ROMA: Libo’ya, Cleo’ya ve tüm ev emekçisi kadınlara
Cleo’yu ve Sofia’yı terk edilişleri sonrası güçlü kalma çabaları ortaklaştırıyor, ancak aralarındaki dayanışma asla sınıf farkını ortadan kaldırmıyor.

Meksikalı yönetmen Alfonso Cuarón’un, kendi dadısı Libo’ya adadığı ve Libo’nun gerçek hikayesinden ilham alarak beyaz perdeye aktardığı siyah beyaz film Roma, 1970’lerin Meksika’sında orta sınıf bir ailenin evine konuk ediyor seyirciyi.

Film, Mixtec* kökenli Meksika yerlisi ev hizmetçileri ile zengin ev sahipleri arasındaki ilişki, Meksika’da yaşanan politik atmosfer, sınıf farkı etrafında şekilleniyor. Film sakinliğine rağmen ‘ne olacak’ merakını sürekli diri tutan anlatımıyla, izleyiciyi diken üstünde hissettiriyor.

Meksika sinemasında bile pek fazla yer verilmeyen Meksika yerlilerinin yanı sıra toplumun alt sınıflarının yaşamından kesitler görmemizi de sağlıyor.

APARİCİO; TÜM RENKLERİ İLE MEKSİKALI
Mixtec kökenli ev emekçisi Cleo’ya, gerçekte işsiz bir öğretmen olan ve daha önce hiç oyunculuk deneyimi olmayan Yalitza Aparicio hayat veriyor.
Aparicio verdiği bir röportajda Meksika’daki değişik deri renklerini, yüz biçimlerini temsil eden “çeşitliliğin” sonunda görünür olmasının kendisini çok iyi hissettirdiğini söylüyor. “Derim, sonuna kadar tüm renkleri ile Meksikalı ve yine sonuna kadar insan” diyen Aparicio, hayat verdiği Cleo’yu da dadılık yaparak kendisine bakan annesine benzetiyor. Yani Aparicio’nun, Cleo karakterini bu kadar iyi yansıtabilmesinin ardında bizzat kendi gerçekçiliği yatıyor.

Cleo, sabahın kör vaktinde kalkıp başlıyor mesaiye. Evin dört çocuğuyla ve diğer işlerle ilgileniyor tüm gün, mesaisi tüm yatılı ev işçileri gibi herkes yattıktan sonra bitiyor. Ev sahibi Sofia, her ne kadar genel olarak şefkat dolu olsa da, Cleo’ya karşı zaman zaman çıkışlarıyla sınıf farkını hatırlatıyor.

Cleo’nun birlikte olduğu Fermin’den hamile kalmasıyla film, çaresizlik içinde çıkar yol arayan Cleo’yu daha da merkezine alıyor. Fermin, yoksulluk içinde yaşayan, ama popüler magazin figürleri ve militarist söylemlerle devletin düzene bağlamayı başardığı bir genç.

ORTAKLAŞTIRAN ÇARESİZLİK
Filmdeki önemli ayrıntılardan biri Cleo’nun hamileliğini devam ettirip ettirmeme gibi bir seçeneğinin hiç gündeme gelmemesi... Kürtajın yasak olduğu Meksika’da kadınların seçeneği ne yazık ki yok. Cleo, yaşadıkları karşısında sessiz ve sakin görünse de, çaresizliğini hissetmemek mümkün olmuyor. Ne yapacak bu kadın tek başına? Bu çocuğu nasıl büyütecek? Cleo’nun çaresizliği, benzer durumdaki tüm kadınların sessiz bir çığlığı oluyor sanki.

Bu arada Cleo’nun işvereni Sofia, doktor olan eşi tarafından henüz terk edilmiş ve kaygılar içinde eşinin geri dönmesini bekliyor. Hikaye bir yerden sonra Cleo’nun ve Sofia’nın çaresizliklerini ortaklaştırıyor. Cleo ve Sofia her ne kadar farklı sorunlar yaşasalar da, farklı sınıflardan olsalar da, hayatlarındaki erkeklerin sorumsuzluğu ve kaçışları sonrası ayakta kalma çabaları ortaklaştırıyor onları. Ancak aralarındaki dayanışma, sınıf farkını asla ortadan kaldırmıyor.

‘BİR SÜRÜ ÇOCUĞU ÖLDÜRDÜLER’
Cleo’nun hamileliği ilerledikçe Meksika’nın politik atmosferini de daha net görüyoruz. Gerçi filmin başında çocukların sofrada bir çocuğun polis tarafından öldürüldüğünü konuşması, yani böyle bir konunun yaşları oldukça küçük çocukların gündeminde olması, çocukların sürekli silahlı oyunlar oynaması ülkenin atmosferine dair bir fikir veriyor zaten. Ama bunun ne kadar sert bir hal aldığını Cleo’nun denk geldiği bir öğrenci eyleminde açıkça görüyoruz. Devletin yoksul mahallelerdeki kamplarda yetiştirdiği faşist çetelerin saldırısına şahit oluyoruz. Ve bu acımasızlığın orta yerinde kalıyor Cleo. Polisler ise o an ortada yok nedense! Sahneyi izlerken Turgut Uyar’ın dizeleri geliyor aklıma:
Kanın ateşin ve seslerin böyle cömertçe kullanıldığı / böyle sorumsuzca kullanıldığı bir dönemde... / kanımız bile doğru dürüst akmadı / bir sürü çocuğu öldürdüler...

GÜNDELİK VE BİZDEN
Yönetmen Cuarón'un kamerası uzun süre ileri geri hareket ediyor, siyah beyaz çekim tekniği ve kendi belleğinden sunduklarıyla kaosun ortasında bile bir dinginlik yaşatıyor.

Roma, didaktik bir biçimde, izleyicinin kafasına vura vura ‘bunu anlatmaya çalışıyorum’ demiyor. Öylesine yalın ve gerçekçi anlatıyor ki derdini, buna gerek kalmıyor. Gündelik diyaloglarla zarifçe örülmüş sahnelerde, kilometrelerce ötedeki kadınların duygularına hem tanık hem ortak olabiliyorsunuz. Sınıfsal, ulusal, siyasal ve cinsel her tür çatışmayı görebileceğiniz politik bir film Roma, izlenmeyi hakkediyor.
Libo’ya, Cleo’ya ve tüm ev emekçisi kadınların görünmeyen emeğine...

* Mixtec, Güney Meksika topraklarında, kökenleri Azteklerden önceye dayanan yerli bir halk. Kıtanın keşfi sonrası Hristiyanlaştırılmış ama Katolik inanışıyla Hristiyanlık öncesi gelenekleri birleştiren bir kültürleri var. Bugün dahi çoğunlukla tarım, avcılık, hayvancılık gibi toprakla ve doğayla ilişkili mesleklerde ya da hizmet sektöründe çalışıyorlar.

İlgili haberler
Meksikalı kadınlar katledilen kızkardeşleri için a...

Binlerce Meksikalı kadın, vahşice katledilen genç bir kadın için sokağa çıktı. Araştırmalara göre, ü...

Meksika’da dikim işçisi kadınlara ne oldu

7.1’lik Meksika depreminin yıktığı binaların birinde, kayıt dışı çalıştırılan tekstil işçisi kadınla...

MEKSİKA: Kadın işçilerin faili meçhullerle öldürül...

Ülkenin insanlıkdışı çalışma koşullarının ayyuka çıktığı bölgelerinde kadın cinayetleri de korkunç b...