Juette’nin Tutkusu
‘Bugün de dini kendisine kalkan eden sermaye düzeninde çocuğun cinselliğinin sömürüsünün hayatımızın bir gerçeği olmaya devam ettiğini görüyoruz. Buna karşı mücadele de devam ediyor, tıpkı Juette’in k

Juette, doğanın ve hayatın seslerine, renklerine, ince ayrıntılarına duyarlı, yaşama sevinci yüksek, hayal gücü geniş, eşitlik ve adalet duygusu güçlü 13 yaşında bir kız çocuğu. Ailesinin ve ailesiyle yakın ilişkiler içinde olan din adamlarının, gündelik hayatın akışında dikkatini çeken tutarsızlıklarını sorgulayan bir çocuk.

Babası kilisenin vergi tahsildarı. Din adamlarıyla yakın ilişkileri var, davetler veriyor onlara sık sık. Din adamlarından biriyle kızını evlendirme sözü verdiği için, hem babası, hem annesi Juette’in biraz kilo alması, sıska olan bedeninin “kadın bedenine” dönüşümünü görmek için teyakkuzdalar. Annesinin günlük iş ve kaygılarından en önemlisi bu. Dini kurallara bağlılığı ile kiliseyle yakın ilişkilerinin varlıklı hayatı için önemini bilen bir kadın olan annesi, kızının geleceğini de aynı kulvarda gördüğü için onun davranışlarını da kendi ölçüleri içine sığdırmaya çalışıyor.

Juette her sabah dikiş dikmek zorunda. Oysa, avludaki ağacın altında, turuncu ışığın altında oturmak isterdi. Annesi kendisine gülümsesin, o da mutlu olsun, o ışık sadece kendisine ait turuncu bir kalp gibi içini doldursun isterdi. Oysa annesi ona gülümsemiyordu.

Annesi her sabah Juette’i kontrolden geçiriyor; çırılçıplak soyarak tekneye oturtuyor. Bu günlük kontrol başlamadan Juette, haykırmak istiyor: “Bak! Ne bir tüy, ne de kıvrım! Artık gidebilirim!” demek istiyor, boşuna... Teknede titreyerek üzerine boca edilecek bir kova suyu beklerken geriye kalan tek savunma hattı olan sırtındaki saçlarının kendisini hâlâ koruduğunu hissederken, annesi elinin bir hareketiyle saçlarını toplayıp tepeden bağlıyor: “Omuzlarım utançla ürperiyor. Yenilen sadece ben değilim. Kendi düşüşümle birlikte eşyaları, horozun ötüşünü, göğün kızıllığını da beraberimde sürüklüyorum. Teslim olup boyun eğen bütün bir sabah.”

Juette, Meryem ile çocuk İsa arasındaki anne- çocuk yakınlığıyla annesi ve kendisi arasındaki duygusal bağı karşılaştırıyor ve sorguluyor: “Annem beni kollarına alsın, yavaş yavaş kurulasın isterdim. Papaz bana Meryem’in çocuğunu kucakladığı resimler gösterdi. Bakışları sevgi dolu. O da çocuğunu kovayla mı yıkıyordu acaba?”

Juette hikayeleri çok seviyor fakat bunlara annesinin bakışıyla “pis düşüncelerim” diyor. Bir gün “benim hikayelerim var” diyebileceğini hayal ediyor. Öğrendiği hikayelerin kaynaklarını kimse bilmiyor, oysa ağızdan ağza dolaşıyor hikayeler; meyhanelerin önünden geçerken, pazarlarda dolaşırken, kiliselere girerken, hatta kendi avlularında hizmetçiler çamaşırları asarak sohbet ederken Juette onları duyuyor. Aşk hikayeleri bunlar; içlerinde pek çok erkek ismi geçiyor ve Juette bu isimleri tekrar ediyor. Elleri dikiş dikmeye uğraşırken, onları düşünüyor. Kendisini dikiş iğnesine kaptırmış olan annesine orada burada işittiği bu hikayelerin nereden geldiklerini sorduğunda; annesi omuz silkerek, “Akılda tutulacak tek bir hikaye vardır, o da Tanrınınkidir!” diye cevap veriyor. Oysa bir de Juette’in hikayeleri var ki, “din, dikiş ya da bulunacak kocalar”, o hikayelerin kıyısından bile geçemez.

Bir de Hugues var, Juette’in hayatında. Resmi kilisenin üyesi olmayan, Aziz Augustinus öğretisinde bir ibadet yaşamı süren, halkın içinde yaşayan, etkin, dürüst, dindar kişilerden biri.  Juette’e Hugues’inki doğru bir din düşüncesi gibi geliyor. Juette onunla sık sık görüşüyor. Hugues Juette’e “ Herkes içinde karanlık ve karmaşık başka bir yüz gizler. İçinde saklı duran bu varlığın bilincinde olmak, kim olduğunu bilmeye imkan tanır” diyor, sürekli alçak sesle konuştukları görüşmelerinden birinde. Juette, Hugues’in dini görüşlerinden ve kişiliğinden etkileniyor, “İnsan kalbini açmalı, kiliselerin karanlığında köreltmemeli” diye düşünüyor. Hugues okumayı biliyor ve metinleri resimliyor, Juette’e hikayeler anlatıyor. Juette, Hugues’in çalışma odasındaki iş aletleri için “Onlara bakınca çiçeklerin tüyden ve tahtadan olduğu başka bir ülkenin demetlerini görüyorum” diyor.

Hugues ve Juette resmi kilisenin papazının cemaatindekilerle yatmasına, psikoposun prens gibi yaşamasına birlikte hayret ediyorlar. Hugues’e göre Juette de otoriteye güvenmiyor, ikisinin resmi kilise ve otoriteye yönelik eleştirileri benzeşiyor.

Juette sonunda, 13 yaşında evlendiriliyor, hamile kalıyor. Bebek ölü doğuyor. Bunun ardından, bugün çocuk istismarını meşrulaştıran, yasallaştırma zeminini kollayan karanlık zihniyetine, orta çağdan gönderilmiş bir tokat gibi çarpan 13 yaşında bir çocuğun, sessizce haykıran Juette’in sözlerini duyuyoruz: “Çiftleşmenin, bu kadar iğrenç bir eylemin hayat verdiğine nasıl inanılabilir? Bu imkansız. Gözyaşlarından ve pislikten hiçbir şey doğmaz. Ben, böyle yaratılan bir varlığın ölmeyi tercih etmesini anlıyorum.”

Juette’in sonraki hayatını da Juette’in ve Hugues’in ardışık anlatıları ile izliyoruz. Kendisi için bir çıkış yolu arayan ve artık yetişkin olan Juette’in, hayallerinin, saf inancının ve insanlığa bir nebze yararlı işler yapma isteğinin peşinde yola koyulduğunda da onu bir mutlu sonun beklemediğini görüyoruz. Bugün de dini kendisine kalkan eden sermaye düzeninde çocuğun cinselliğinin sömürüsünün hayatımızın bir gerçeği olmaya devam ettiğini görüyor, yaşıyoruz. Buna karşı mücadele de devam ediyor, tıpkı Juette’in kendi koşulları içinde yapmaya çalıştığı gibi.

Künye
Juette’nin Tutkusu
Yazar: Clara Dupont-Monot
Çevirmen: Bahadırhan Bozkurt
Yayınevi: İletişim Yayınları

Gerçek bir hayat hikayesinden esinledi
Clara Dupont-Monot, Juette’in Tutkusu adlı romanını, gerçek bir hayat hikayesinden esinlenerek yazdığını not ediyor. Belçika’nın Huy Şehri’nde 1158’de doğan Juette, Ivette , Ivetta , Jufta veya Jutta olarak da anılan bir kadın. Juette’in hayatını ilk olarak Floreffel’li Hugh kayda almıştır. Hugh’un; hristiyan azîzlerin, ruhban sınıfının ve kendini dine adayanların hayatlarının ve kutsanışlarının anlatıldığı bir edebiyat türü olan Hagiografi formunda kaleme aldığı bu kaynak, günümüze ulaşan belgelerdendir. Bu belgeye atıfla yazılan eserlerde Juette’nin, saygı duyulan bir Hıristiyan peygamberi ve habercisi olduğu, 1228 yılında öldüğü bilgisine yer veriliyor. 

Fotoğraf: Kitap kapağı

İlgili haberler
Modern Kadının yalnız olmadığını biliyoruz

Kadınların iş ve özel hayat mücadelesini mizahla anlatan Modern Kadın, izleyicinin kendi yaşamından parçalar bulduğu, kadın bakış açısıyla yazılmış çarpıcı bir dizi.

Bir kitap: Aşk ve Gurur

"Toplumun beklentilerine rağmen kendi yolunu çizen Elizabeth’in hikayesi, Aşk ve Gururda evlilik, sınıf ve kadın temalarını sade ama etkili biçimde anlatıyor."

Kadınlar için 'Son Damla' olsun

'Adalet kavramı üzerine düşünmeye sevk eden film görünmez kılınan, sesi duyulmayan kadınların karşılaştığı acımasız gerçekleri gözler önüne seriyor.'


Editörden