‘İlk suçlama cümlesiyle devalüe olan, ilk suçlama cümlesiyle geriletilen kadınlığımın hesabını tüm dünyadan soruyorum.’

“Kendimi bildim bileli bu tür kaygıların acısını çektim ve bana emanet edilmiş herhangi bir canlı varlık hayatta olduğu sürece bunun acısını çekmeye devam edeceğim. Bu ağır yük hakkında hep sustum; diğer kadınlar da zaten benimle aynı durumdaydı. Bu nedenle giysiler, arkadaşlar ve tiyatro hakkında gevezelik etmeyi yeğliyor ve gözlerimizde bizi yiyip bitiren o endişeyle, gülüyorduk. Her birimiz nedenini biliyorduk, bu yüzden bunu hiç konuşmuyorduk. Sevebilme becerisi için ödenen bedel buydu işte.”

Duvar, Marlen Haushofer

Geçtiğimiz bir aydır, dünyanın kendi gündeminin ağırlığının yanına kişisel gündemimin ağırlığı eklenince bilinçli çabayla kendimi anlamlı bir yerlerde tutmam zorlaştı. Savruldum. Biri üniversite sınavına, diğeri lise sınavına giren iki çocuğumla ciddi bir kaza tehlikesi geçirdik. Kaza anında değil ama sonrasında, bir buçuk yıldır bizi maddi manevi meşgul eden bu sınavların bize bir şey olması durumunda hiçbir anlamı kalmayacağını idrak ettim. Onca ter ve gözyaşı... Hem anne hem baba olmaya çalıştığım yine de iktidarımla ezmeden gelecekle ilgili tedbir almaları için çırpındığım çocuklarımla bir uçurumdan aşağı yuvarlanacaktık. Anlam bunun neresindeydi? İktidarımla ezmemeye çalıştığım çocuklarım, annelerinin bir anlık dikkatsizliği sonucu arabanın tonlarca ağırlığı altında can verecekse yani?

Kadın olarak daha önce yapamayacağım söylenmiş şeyleri yapma iddiamdan vurulmuştum. Bu iddianın ömrüm boyunca beni ne kadar yorduğunu, içim boşalarak görüyorum ve fakat iddia orada duruyor. Kazadan sonra dahi Maraş, Urfa, Antep, Adana, Adıyaman, Mardin, Diyarbakır, Kayseri… ağzı burnu toparlanmış arabaya binerek devam ettim. İçimde kalbi pır pır, evlatları ateşlenince bir şey olacak diye gözünü kırpmayan anneliğim titriyordu. Ama yine içimde dipdiri bir iddia, çıktığı yolu gitmeye çalışıyordu. Kimseye bir şey olmadan herkesi gezdirip eve geri götürecektim. İddianın yanı sıra olağanın dışında yaşadığım bu deneyim benim uzamımı, uzayımı da değiştirmişti. Kendi ölümlülüğümün bilgisinin güncellenmesi, birdenbire normalde yapılamaz olan çok şeyi yapılabilir hale getirdi benim için. Gitmek istediğim yerlere gitmeli; yaşamak istediğim şeyleri elimde eğip bükmeden, mikroskopla incelemeden yaşamalıydım. Tabii bunların da değişik sonuçları var, olacak. Olsun.

Birkaç yıl önce ehliyet aldığımda burada bir yazı yazmıştım. O zamandan beri pek çok uzun yol deneyimim oldu. Kaçmadım uzun yoldan. “Yapamazsın” diyen olmadı ama “Nasıl yaparsın?” diyen oldu. Nasıl yaparım sorusuna kendi adıma yanıt vermiyorum ben. Benim gibi bazı becerileri atıl kalmış herkes adına yanıt veriyorum. Zaten o yüzden bu bir iddia. Her bir adımda titremediğimi söylesem yalan olur. Ben böyle bir kazanın hemen ardından yine de arabaya binerken Adana’da başıma başka bir şey geldi. Adeta yenildim.

‘ZATEN KADIN’ OLUYORUZ

Sıcaktan olsa gerek; Adana trafik ışıklarında yan yana, simetrik 3 sıra araç olacağına çarpık çurpuk 7-8 araç, burunlarını birbirinden farklı uzaklıklarda uzatmış ve zil sesiyle start verilen ralliciler gibi bekleşiyorlardı. Ben de aralarında bir yerlere sıkışmıştım. Yeşil ışığın yanmasından kısa süre sonra “tak” diye bir ses geldi solumdan. Bir arabaya vurma sesi. Nasıl olabileceğini çok aklım almamıştı, düz gidiyordum ama henüz yeterliliğini sorgulamış, üstelik de bir kadın olan ben hemen ileride sağa yanaştım. Benim arkamdan yanaşan Adanalılığı esmerliğiyle tescilli bir abimiz indi araçtan. Ellerini yüce mevlaya kaldırmış, muhtemelen arbede çıksa döveceği bir erkek yerine bir kadınla karşılaşmaktan içerlemiş bir ifadeyle “N’aptın kardeşim sen?” dedi. Bu noktadan itibaren tüm hemcinslerimden özür diliyorum. Çünkü “N’aptın kardeşim sen?” sorusu ortada bir kusur varsa onu kesinlikle benim yapmış olabileceğime beni anında ikna etmişti. Ötesini berisini aramadım. Abimize zararı neyse telafi edeceğime dair tüm kanıtları vererek yola devam ettim. Ama hatırlayın. Birkaç gün önce ölme tehlikesi atlatmıştım. Yaklaşık 5 dakika sonra gecikmiş bir tepki olarak sinir krizi geçirdim. Kavşağın içinde dörtlüleri yakıp, “Gidemiyorum” diye ağlamaya başladım. Gidemiyordum. Belki 2 dakika ağladıktan sonra burnumu çekip, sinyal verip yola devam ettim. Bu Adanalı kardeşimiz beni bir saat içinde aradı ve zararının bilmem ne kadar olduğunu bildirdi. Suçluluk duygum o kadar yüksek ki abimizi “Adana’da Çarptığım Adam” olarak kaydetmişim. “Abicim gözünü seveyim, başıma neler neler geldi zaten. Daha düzgün bir fiyat söyleyen bir şeyler bul” ricamı kırmayarak bir saat içinde söylediğinin yarısı kadarını isteyen bir telefon etti. Tamir masrafını yolladım.

Sonradan benim aracın boydan boya çizik, onun ayna altında yarım karış iz olması gerçeğinin ışığında aslında abimizin beni hırpalamış olduğunu öğrendim. Bunun peşine maddi anlamda asla düşmedim. Manevi anlamda da burada düşüyorum. İlk suçlama cümlesiyle devalüe olan, ilk suçlama cümlesiyle geriletilen kadınlığımın hesabını tüm dünyadan soruyorum. Biraz teşekkürlü olsak, biraz fazla gülümsesek, biraz doğrudan konuşsak hafif bulunduğumuz bu dünyaya fazla geliyoruz. Herkesin yapabileceği bir hatayı yapsak “zaten kadın” oluyoruz. Ve ben tüm bunları bilirken ve iddia haline getirmişken dahi buradan vuruluyorum. Kendimi teorimin pratiğinden kalmış bir halde yerden kaldırmam uzun sürüyor. Gördüm çünkü o titrek örüntüyü. Yapı taşımın desenlerini.

Aracın arkasında oturan kızım Ayşe ve kuzeni Elif bu deseni modellemesin diye günlerce yola devam ettim. Kızımı ülkenin 8 farklı şehrini gezdirmiş ve tek parça olarak eve getirdikten sonra yatağıma kıvrılıp ağladım. Dışarıdan bakan birileri “Ne cesur kadınsın” dediler, bilmeden.

Cesur olmak istemiyorum. Sevme ve sevebilme kabiliyetimi yitirmeden, anlamlı bir yaşam sürdürmek istiyorum. Mümkünse iddiasız. Mümkünse titremeden…

*[email protected]

Fotoğraf: Canva Pro yapay zeka görsel oluşturma aracı

İlgili haberler
5 yıldızlı sömürü

‘Hiç dikkatinizi çekti mi bilmiyorum. Otellerin çoğu dışarıdan bakıldığında şaşalı, modern. Sanki ba...

‘Neredeyse benim özür dilemem istenecek’

‘3 buçuk sayfa eden, yaşadığım her şeyi ayrıntılı anlatan, 3 saat süren ifade verdim. Hakim beni din...

Soğan doğradığın çıplak eller

Köy yakmalardan kadın cinayetlerine toplumsal konuları da işleyen yazar içimizi, kimi zaman hüzünle...