Ağrı’dan Ankara’ya uzanan bir ayakta kalma mücadelesi
Ülkü hikayesinin kadınlara çaresizlik değil, cesaret vermesini istiyor ve bir çağrıda bulunuyor; “Haksızlıklara susmayın, sustukça eziyorlar, kendinize güvenin ve korkmayın...”

Müftülüklere resmi nikah yetkisi ve Mağdur Hakları Yasa Tasarısı Meclis gündemindeyken karşılaştık Ülkü ile. Seyran pazarında, gündemdeki yasalarla görüşlerini almak için kadınlarla konuşurken... Ülkü, “Meclisten evliliklere kolaylık sağlamak yerine kadınların şiddet görmesini engelleseler, kadın haklarını artırsalar ya!” diyerek, biraz da serzenişle dile getirdi düşüncelerini.

Ülkü Dilli, kocası ve ailesinden gördüğü şiddete daha fazla dayanamayarak dört çocuğu ile birlikte Ağrı’dan ayrılarak Ankara’da yaşama tutunmaya çalışan bir kadın. “Çok zorluk çektim, ama yenilmedim, aksine beni güçlendirdi” diyen Ülkü, kapılarını ve cesaretin, umudun sınırlarını zorlayan hayat hikayesini Ekmek ve Gül’e açtı.

SEVDİĞİM İÇİN SESİMİ ÇIKARMADIM
Ülkü, 22 yaşındayken sevdiği adamla kaçarak evlenmiş. Hayatının sonraki yıllarında da bu sevginin altında ezilmiş. Anlatıyor; “Sivas’tan Ağrı’ya gelin gittiğimde kaçtığım için beni çok ezdiler. Eşimin ailesi beni hiç bir zaman istemedi. ‘Aleviyim’ diye aynı evin içinde dışlandım. Sabah erken kalkıp bütün işleri yapıyordum, yine de yaranamadım. Eşimi sevdiğim için annesinin, kardeşlerinin kimi zaman da kendisinin şiddetine ses etmedim. Ayrı eve çıkmak istediğimde eşim işteyken başkalarıyla görüşürüm, namusumuza söz gelir diye izin vermediler. Aşiretlerdi, evden korkumdan çıkamıyordum. Çöp bile atmaya hızlıya gidip geliyordum.”

SUSTUKÇA DAHA ÇOK EZİYORLAR 
Kocasının ailesinde neredeyse herkesten şiddet görmüş Ülkü; dayak, tehdit, açlık, yoksulluk ne varsa yaşamış: “Çocuklarım da olunca onları bırakamadım, hep bu günlerin geçeceğini düşünerek devam ettim, ama anladım ki sustukça seni daha çok eziyorlar. Zaman zaman annemin babamın evine gitsem de kendimi hep fazlalık olarak hissettim. Ekonomik olarak ne kendime ne de çocuklarıma yetebiliyordum. Onları da zora soktuğumu düşünerek ve eşimin ailesinin de baskısıyla tekrar eve döndüm. Bu defa ayrı bir evde kalmamıza rağmen kışın ne sobamız vardı ne yiyecek bir lokma ekmeğimiz. Çocuklarım da ben de çok açlık çektik.”
Bu süreçte eşinin de şiddetine maruz kalan Ülkü, iki kere sığınma evine gitmiş. Ancak “Orada da yaşamak çok zor, her şeyi belli bir zamanda yapman gerekiyor. Dediklerine mutlaka uymalısın. Bizim muhtaç olduğumuzu ve çaresizliğimizi o kadar çok hissettiriyorlar ki kendine olan inancın, saygın gidiyor” diyerek anlatıyor o günleri.

BEN ERKEĞİM BANA BİR ŞEY OLMAZ 
Bu süreçte kocası bir şekilde ona tekrar ulaşınca, yine eve dönmüş. “Artık eşimle güzel bir hayatımız vardı. İşi de iyiydi. Ta ki başka bi kadına aşık olup beni dört çocuğumla ortada bırakana kadar” diye devam eden Ülkü, bu durumu fark ettiğinde yaşadığı onca zorluğun boşuna olduğunu düşünmüş. “Hayattan hiç bir beklentim kalmadı. Tutunduğum bir sevgim vardı o da gitti elimden. Beni kuma olarak yaşamaya ikna etmeye çalıştılar, kabul etmedim” diyor. Kocası onu ve çocukları bırakıp Ankara’ya sevgilisinin yanına yerleşmiş. Para göndermediğini, gönderse bile hiç bir şeye yetmediğini söylüyor. “Beni sokağa bile çıkartmazken sen başka bir kadının yanına gidiyorsun ve bana kuma olmayı teklif ediyorsun, dediğimde bana verdiği cevap ‘ben erkeğim, benim namusuma bi şey olmaz, ama sen yapamazsın’ oldu. İşte bu kadar basitti.” Çocuklarına ve kendisine bakabilmek için bir işe girmiş Ülkü. Daha bir günü doldurmadan eşi ve ailesi gelip çıkartmış, “Bizim namusumuza söz mü getireceksin, elaleme rezil mi edeceksin” diyerek kapıya dayanmışlar. “Kendimden değil ama çalıştığım yere zarar verecekler diye korkumdan işe gitmedim. Artık ölmekten korkmuyordum. Ya sakat kalırsam çocuklarıma ne olacak, diyordum. Sonunda açlığa ve yoksulluğa dayanamadım. Eşimi aradım, ‘Burada yaşatmıyorlar, madem bizi terk ettin, madem boşanmamı istiyorsun, boşanacağım. Ama artık buradan çıkacağım, ailene ve bu hayata katlanmamın bir anlamı yok’ dedim. Şimdi çocuklarımla birlikte komşularımın da desteğiyle ayakta kalmaya çalışıyorum” diyor. Eşi nafaka da ödemiyor, çocukları için maddi destekte de bulunmuyor. Üstelik istediği zaman eve gelip gidiyor. Bunu istemiyor ama şimdilik engel olamıyor: “Aslında uzaklaştırma kararı çıkartmak istiyorum ama buraya gelir, huzursuzluk çıkarır, komşularım da benimle konuşmaz diye korkuyorum. Çünkü büyük ölçüde onların yardımlarıyla yaşıyoruz. Mahkemeye gitsem bana ne yapacaklarını bilmiyorum. Televizyonlarda her gün çıkıyor, kadınlar ne yapsa kurtulamıyor. Her gün erkekler öldürüyor bu da beni korkutuyor.”

HİKAYEM CESARET VERSİN
Boşanma sırasında iki çocuğun velayeti Ülkü’ye verilmiş. Devletten iki çocuk için 650 lira alıyor. Ancak diğer iki çocuğa da babaları bakmadığı için o bakıyor. Ankara’ya gelince evraklarında eksiklik olduğu için Ağustostan bu yana devletten ödenek de alamayan Ülkü, bu konuda kadınlara yardım sahip çıkılması gerektiğini söylüyor. “Şu an kirayı eski eşim veriyor ama devletin iki çocuğuma verdiği aylığı aldığım zaman ‘Zaten para alıyorsun’ diye vermeyecek. Çalışmak istiyorum ancak iki çocuğum daha küçük onları nereye bırakacağım?” diye soruyor.
Yaşadığı onca güçlüğe rağmen kendine biçilen hayatı kabul etmeyen Ülkü, ayaklarının üzerinde durmaya çalışıyor. Hikayesinin kadınlara çaresizlik değil, cesaret vermesini istiyor Ülkü ve bir çağrısı var; “Haksızlıklara susmayın, sustukça eziyorlar, kendinize güvenin ve korkmayın...”

İlgili haberler
Kudret

“Yol aldığı bataklıktan, omzunu yalandan saran şalını çıkarıp, atıp, sımsıkı sarıldığı kızıyla, demi...

Zeliha

Zeliha’nın babası ‘Sarıkamış şehidi’ olmuş. Kıtlık günleri başlamış sonra. Hele de annesi hastalanıp...

Kendi hikayesini değiştirdi, gazeteciliği de...

Rita, şiddet dolu bir evlilikten kurtulup, hayatını cinsiyetçilik ve ırkçılıkla mücadeleye adamış bi...