Kadınlar bugün Gebze’de, bundan tam 9 yıl önce dünya barışının hâlâ mümkün olduğunu ve dünyanın hâlâ güvenilir bir yer olduğunu kanıtlamak için otostopla dünyayı dolaşan Pippa Bacca’nın tecavüz edilerek öldürüldüğü yerde katılacak Adalet Yürüyüşü’ne...
Haksızlık, hukuksuzluk, eşitsizlik, şiddetle dolu bir hayata rağmen kadınlar başka bir dünya için umut taşıdıklarını göstermek, bunun için mücadeleden hiç vazgeçmediklerini dile getirmek için...
Aslında kadınlar bugün katılıyor demek eksikli kalır; çünkü yürüyüşün başından beri çok farklı yaş gruplarından, mesleklerden, yaşamsal pratiklerden sayıları hiç de azımsanmayacak kadar kadın, yürüyüşün bir parçası. Hatta her değerlendirme, yürüyüşün en cevval katılımcılarının kadınlar olduğunu muhakkak söylüyor. Ve yaptığımız her röportaj, okuduğumuz her izlenim, her haber kadınların ‘adalet’ taleplerinin kapsayıcılığının örneklerini ortaya koyuyor. Kamu emekçilerinin yaşadığı haksız işten atmalarla kadınların işsiz bırakılmasının yarattığı cinsiyetçi yıkım arasındaki bağı, kapatılan basın organlarıyla kapatılan kadın kurumları arasındaki bağı, demokrasinin tüm kurumsal olanaklarının gasbedilmesiyle kadına yönelik şiddetin katmerlenmesi ve cezasızlaştırılması arasındaki bağı, milletvekillerinin tutuklanmasıyla kadınların siyaseten kazandıkları haklarının yok edilmesi girişimleri arasındaki bağı anlatıyor her bir söz. Kadınlar ‘soyut’ bir adalet tarifinden çok, somut, yaşanılası, değiştirici ve kapsayıcı bir ‘gerçek adaletin’ dile getirenleri oluyor, çünkü adaletsizlik kadınların yaşamları için elle tutulacak, tende hissedilecek kadar somut bir gerçek.
Bugünkü katılım ise Türkiye’nin kadın mücadelesinin birikiminin ortak yaratanları olan, yasalar değiştirten, yasalar engelleten, kadınlara yönelik her türden saldırıyı sokakta cevaplayan, Boşanma Komisyonu’nun akıl almaz önerilerini de, çocukları istismarcılarına ‘evlilik’ ödülünü de, kürtaj yasağını da, şiddetin ‘aile meselesi’ olarak görülüp ‘yen içinde’ bırakılması girişimlerini de durduran, çocukların eğitim kurumu adı altında istismar edilmesine “Bir kereden bir şey olmaz” diyen devlet aklına itiraz eden, kadınların emek sömürüsünün ‘müjde’ denilen yasalarla katmerlendiği bir ortamda emeğin haklarına sahip çıkan, savaşın en sert dönemlerinde bile ‘barış’ sözünden vazgeçmeyip bu sözün toplumsallaşması için çabalayan, tartışan, konuşanların ortak katılımı.
Kadınların adalet yürüyüşüne katılımının bu yürüyüşe fiziken katılma olanağı olmayan milyonlarca kadın için de anlamı var.
Bunu işyerlerindeki, mahallelerdeki tartışmalardan, sohbetlerden de anlayabiliyoruz. “Yüzde 50”lik ayrımların silikleştiği ve yürüyüşe sempatinin ve haklı görmenin sınırlarının bu ayrımla belirlenemediği bir tartışma ortamının oluştuğunu, kadınların ise hangi partiye oy vermiş olursa olsun bu tartışma ortamına yürüyüşün ifade ettiklerini olumlayarak katıldığını görüyoruz. Yani bir şekilde bir seçimde AKP’ye oy veren kadınların da kadına yönelik şiddet ve cinayet davalarında yaşanan haksızlıkları, çocuk istismarı vakalarında devlet mekanizmalarının aldığı tutumları, kadınların işyerinde, evde, sokakta yaşadığı saldırganlığı kendi yaşamlarından örneklerle somutlayabilme ‘kapasitesi’, kadınların adalet sözünü en çok olumlayanlar olarak öne çıkmasına olanak veriyor. Bu ‘kapasite’ her ne kadar kötü deneyimlerin ortaya çıkardığı bir kapasite ise de, gösterdiği somutluk, başımıza gelenlerin bir bütünün parçası olduğunu daha iyi görmenin, kapsayıcı talepler ortaya koymanın ne kadar önemli olduğunu anlamanın da bir dayanağı oluyor.
Bugünkü ortak katılım, bu ‘kapasiteyle’, bu somut yaşam deneyimleriyle tartışan, konuşan geniş kadın kesimlerini iktidarın kutuplaştırıcılığına, bölücülüğüne bırakmamak için bir ‘hat’ da öneriyor aslında. Kadın hareketinin çeperini ve etkisini genişletmek için yürünecek yolun da işaretlerini veriyor. Kadın hareketine farklı saiklerle katılan, kendini farklı politik duruşlardan tanımlayan kadın örgütlerinin yalnızca acilen tepki gösterilmesi gereken çok korkunç bir yasa ya da uygulamaya karşı bir araya gelmesi gibi değil bu. Daha farklı.
Umarız “Yürüyüşten sonra ne olacak?” tartışmaları da devam ederken, hem bu farkı konuşabiliriz hem de kadın hareketinin aslında bu yürüyüşle başlamayan adalet yürüyüşünün şu noktadan sonrasına ilişkin tartışmaları bu ortaklığı güçlendirirerek devam ettirebiliriz.
İlgili haberler
‘Sadece bana benzeyene adalet’ adalet değildir
Barış bildirisi imzacısı olduğu için üniversiteden ihraç edilen akademisyen Dr. Lülüfer Körükmez, ad...
‘Gerçek Adalet’ için biz de yürüyüşteyiz!
Kadınlar olarak 6 Temmuz'da Adalet Yürüyüşü'ne kendi taleplerimizle katılıyoruz. "Eşitlik olmadan ad...
Adalet Yürüyüşüne katılan kadınlar anlatıyor...
Kadınlar Adalet Yürüyüşüne neden, hangi taleplerle katılıyor? Yürüyüşün 20. gününde kilometrelerce y...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.