İsimleri erkeklerin gölgesinde kalan kadınlar...
Bu filmlerin ortak noktası ne mi? Tabii ki ‘tarihte yer alan kadınların, kadın olarak verdikleri kimlik mücadelesi ve başarılarının erkeklerin gölgesinde kalmaları...’

Kimi kadınların kendi başarıları, varlığı, meziyetleri, geleceğe katkıları ne kamuoyu tarafından görüldü ne de tarih tarafından yazıldı... Başarılarını hayatlarındaki erkeklerin gölgesi altında sürdüren nice isim yıllar sonra ortaya çıktı. Önereceğim filmlerin ortak özellikleri de; tarihte yer alan kadınların, kadın olarak verdikleri kimlik mücadelesi ve başarılarının erkeklerin ya da erkek egemen dünyanın gölgesinde kalmaları... Aradan geçen yüzyıllara rağmen halen birçoğumuz bu kadınların başarılarından, erkekler tarafından gölgelenen varlıklarından bihaberiz. Gelin, birlikte bu sinema kuşağıyla gölgede kalan, öteki olan, hakkı yenen kadınların varlıklarını ortaya koyan filmlere bakalım...

İSMİNİ KAZANAN BİR KADIN: MARY SHELLEY

“Istıraptan kurtulmak için mücadeleyi öğrenmeseydim, kendi sesimi bulamazdım”
Bu sözler, yıllarca korku filmi olarak izleyiciye sunulan “Frankenstein” romanının yazarı Mary Shelley’e ait. Mary, ilk kült romanı “Frankenstein”ı yazdığında henüz 18 yaşındaydı, ancak kendi ismiyle, kendi varlığıyla tanınmadı.
Mary Shelley filmi, Shelly’nin yaşamını sürdürdüğü 18 yy. koşullarını da çok iyi anlatan bir sinema filmi. İzlediğimiz görüntülerin son derece sinematografik bir biçimde verilmiş olması filmin konusu kadar görselliğini de çekici kılıyor. Kimileri için fazla durağan olabilecekken benim için son derece sürükleyici bir film olduğunu söylemeliyim. Mary, film boyunca sürekli kimlik bunalımı yaşayan, annesini örnek alan fakat kendi cümlelerini kuramayan bir yazar adayıdır. Annesi gibi kadın hakları savunucusu olmak isteyen genç kadın, deneyimlediği zor hayat koşullarında, 18 yaşında kitabını anonim olarak yayımlar. Filmin devamında bir kadının kendi ismini kazabilmesi için verdiği mücadele izleyici için de sürükleyici bir hal alıyor. -

ÖTEKİ EINSTEIN: MİLEVA MARİC
Orijinal adı Mileva Maric: The Other Einstein olan 2001 yapımı filmde dünyaca ünlü bilim insanı Albert Einstein’ın başarılarının ortağı olan, ancak bu başarıları hiç takdir edilmeyen, görülmeyen bir kadının yaşamına şahit oluyoruz. “Öteki Einstein” Albert Einstein’ın ilk eşi Mileva Maric. Öğreniyoruz ki Einstein’ı ‘Einstein’ yapan, onu meşhur eden, teorilere katkısı azımsanmayacak nitelikte olan Mileva Maric’miş. Maalesef teorilerinin kaynağı olan kadın sadece aşkla anılan bir kadın olmanın ötesine geçememiştir kocası Einstein’ın hayatında. Yine de tüm bu yok sayılmaya rağmen Mileva’da başarılarını ve ismini bu karanlık gölgeden kurtarmak için mücadele eden ve yaşamıyla, uğraşıyla adını tarihe yazdıran bir kadın oluyor.
BÜYÜK GÖZLER

1950’li yıllarda Amerikalı Ressam Margaret Keane’in kocası Walter Keane’a karşı verdiği güç mücadelesini anlatıyor “Büyük Gözler”. Şiddet gören, yaptığı tablolardan tek bir tanesine bile “benim tablom” diyemeyen, ancak oldukça yetenekli bir kadın Margaret. Yaşadığı şiddete karşı ve el konulan emeği, kimliği ve yeteneği için mücadele ediyor. Tabloların kendisine ait olduğunu ispatlamak için çetin bir hukuk savaşı veren Margaret, bu savaşı kazanıyor. Şimdi mi? Amerika’nın en önemli ressamlarından biri olarak anılıyor...

THE WIFE: NOBEL ADAYININ KARISI
“Her başarılı erkeğin arkasında mutlaka bir kadın vardır” cümlesinin ikiyüzlülüğünü tam olarak bu filmde görmek mümkün. Öğrenciyken yazarlığa yönelen kadın karakter yine popüler bir erkeğin gölgesinde kalıyor ve hatta aşık olduğu bu adamla evlenebilmek için yazarlıktan vazgeçiyor. Nobel ödülü almayı yıllarca bekleyen yazarın evine gelen telefonla başlayan filmde Nobel’in gerçek sahibinin kim olduğunu da görüyoruz.
KENDİNİ KEŞFEDEN BİR KADIN: COLETTE

Fransız yazar Sidonie – Gabrielle Colette’in hayatını anlatan film, Fransa’nın bir köyünde yaşarken yolu evlilikle Paris’e düşen ve kendi benliğini, yeteneklerini burada keşfeden Colette’i, bu yeteneklerin üstüne çökerek onun emeğini ve duygularını sömüre sömüre başarıya ulaşan bir kocayı görüyoruz... Bu, hem kurtuluş, hem kendini bulma, varlığını keşfetme hikayesi aynı zamanda. Kocasının kullandığı isim olan Willy ile ‘Claudine’i yazmaya başlayan ve kocasının dünyaca ünlü bir yazar olmasını sağlayan Colette’in fırtınalı hayatı onu içindeki Colette’i keşfetmeye zorluyor. Colette, ne yapmak ve ne olmak istediğini bilen, yeteneği çalınan bir kadının mücadelesiyle göz göze getiriyor bizi. Toplumsal yaklaşımların da konu edildiği filmde, tıpkı Mary Shelley filminde olduğu gibi “Kadın yazar olamaz, kadınların yazdıklarını kimse okumaz, erkekler varken kadınlara da ne oluyor” yaklaşımı görünüyor.
Türkiye’de de birçok yazar kadının kendi adları konulmadan yayımlanmış eserlerinin olduğunu bilmek için kahin olmaya gerek yok, tarih zamanla bunu da açığa çıkardı, diliyoruz onlar da beyaz perde de görülmeye değer bulunsun...

İlgili haberler
Dikkat! Bu filmde kadın mücadelesi vardır!

Bunca ayrı vagon tantanası varken şuraya bir parantez açalım, kadınlar toplumdan soyutlanmayı, vazge...

GÜNÜN FİLMİ: Gloria Bell

Gloria, bekar bir kadındır. Sıkıcı geçen gündüzlerinin acısını geceleri dans pistinde çıkartır. Bir...

GÜNÜN FİLMİ: Katharina Blum'un Çiğnenen Onuru

Film, özel yaşam karşısında medyanın sorumsuzluğunu ve güvenlik güçlerinin bireysel özgürlükleri kay...