Başlıktaki bu sözler, 20 Mart 2022 tarihinde Adana’da Furkan Vakfı Gönüllüleri’nin yaptığı gösteriye polisin acımasız bir şiddetle müdahale ettiği ana ilişkin atılan bir tweetten alıntıdır. Mesaj; aynı gösteride bulunduğu yerden ok hızıyla koşarak kaldırımda durmakta olan siyah giysili, başörtülü bir kadını iterek yere yuvarlayan ve elindeki copun verdiği gücün şehvetine kapılmış, tam copu indirmek üzereyken yakalanmış “başörtülü” kadın polisin fotoğrafıyla birlikte yayınlanan Nihal Olçok’a ait. Nihal Olçok ise 15 Temmuz darbe girişiminde hayatını kaybeden Erol Olçok'un eşi.
Söz konusu gösterideki bu fotoğrafla yakalanan başörtülü polis memurunun, gösterinin dışında kaldırımda bekleyen başörtülü kadına yönelik hınç dolu saldırısı ile bu fotoğrafla birlikte Nihal Olçok’un başlığa çıkardığımız “Vurma kızım vurma! O cop çok acıtıyor. Sen bilmezsin, bizlere sor”sözleri, üzerine ciltler yazılacak bir tarih dersine kaynaklık edebilecek kapsamda anlamlarla yüklü.
Aynı şekilde, başörtülü kadın polis tarafından itilerek düşürülen başörtülü Fatma Kardaş'ın sözleri de: “Başörtüm sebebiyle okuldan ayrılmak zorunda kaldığım gün kendime, 'Bugünkü mücadelem, yarınların özgürlüğü için' demiştim. Biz yıllardır verdiğimiz başörtüsü mücadelemizi, gelip bize zulmetsinler diye yapmadık. Bizim mücadelemiz sayesinde şu an rahat rahat başörtüleriyle çalışabiliyorlar."
Biz sadece kısa bir kesitine bakalım:
◾Ders bir: Şiddet, kendisine şiddet yöneltilen kişiye/gruba/kesime “senin bu dünyadaki varlığını tanımıyorum” demektir. Devamı ise “seni yok etmek istiyorum” mesajıdır.
◾Ders iki: İşkence nerede, kime, kim tarafından yapılırsa yapılsın insanlık suçudur. Ama’sı, fakat’ı ve ‘haklı neden’i yoktur.
◾Ders üç: İşkence görmemek nasıl bir temel insan hakkı ise işkence kime, ne zaman, nerede yapılırsa yapılsın karşı koymak da temel bir insanlık görevidir. Yerine, kişisine, uygulatana, uygulayana, uygulanana göre değişen tepkiler, suskunluklar, savunmalar veya onaylamalar gibi işkenceye karşı duruma göre değişen tutumlar, bir gün sıranın bize gelmesi için açılan kapılardır.
◾Ders dört: Kaldırımda bekleyen başörtülü kadının, diğer başörtülü kadın polis tarafından kişiselleştirilmiş bir öfkeyle şiddete uğraması, diğer kadın erkek göstericilere uygulanan işkence, kötü muamele, copla “Allah verdi demeden” insaf ve merhamet tanımadan bütün gücüyle vurulması, biber gazı ile önünü göremeyen, yere düşen insanların bedenlerine İsrail askerinin Filistinlilere uyguladığı gibi duygudan arındırılmış, mekanik darbelerle inip kalkan coplar, işkencedir. Şiddet veya işkencenin veya barışçıl bir gösteride “güç kullanma”nın “orantılı”sı, “orantısız”ı yoktur. Bunda da hiçbir duraksamaya yer yoktur.
◾Ders beş: Günde en az üç kadının öldürüldüğü, kadınlara yönelik fiziksel ve cinsel şiddetin kol gezdiği yıllar boyunca hakkını arayan işçiden, madenciye, öğrenciye, Kürt’e, Ermeni’ye benzeri farklı etnik ve inanç gruplarına, çalışma koşullarının düzeltilmesini isteyen sağlıkçıdan, memura, düşüncelerini, taleplerini özgürce ifade etmek isteyen vatandaştan, cinsel tercihlerini özgürce yaşamak isteyen LGBTİ’ye kadar herkesin ve her kesimin biber gazına, polis copuna, müsteşar tekmesine, iktidarın sivil-resmi güçleri tarafından itilip kakılmaya uğradığı yer ve zamanlarda da ses çıkarmak gerekir. Öyle zamanlarda susup, görmezden gelip, şiddet kendisine, kendisinin duygusal/düşünsel/inançsal yakınlık kurduğu kişi ve kesimlere yöneldiğinde tepki göstermek –ne kadar haklı olursa olsun- eksiktir, adil değildir; insana uygulanan zulmü, hangi kökenden, hangi tür inançtan, düşünceden olduğuna göre ayrım yaparak değerlendirmektir ve tıpkı işkencecisi gibi ayrımcıdır.
◾Ders altı: İnsan emeği sömürüsü üzerinde yükselen hiçbir iktidar, ister dinci ister milliyetçi, ister “emekten yana” kendisine hangi sıfatı yakıştırırsa yakıştırsın destekçilerini, yandaşlarını, kendisine samimiyetle veya fanatizmle bağlı olanları sonsuza kadar memnun ve mutlu edemez. Çünkü, emek sömürüsüne göre işleyen bir düzenin öteki yüzü sermaye ve güç sahiplerinin daha çok kâr elde ettikçe ve daha çok özel çıkar sağladıkça ayakta, iktidarda kalabilmesidir.
◾Ders yedi: Bu nedenle bu düzenin işleyişi her alanda rekabete dayanır. Bu rekabetin araçları da çıkarlar çatışmaya başlayınca kaba kuvvet ile resmi ve güdümlenmiş sivil şiddettir. Bu düzene karşı çıkmadan ve onu değiştirmek için çalışmadan, o veya bu iktidarın coplarının bir gün onu iktidar edenlere kalkması, silahların üzerlerine doğrulması kaçınılmazdır: FETÖ ve Furkan Vakfı olaylarında, bütün işçi eylemlerinde olduğu gibi. Hakkını arayan işçiler arasında da iktidara oy ve destek veren, vermeyen gibi bir ayrım yapmadan polis, jandarma copu indirmekte, biber gazını basmaktadır.
Bütün bu derslerden sonra, “başörtü” meselesinin evet, yıllardan beri ne kadar çok baskı ve şiddetin dayanağı olduğunu, bugünün muktedirlerine iktidar yolunu açan mücadelenin simgesi olduğunu biliyoruz. Ama aynı baskı ve şiddete; daha ortada “başörtüsü” diye siyasal bir simge olmadığı zamanlardan bu yana nice silahlı, coplu, işkenceli, idamlı zulümlerde nice gencin, nice genç kadının “devlet dersi”nin ölümcül sonuçlarına maruz kaldığını da hatırlamak/hatırlatmak gerekir.
O zaman da bugün de bu şiddetin sadece “başörtülü bacılarımız”a yöneldiğinde “kadın” ve “anne” olmanın kutsallığından dem vurup, onları sahiplenenlerin ve hatta kanıtlayamadıkları saldırı senaryolarıyla hak ve özgürlük isteyenleri geri püskürtmek için “başörtülü bacı” simgesini dillerine dolayanların, bugün “başörtülü bacılarımıza da saldırdı”klarını görmek hiç şaşırtıcı değil.
Yandaş medyanın nice kaleminin bile “pes” dediği Furkan Vakfı gönüllülerine yönelik polis saldırısının büyük dersi, bugün onların bu dersi anlamalarını beklemek hiç değil! Aksine Alpaslan Kuytul ve destekçilerinin –bugün iktidar olsalar- bugünkülere rahmet okutacaklarından hiç şüphe duyulamaz!
Ama, iktidarın “başörtülü bacılarımızı” bile birbirine düşmanlaştırdığı koşullarda, Alpaslan Kuytul ve destekçilerinin -bugün iktidar olsalar- halkın hak ve özgürlüklerine saldırıda bugünkülere rahmet okutacaklarını da bilerek ve buna rağmen hak ve özgürlüklerimizi savunurken, işkenceye, kötü muameleye karşı yaşam hakkını en kararlı, en ama’sız, fakat’sız savunmak da sadece -sokaklarda satırla, sarıkla, copla, biber gazıyla değil- işçi tulumuyla dolaşacak bir hürriyet için mücadele edenlerin işidir.
Fotoğraf: MA
İlgili haberler
CFWIJ’den polis şiddetine karşı imza kampanyası: #...
Gazetecilikte Kadın Koalisyonu kadın gazetecilerin mesleklerini icra ederken alanda maruz bırakıldık...
Polis otelde tacize uğrayan kadına ‘rüya görmüşsün...
Elektrik Mühendisleri Odası, Kırıkkale’de kaldığı otelde tacize uğrayan Yönetim Kurulu Üyesi Kardele...
Cinsel şiddet: Nasıl yaralar açar, o yaralar nasıl...
Cinsel şiddet nedir, sonuçları nelerdir, cinsel şiddete uğradığınızda neler yapabilirsiniz, cinsel ş...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.