Adolescence, Incel ve sistem sorunları üzerine
'Adolescence isimli diziden, 12 yaşında ergen adayı oğlu olan bir anne olarak ben de nasibimi aldım. Diziyi izlemeyenleri baştan uyarayım, bu yazı çok ağır spoiler içermektedir.'

Netflix’te yeni yayımlanan ve şimdiden pek çok incelemesi yapılmış olan Adolescence isimli diziden, 12 yaşında ergen adayı oğlu olan bir anne olarak ben de nasibimi aldım. Diziyi izlemeyenleri baştan uyarayım, bu yazı çok ağır spoiler içermektedir. Keyfiniz kaçmasın, izleyip öyle dönün isterseniz.

Dört bölümlük mini dizide her bir bölüm yaşanan olayın taraflarının incelenmesi şeklinde kurgulanmış. 

İlk bölüm 13 yaşında bir oğlancığın evinin maskeli silahlı polisler tarafından basılması ve yaşıtı bir kız çocuğunu bıçaklayarak öldürme şüphesiyle tutuklanmasıyla başlıyor. Diziyi izlemeye yatağının üstünde hâlâ peluş ayıcığı olan ve polisler geldiğinde korkudan altına kaçıran bu bebenin katil olamayacağı ön kabulüyle başladığımdan cinayetten çok, tutuklama ve sonrasında gelişen sürecin hızı ve her fırsatta aileye hatırlatılan baskın veya karakol muamelesi için şikayette bulunma haklarının olduğu bilgisinin verilmesi gibi medeni prosedürlere kayıyor dikkatim.

Çünkü çocuğun alınmasıyla başlayan süreçte, sağlık muayenesi için hemşirenin çağrılması, çocuğa avukat atanarak avukatın gelmesi, yapılacakların anlatılarak herkesin sakin kalmasının sağlanması, muayene, fotoğraf, parmak izi vesaire derken polisin hazır dosyayla ifade işlemine geçişi yaklaşık 25 dakika içinde gerçekleşti. Elbette sistem propagandası da içeren bu süreci övecek değilim. Ancak memlekette göz altında kaybedilen çocukları ve bazen haftalarca bazen de bir ömür boyu tek bir bilgi kırıntısına ulaşamayan aileleri düşününce bize çoktan unutturulan; değil suçsuzun, suç şüphesi olanın da insani haklarının olduğunu hatırlamak biraz sarsıcı geliyor. Neyse, nihayetinde bu bebenin tüm inkar ve göz yaşlarına rağmen bir katil olduğu gerçeğiyle yüzleşip ana konuya geri dönüyorum. 

KUŞAKLAR ARASI UÇURUM

İkinci bölüm, polisin araştırması ve kuşak farkından kaynaklı yanlış anlamaları açığa çıkararak ergen ve yetişkin dili arasındaki kopuklukla yüzleşmemiz ekseninde geçiyor. İncel meselesi de burada ele alınıyor. Kısaca değinmek gerekir zira çocuğun okulundaki öğretmenin “O neymiş, ilk defa duyuyorum” noktasında kalmayalım biz de. İncel kavramını açıklamak için birebir Wikipedia'da yazan tanımı alıyorum;

“Incel, İngilizce istemsiz bekarlar anlamına gelen ‘involuntary celibate’ kelimelerinin birleştirilmesi ile oluşturulmuş, kendileri istemelerine rağmen romantik veya cinsel partner bulamamaları ile tanımlanan bir internet alt kültürünün üyelerini tanımlar.

Incel forumlarında yürütülen tartışmalar genellikle içerleme, kadın düşmanlığı, mizantropi, kendine acıma, kendinden nefret etme, ırkçılık ve cinsel olarak aktif insanlara karşı şiddetin onaylanması ile karakterize edilir.”

İnsan bunu da öğrenmeseydim keşke diyor, değil mi? 

Dedektifler, öldürülen kız çocuğunun katil oğlanın Instagram gönderilerine attığı emojilerden yola çıkarak bir arkadaşlıkları hatta romantik bağları olduğunu zannederken dedektiflerden birinin oğlunun “Hiçbir şeyi anlamıyorsunuz, o emojilerin hepsi incel olduğuyla ilgili” diyerek yetişkinleri ters köşe etmesi, kuşaklar arası iletişimde büyüyen uçurumu gözler önüne seriyor. İnternet öncesi kuşaklar olarak bugünü anlayamama konusunda bu kadar rahat olmamalıyız diye düşünüyorum. Biz sanki çok matah kuşaklarmışız gibi devamlı örselediğimiz Z kuşağı, her cephede zorbalığa uğruyor ve yalnız kalıyor aslında. 

Sonu kadın nefretine dönüşen, kimse tarafından beğenilip istenmeyeceğine inanan bir kısım ergenin, aslında vahşi kapitalizmin dişleri arasında ezildiğini, güzellik ve beğeni kavramlarıyla devamlı oynanan çocukların, onları anlayamayan dinozor ana babalarının desteklerinden mahrum kalarak varoluş ve kabul görme mücadelesine girmesinden sağlıklı bir sonuç beklemek elbette ahmaklık olacaktır. Kapitalizmin dayattığı algıların zorbalıkla birlikte, kadına, hayvana, nezakete hatta emeğe nefrete dönüştüğünü neredeyse her gün acı şekilde izliyoruz. Şiddet kendini her şekle sokarak artmaya devam ediyor. Onun için bizlerin gözleri her zamankinden açık, anlama ve karşı koyma çabası her zamankinden yüksek olmalı. Niyetim incelleri anlama üzerinden kadın nefretini meşru kılmak elbette olamaz. Ancak trajik sonlara gebe olan bu hastalıklı düşüncenin kökenini yenmemiz gerektiği gerçeğini göz önünde tutmak gerekir diye düşünüyorum. 

ZORBALIĞI ÖNLEMESİ GEREKEN EN ÖRGÜTLÜ YAPI NEREDE?

Üçüncü bölüm daha çok çocuğun ruh dünyasının irdelenmesiyle geçiyor. Çocuğun -ergen olmanın getirdiği kafa karışıklığıyla birlikte- kendini var etmeye çalışırken dışlanması, otorite tarafından (psikolog, baba) onaylanma isteğinin had safhada olması ancak bunun karşılanmıyor olmasının getirdiği öfke patlamaları ve en nihayetinde işlediği suçun ağırlığını bile anlamaktan uzak, tek başına kalış hali bende derin bir çaresizlik hissi oluşturmakla birlikte, böğrüme oturan bir öküze dönüştü.

Ben çocuğumda neleri ıskalıyorum acaba? Bir taraftan kadınlara dayatılan mükemmel\ideal annelik kavramıyla mücadele ederken diğer taraftan “Çok mu kendimi önceliyorum” sorusu tarafından dürtülerek vicdanımla baş başa bırakılıyorum. Ancak çocukların zorbaya dönüşmesi de zorbalandıktan sonra nefret abideleri kesilerek çevrelerine zarar vermesi de aslında bizlerin kontrolünde olan durumlar değil. Memlekette çocuk yetiştirmenin tüm yükü kadının omuzlarına bırakılmışken, günde toplam dört saati ancak birlikte geçirebildiğim çocuğuma ev işlerinden sonra sıra gelirken çocuğumun en az yedi saat okul ve devlet “himayesinde” olduğu gerçeğini hatırlıyorum. Çoğu zaman aile içine yansımayan bu zorbalık durumlarını yakalayarak müdahale etmesi ve engellemesi gereken daha örgütlü bir yapı var: devlet! Heyhat çekerek bu bölümü burada bitiyorum. Her adımda sisteme olan öfkem açığa çıksa da konudan sapmayalım. 

KARANLIĞI SORGULAMAYA VE MÜCADELEYE DEVAM

Dördüncü bölümde de en az benim hissettiğim kadar çaresiz hisseden ailenin çevreleriyle ve kederleriyle olan mücadelesini görüyoruz. Olayların iç yüzünü bilmeyen insanlar tarafından yargılanarak taciz ediliyorlar. Elbette, zorbalanma çarkı burada da dönüyor. Bir aile dayanışmasıyla ve devamlı duygularını paylaşarak üstesinden geldikleri bu tacizler en büyük sorunları değil. Aile için olduğu kadar benim için de en büyük sorun, ebeveynlerin “Biz nerede yanlış yaptık” sorgulamaları. Çünkü dizinin başından beridir beklediğimiz, çocuğun dönüşümüne neden olabilecek ne fiziksel veya psikolojik şiddet ne taciz ne de abartılı bir ilgisizlik yok bu ailede. Evet baba kızıyor ama öfkesi çok kontrollü çünkü kendi çocukluğunda gördüğü şiddeti “Asla çocuklarım yaşamayacak” demiş ve nitekim bunu başarmış. Ayrıca birbirlerine sevgilerini açıktan ve çok tatlı yaşayan bir anne baba var ve serseri denmeyecek kadar derslerinde başarılı iki de çocuk. Bu kadar sıradan ve belki de bir çoğumuzun yaşamadığı bu kadar medeni bir aile ortamından bu çocuk nasıl çıktı? Beni asıl rahatsız eden mesele tam da bu. Kanatlarımın altında olduğunu sandığım çocuğumun bambaşka bir dünyası varsa bunu fark etmemek bu kadar olası mı? Dizide kurulan ebeveynlik dengesini memleket topraklarında bulmak çok nadir görülen bir doğa olayı gibi olduğundan, ev içi tüm yükler kadının omuzlarında yığılı haldeyken, “Çocuğuma yeterli dikkati veriyor muyum?” sorusu benden duvara, duvardan bana geri dönüyor. Kendimi yeterince paraladıktan sonra, yıkmak için kız kardeşlerimle birlikte mücadele ettiğim bu sisteme olan öfkeme tutunup yine toparlanıyorum. 

Dizi bittiğinde aklımda ilk yankılanan, Hrant Dink'in cenazesinde konuşan eşi Rakel'in sözleri oldu;

“Yaşı kaç olursa olsun 17 veya 27, katil kim olursa olsun, bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum. Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılmaz kardeşlerim.”

Tamam, dizi bitti, üzüldük ettik, yetti. Kaldığımız yerden karanlığı sorgulamaya ve mücadeleye devam ediyoruz...

Görsel: Dizinin fragmanından ekran alıntısı

İlgili haberler
Akran zorbalığı nedir, ne akran zorbalığı değildir...

Akran zorbalığı ile ilgili bilinen en yaygın yanlışlar sadece erkek çocukların zorbalık yaptığının v...

Akran zorbalığını önlemede farkındalık yetmez!

Okuldaki şiddet sadece okulla ilgili bir sorun değil. Çocukların geleceği, şiddet sarmalıyla örülü g...

Sıkışmışlık ve öfke kıskacında akran zorbalığı

Gençler arasında sık sık gündeme gelen akran zorbalığı ve şiddetini Esenyalı'da yaşayan gençlerle ko...