Sahafın kapısından girince üç genç kadınla sohbet ederken buluyorum Gülseren’i. Her zamanki gibi dostane ve güler yüzle karşılıyor. Sıcacık geldi içerisi, aydınlık... Bu aydınlık yanan ışıkların yeterliliğinden değil kitapların yansıttığı ışıltıdandı belki.
Çokça bölünüyor konuşmamız hem tanıdıklar hem de kitapseverler tarafından. Çocuklar okuyacakları kitapları seçmeye çalışırken, kadınlar dikkatle inceliyorlar. Hiç yorgunluk belirtisi göstermeden, sabırla, sevgiyle anlatıyor kitapları. Asıl mesleği aşçılık. Kitaplarla olan birlikteliğini dokuz senedir de okuyucularla buluşturmanın hazzını yaşıyor.
Gülseren kendini sosyalist olarak tanımlayan, 48 yaşında bir kadın. Aynı zamanda Pir Sultan Abdal ve cemevi derneği yönetiminde yer alıyor. Durmayı sevmeyen bir kadın o. “14 yaşımdan beri çalışmama rağmen emekliliği hak edemeyenlerdenim” diyerek gülümsüyor.
Kendini anlatırken kah gülüyor kah hüznü gözlerinden okunuyor:
İŞE SOKAKTA BAŞLADIM
“Kitapseverler için, sahaflık bulunmaz bir meslek. Kitap çeker insanı, başka başka yerlere götürür. Kitap bir meta değildir benim için, bir kıyafet gibi bir yere atılmaz. Alınır, satılır ama özenle saklanır. Kapıdan içeri giren müşteri değildir benim için, sanattan anlayan sanatçıdır onlar.Uzunca bir süre işsiz kaldım. Bir arkadaşım, bani sahaflık yapmam için teşvik etti. Kartal’da Kızılay Caddesinde küçük bir tezgahla başladım sahaflığa. İlk sattığım kitaplar, kendi kütüphanemdeki kitaplardı. Gözüm gibi baktığım, sakındığım kitaplarım. Hepsi klasiklerdi neredeyse. Uzun bir süre zabıtalarla, belediyeyle cebelleştim. Her şey satabilirsin ama kitap satılmaz. Çaresizdim, çocuklar okula gidiyordu... Dört beş ay sokakta yaptım bu işi.
İLK DÜKKANIMI ELLERİMLE YAPTIM
İlk dükkanım, garajdı. Tabanı toprak, rafları inşaat kalmasından. Ellerimle yaptım onları. Hiç unutamam. İlk başladığım yıllarda toptan kitap almaya gittiğimde ‘bu işi yapamazsın, kolileri indirip kaldıramazsın, kadına göre değil’ diyenler çok oldu. Yıllar içinde onlar da alıştılar. Şimdi Kartal’da tek kadın sahafım.
SAHAFIN DA VİTRİNİ VARMIŞ
Sahaf genel anlamıyla eski, artık basımı yapılmayan ya da ikinci el dergi ve kitapların alınıp satıldığı veya başka bir kitapla değiştirildiği yer olarak bilinir. Kapıda sahaf yazabilir ama ayakta kalabilmek adına, biz de ‘moda’ olan kitapları getiriyoruz. Bu işe başladıktan sonra, öğrendimki bazı kitaplar ‘moda’ olabiliyor. Bu bana çok acı gelmişti. Ayakta kalabilmek için istemeyerek de olsa yaptığım bir şey. Sahafların da vitrini olduğunu daha önce bilmiyordum.
BAŞIM BELAYA GİRER Mİ?
OHAL ve Türkiye’nin ekonomik durumu bizi daha çok etkiledi. Ekmek, giyecek daha önce geliyor. Kitap lüks olarak görülüyor, ihtiyaç olarak algılanmıyor. OHAL’le birlikte sorular da değişti; ‘Bu kitap yasaklanmadı değilim mi?’ Bir roman alırken bile ‘Başım belaya girer mi?’ sorularıyla karşılaşıyorum. Bu koşullarda daha ne kadar ayakta kalabilirim bilmiyorum. OKUYUN VE OKUTUN
İyi bir Ekmek ve Gül dergisi okuyucusu sayılırım. Kadın emeğine dayalı olması, hem sorunları hem de çözümünü göstermesi, dayanışma örneklerinin yansıması nedeniyle beğeniyle okuyorum.En son okuduğum kitap ‘Şu Dağların Ardı İran’ adlı kitap. Meltem Vural’ın. Sanki bugün ayrıca okunması gereken bir kitap gibi duruyor. Okuyun ve okutun...”
GÖÇ EDEN SAHAF
Yaz gelince ekmeğini kazanmak ve kitaplarını kitapseverlerle buluşturmak için göç ediyor. Dergimiz çıktığında kendisi yazlık bir bölgede, kitap standının başında sıcağa aldırmadan, ‘tatil’ yapanlara kitaplarını tanıtıyor olacak...İlgili haberler
Dikkat! Bu filmde kadın mücadelesi vardır!
Bunca ayrı vagon tantanası varken şuraya bir parantez açalım, kadınlar toplumdan soyutlanmayı, vazge...
Acıyı bal eylemiş Belgüzar
“Belgüzar tek başına yaşamayı sürdürür evinde. Gözleri sevinçle parlayarak ağırlıyor bizi. Pir Sulta...
Evin bir çocuğu gibi olan zeytine kıyabilir misini...
‘Zeytin olmazsa biz aç kalırız. Çöpü bile kıymetli. Zeytin ağacı hastalansa evde çocuğumuz hastalanm...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.