Tarihte dünyanın farklı yerlerinde büyücülükle suçlanarak katledilen sayısız kadın var. Yunan matematikçi, filozof ve astronom Hypatîa bunlardan biri. Doğayı mantık, bilim ve matematikle açıklamaya çalışırken “İnsanları şeytani hileler ile kandırmakla” suçlanıp taşlanan ve derisi yüzülen bir filozof Hypatîa. 2000’li yıllar içinde ise onu tanımayanlar için bazen sokağından geçilen bir gümüşçünün bazen de Platon’un ya da Theon’un da sohbetlere dâhil edildiği, arkadaşlarla oturulup çay içilen bir kafenin adı. Hypatîa ismini farklı farklı mekânların tabelalarında görmek mümkün. Fakat sesi İskenderiye Kütüphanesinde yankılanan bu kadının adı hiç şüphesiz en çok kitapevlerine yakışıyor. Cizre’de Zozan Sarıca’nın işlettiği ve kitaplar konusunda çeşitliliğin fazla olması nedeniyle ilgi çeken, Cizre’nin tek kitabevi Hypatîa, bu kitap evlerinden.
Hypatîa Kitapevi sizlere kapılarını bir çay içimlik vaktiniz için ya da sayfalar arasında saatlerce dolaşabilmeniz için açıyor. İçeri girmeden sizi birçok dilde kitap yazan tabela ve camda asılı kitaplar karşılarken içeride de üniversite hayalini gerçekleştirmiş edebiyat tutkunu bir kadın karşılıyor. “İncelikten yana, geçen zamana kendi geometrik penceresinden gülümseyen, güzü hasretin edebî ile baharı penceresinin önünde suladığı çiçekle karşılayan, yaşamı çok sevdiği için umutlu, günün ilk ışığının daima güzellikler getireceğine ve onu yeni bir yolla tanıştıracağına inanan” bir kadın…
ATANAMAYAN EMEKÇİ BİR ÖĞRETMEN
Kitabevini açacağı zaman işin maddi yönü Zozan’ı çok düşündürmüş. “Gitgide büyümeye devam eden ekonomik krizin zorluklarının başlı başına büyük bir dert olması bir yana, iş yerleri kapanırken, bir iş yeri açmak, elinde de çok fazla imkân olmadan yoktan var etmeye çalışmak ve bunu bir kadın olarak yapmak gerçekten çok büyük zorluklarla mücadele etmeyi gerektiriyor. Ama çalışarak, mücadele ederek, emek vererek bazı şeyleri başardığımı düşünüyorum. Zaten hayatın kendisi de bir mücadeleden ibaret değil midir?”
Zozan aynı zamanda uzun yıllardır farklı köylerde ücretli olarak çalışan bir öğretmen. Derste olduğu saatlerde kitabevine kuzeni Bahar bakıyor. Bu süreçte en büyük destekçisi anne babasıyla beraber Bahar oluyor. Ücretli öğretmenlerin emeklerinin hiç edilmesinden dolayı bu durumu bir zorunluluk gören Zozan ülkenin genel durumundan kaynaklı kendi ayakları üzerinde durması gerektiğinin de farkında. Bu yüzden “Her alanda kadınların yollarını kapatmaya çalışan ataerkil zihniyete karşı ayakta durmaya direnmeye çalışan kadınlardan biri. Hayatıma en çok değer ve anlam katan emeğe, mücadeleye hep inanan ve bunun sonucunda da ayakta kalabilen atanamayan emekçi bir öğretmen” diyerek kendini tanımlıyor.
Cizre kadın emeğinin yavaş yavaş ön plana çıktığı bir yer. Bu yüzden Zozan dışında işletmeci başka kadınlar da var. Zozan Cizre’de yaşayanların bu duruma yaklaşımını “Cizre halkı da özellikle toplumsal bilincin kalıplarının dışına çıkılması konusunda ciddi bir sorgulamayı gerçekleştiriyor” diyerek açıklıyor.
SESSİZLİK ÇINARI KADINLAR
Zozan’ın kitaplarla ve edebiyatla kurduğu gönül bağının Türk dili ve edebiyatı mezunu olmasıyla ilgisi büyük. Kırık Aynalar isimli bir şiir kitabı var. “Zozan’ı anlatırken edebiyatı, şiiri anlatmazsanız eksik kalır. Yatağımın diğer yanına yani insanın en dipsiz boşluğu dediği yere kağıdımı ve kalemimi koymaya çalışırım. Kalabalık kaldırımlarda sözcüklerimi kat kat giydirip odamın kapısı kapanınca çırılçıplak bir dizeye boylu boyunca uzanırım” diyor. Bölgede kalemiyle ön plana çıkan sayılı kadınlardan olan Zozan “Kadınlarımız sessizlik çınarı ve yıllardan beri gelen bu sessizlik yavaş yavaş kırılmakta. Ben de kırılmaya şiirlerimle eşlik etmek istedim. Kırık Aynalar kitabını çağın bütün yorgun kadınlarına adadım. Çünkü çağımız kadınları hak etmedikleri bir sürü şeyle karşı karşıya kalıyorlar. Ve hep mücadele etmek zorunda kaldılar. Yaşamlarının her alanında gerek ailelerinde gerekse dışarıda varlıklarını sürdürmeye çalıştılar ve topluma biz de varız biz de bu toplumun bir parçasıyız derken bedeller ödediler” diyerek bugünkü Zozan olmasında en büyük etkenlerden birinin onu destekleyen anne babası olduğunu söylüyor. “Coğrafyamızda yazılanlar hep bir köşede hep bir kırılmayı bekledi. Bir anda ortaya çıkılsaydı küçümsemeye uğrarlardı. Bu yüzden bir bekleme süresi var” diye de ekliyor.
KİTAP, PİRTÛK, BOOK, LİVRE, LİBRO…
Kıyısından köşesine el emeğiyle kurulu bu kitabevinin sizi birden fazla dilde kitap sözcüğüyle karşılamasının da bir anlamı var. Zozan bunu doğadaki binbir çiçekle bağdaştırıyor. “Yeryüzünde de sayısız dil ve lehçe var. Hepsinin insana kattığı güzel şeyler var. Sanırım hayatta en önemli şey anlamak ve anlaşılmaktır. Benim amacım da anlamak ve anlatmak aynı zamanda anlaşılmak. İşte bu yüzden de bu yoldaki en büyük yoldaşımız dillerimizdir. Edebiyatsa bizi, ortak bir çatı altında toplayan bir ev ve sayısız penceredir. İşte tam da bu evrensel özelliğinden dolayı kitabevinde her dilden bir sözcük görmek bana mutluluk veriyor.”
Kitabevine ilgi konusundaysa artan bir talebin olduğunu ve tanındıkça istedikleri o büyük okur kitlesini yakalayacağını düşünüyor. Kitabevine gelen okurlarla ve dostlarıyla yaptığı sıcak sohbetleri kıymetli bulan Zozan “Kitaba dokunarak kitabın kokusunu içine çekerek elden almayı seven okurlar çok fakat internet üzerinden satın almayı tercih eden de çok. Bunun önüne geçmek de maalesef mümkün olmuyor. Ama her şeye rağmen bu ilgiyi ayakta tutmaya ve bunun Cizre için önemli ve büyük bir değer olduğunu göstermeye çalışacağım.”
Fotoğraflar: Zozan Sarıca’nın kişisel arşivi
İlgili haberler
GÜNÜN KİTAP ÖNERİSİ: Boş Dolaplar
Yol arkadaşımızı, Denise Lesur ismiyle ansak da kitap otobiyografik özelikler içerir; yani yazar yan...
GÜNÜN KİTAP ÖNERİSİ: İki Şehrin Hikayesi
Charles Dickens, İki Şehrin Hikayesi’nde biriken öfkenin patladığı, kölelerin zincirlerini kırdığı,...
Bir kitap: Ana
Sarhoş baba çürümeye yüz tutmuş kapitalizmi, ana emeği, Pavel ise uğruna mücadele ettikleri geleceği...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.