz daha saygı duymak, biraz daha birbirimize kulak vermek, fikirlerini almak daha iyi hissettirecek bizleri. Biliyorum çok zor günlerden geçiyoruz, elbette bizdeki karşılığının olumsuz taraflarından biri de moral ve motivasyon eksikliği ama bütün bunları birlikte değiştirebileceğimizi de biliyoruz. Eşimin de dediği gibi “Daha fazla mizah!” Bize en gerekli olan şeylerden biri mizah sanırım. Bizim tek konforumuz bu olsa da yeterli.

Eksikliklere dair hissettiğimiz her ne varsa bunun için inisiyatif almak da bütün kamp katılımcılarının görevi, yok öyle armut piş ağzıma düş. Orası bizim bir haftalık özgürlük alanımız; daha iyiye, daha güzele, daha özgür yarınlara ulaşmak istediğimiz.

Bir dahaki kampta buluşmak dileğiyle.

İlgili haberler
GÜNÜN GÜZELİ: Kadınlardan ‘kadın çemberi’

Emek Kampında bir araya gelen birlikte üreten, çalışan, okuyan kadınlar katıldıkları atölye çalışmal...

Sorunlarla nasıl başa çıkacağımızı da öğrendiğimiz...

Atölye saatinin ardından katılımcılarının bir sonraki günün okumalarına harıl harıl çalıştığı Kadın...

Özgürlüğün, dayanışmanın, umudun kampı

‘Çocuklar özgürce, saatlerce anne babaları kaygılanmadan koşup oynuyor, yüzüyorlardı. Çünkü anne bab...