Kafamızda gürleyen bir fırtına: Suzy Storck
Bugün binlerce kadının içinde gürleyen bu fırtınaya tanığız, evlerde tek başınayız belki ancak bunu yaşayanın sadece Suzy olmadığını da biliyoruz.

Kağıthane’den Funda, Ankara’dan Nebahat, Aydın’dan Berna, Diyarbakır’dan Nurcan, Fransa’dan Suzy Storck… Bu topraklardan, “o” topraklara, kadınların ortak bir sorunu var: İstemedikleri bir yaşamın çarklarını döndürmek için ha bire bir uğraş, ha bire emek sarfı, bir öfke, bir yorgunluk ve bıkkınlık, kapı eşiğinde çalmayı bekleyen sert bir haykırış…

İstenmeyen bir günlük yaşamın çarklarını döndürmek zorunda kalan, sıradan bir kadının sıradan bir hikayesi Suzy Storck bu yıl Moda Sahnesi’nde pandemi koşullarında mesafe ve riske büyük dikkat gösterilerek sahneleniyor. Dağınık bir mutfak ve salonun etrafında seyirciler, ortada yaşanan trajediye yakından tanıklık ediyor. Salonun orta yerinde duran bir dikiş makinesi, etrafa saçılmış kumaşlar, mutfakta açılmış şarap şişeleri… Sıcak, bunaltıcı bir yaz akşamı çıkıyor karşımıza Suzy. Bir karmaşanın ortasında bir kadın, kronolojik sıranın ezberini bozan bir oyunun içinde kadınların yükümlülükler sarmalına kendi benliğinden, isteklerinden vazgeçerek nasıl hapsolduğunu sert bir tokat gibi vuruyor yüzümüze. Bir facia gününden geriye akarak aktarılan geçmişi Suzy’nin şu anki bitkin ve bıkkın halini açıklıyor.


SUZY, YÜZ BİNLERCE KADININ FİGÜRLEŞMİŞ HALİ

Bu kadının hâlâ sık sık susturulan güçlü ve önemli sözleri sahnede Reyhan Özdilek tarafından dile getiriliyor. Özdilek, Suzy’nin parlak gözlerden boş gözlere, kendine güvenen kadından ezilmişliğe geçişteki fiziksel ve psikolojik düşüşünü muazzam bir oyunculukla sergiliyor. Suzy Storck karakterine, Suzy’nin annesi ve kocası da eşlik ediyor.

Tarih tersine akıyor; Suzy Storck, onu daha sevmeden sadece öpen bir adam olan Hans Vassili Kreuz ile evleniyor. Hans ile tanıştığı tavuk fabrikasında çalışan Suzy, fabrikanın kapanması üzerine işsiz kalıyor ve tam da bu süreçte cereyan eden aşkın ardından Hans ile evleniyor. Aşk mıydı bu gerçekten? Belki Suzy bile şüpheliydi.

İşte yükümlülükler sarmalının başladığı yer burası: Kumaşların karışıklığı içinde, evliliklerinin ilk yıllarında dikiş dikiyor Suzy, işsiz kaldığı süreçte evde, kocasının sert eleştirilerine maruz kalıyor, sonra “Evde ne yapıyorsun sanki bütün gün, git çalış” diyor koca, evdeki emeğini görmezden gelişi bir yana ağır sözleri oldukça üzüyor ve bir bebek mağazasına iş görüşmesine gidiyor Suzy. Burada çocuk düşünmediğini, çocuk yapmayı planlamadığını, kendinin de çalışmak istediğini öğrendiğimiz Suzy’ye, Hans’ın yine ağır sözleri karşılık veriyor. “Nasıl çocuk düşünmezsin” dayatmasıyla ilk çocuğunu kucağına alıyor Suzy, istemeye istemeye ikinci çocuğu, sonra üçüncü çocuğu… Suzy’ye ne annesi ne kocası ne istediğini, arzuladığını, düşündüğünü soruyor. Yüz binlerce kadının figürleşmiş hali Suzy, istemediği bir yaşamın yükümlülükleri arasında her gün kendinden bir şeyler kaybede kaybede ilerliyor. Sonra bir gün, yazın ortasında bir şeyler ters gidiyor. Sıcaklığın ve tekrarlanan hareketlerin ağırlığı altında, Suzy vazgeçtiğini ve gerçek arzularına göre yaşayamadığını fark ediyor. Geri dönüşü olmayan bir dikkatsizlik nedeniyle bir faciaya sahne oluyor; 17 Haziran saat 22.37 tarihi…

Suzy Storck, köle bir varoluşa hapsolmuş tüm kadınların sesini haykırış noktasına taşıyor, kocası ve sevmediğini fark ettiği çocuklarıyla yaşadığı küçük evinde sıradan bir hayatın içinde, günün gerekenleri yapıyor. Dünü, bugünü, aynı tekdüzelikle devam ederken, vazgeçişlerinin farkındalığı altında pişmanlıklar yaşıyor. Arzularının karşısında yapmak zorunda kaldıklarının altında ezilerek tüm bu sıkışmışlığın içinde bir anlık dikkatsizlik sonrası o başkaldırdığı hayata yeniden teslim oluyor Suzy...


ÇÖZÜM MÜ TESLİMİYET?

Üç çocuklu bir kadının yalnız, monoton ve yorucu hayatı, bugünün gerçeğini yansıtırken, artık bir üretim hattına benzeyen yaşamıyla herkese ve her şeye hizmet ediyor bu kadın. Suzy Storck, toplumun annelik ve aileden beklentilerine dair sert bir yorum. Kayıtsız bir koca ve artık seveceğinden emin olmadığı çocuklar arasında, mutlu olmak için geriye ne kalmıştır? Sessizlik ve teslimiyet… Ancak tüm bu teslimiyete karşılık Suzy’nin kafasındaki gürleyen fırtınanın dinmeyeceği çok açık. Bugün binlerce kadının içinde gürleyen bu fırtınaya tanığız, evlerde tek başınayız belki ancak bunu yaşayanın sadece Suzy olmadığını da biliyoruz. Kim bilir belki, ataerkil toplumun uzlaşmaz kalıpları tarafından yönetilen bir kadere artık teslim olmamayı öğütlüyordur Suzy ve kafamızdaki bu fırtınanın bir teslimiyete dönüşmemesi için, birlikte fırtınayı bir kasırgaya dönüştürmemiz gerektiği mesajını veriyordur?

Fotoğraflar: Moda Sahne

İlgili haberler
Gerçeklerin arasından haykıran Cinli Dirmit’in hik...

Sevgili Arsız Ölüm-Dirmit oyunu, romanın okuyucuyu çektiği gibi çekiyor izleyiciyi içine. Kahkahası...

Bir tiyatro topluluğunda bir araya gelen Hopalı ka...

Hopa’da 2 yıl önce bir araya gelen 24 kadın, Hopa Kadın Tiyatro Topluluğunu kurdu. Çalışmaları, oyun...

Danimarkalı tiyatro oyuncusu, işçi tiyatrosunun ku...

Berlin’de Bertolt-Brecht-Archiv’i kuran Ruth Berlau, işçi tiyatrosunun kurucularından biridir. Yönet...