
Çarşamba sabah İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da aralarında olduğu 106 kişi hakkında gözaltı kararı verildi, İBB’ye kayyım atanması ihtimali ise gündemden düşmedi. İmamoğlu’nun gözaltına alınmasına başta İstanbul olmak üzere ülkenin farklı yerlerinde tepkiler yükseldi. İstanbul Üniversitesi, ODTÜ ve Ege Üniversitesi gibi farklı üniversitelerden öğrenciler karara karşı yürüyüşler düzenlerken İstanbul’da, İzmir’de, Ankara’da, Rize gibi farklı illerde halk karara karşı öfkesini sokağa taşıdı.
Ekmek ve Gül’e farklı mahallelerden gelen mektuplar, izlenimler ve videolar, bu süreçte kadınların dünden daha tedirgin ama sokağın tek çare olduğuna daha ikna olduğunu gösteriyordu. Bu sürecin kadınları nasıl etkileyeceğini ve nasıl mücadele edilmesi gerektiğini EMEP Milletvekili Sevda Karaca, TİP Milletvekili Sera kadıgil, CHP Milletvekili Ayça Taşkent, Aralık Feminist Kolektif adına Feride Eralp ve KCDP adına Esin İzel Uysal’a sorduk.
‘KARANLIK GİDİŞATA DUR DİYECEĞİZ’
CHP Milletvekili Ayça Taşkent, İmamoğlu'nun gözaltına alınmasına ilişkin, “Bu sadece bir siyasi operasyon değil; Türkiye'de demokrasi, adalet ve halk iradesine karşı yapılmış açık bir darbedir. Bu darbe, en çok da yıllardır her alanda mücadele eden, haklarını söke söke kazanan biz kadınlara yapılmıştır” dedi.
“Demokrasinin olmadığı yerde kadınların sesi kısılır, hakları yok sayılır. Adaletin sustuğu bir ülkede en önce kadınlar zarar görür” diyen Taşkent, İmamoğlu’na yapılanın yarın kadınların mücadelesine yapılacağını söyleyerek, “Susturulmak istenen sadece bir kişi değil, hepimiziz” dedi.
Bu süreçte kadın hareketinin adalet, özgürlük ve eşitlik için mücadelenin en ön saflarında yer alacağını söyleyen Taşkent, “Bugün bu hukuksuzluğa karşı durmak, yarın kadınların geleceğini korumaktır. Bugün bizlere umut veren birçok durumla da karşılaştık aslında. Örneğin, sokaklara akın eden halkımız İstanbul Üniversitesi öğrencileri,‘Gerekirse iki baston alıp sokağa çıkacağım’ diyen teyzemiz... Kadınlar alanlarda, meydanlarda direnmenin en güzel örneklerini gösteriyorlar yine” dedi.
“Şimdi, dayanışmanın ve direnişin zamanı” diyen Taşkent “Sessiz kalmayacağız, geri çekilmeyeceğiz. Sokakta, Mecliste, meydanlarda ve hayatın her alanında bu hukuksuzluğa karşı duracağız. Kadınlar, kadın örgütleri, demokratik kitle örgütleri ve halkımızla omuz omuza vererek bu karanlık gidişe dur diyeceğiz. Ekrem İmamoğlu yalnız değildir. Hep birlikte, özgür ve adil bir Türkiye’yi kurana kadar mücadeleye devam edeceğiz” dedi.
‘HER YERDE SES YÜKSELTECEĞİZ’
EMEP Milletvekili ve yayın kurulu üyemiz Sevda Karaca sürece dair değerlendirmelerine, “Sermayenin çıkarından başka çıkar bilmeyen, kendi bekasından başka dert taşımayan tek adam rejimi gemi azıya aldı” diye başlıyor.
“Türkiye, Erdoğan yönetimi altında koşar adım faşizme doğru gidiyor. Halkın seçme ve seçilme hakkı yok. Örgütlenme, muhalefet etme hakkı yok. Eylem yapma hakkı yok. İfade ve basın özgürlüğü yok. Sendikalaşma hakkı yok. Türkiye’de Erdoğan, tüm yaşamsal hakları kendi iktidarına bir tehdit olarak görüp yok etmeye çalışıyor” diyen Sevda Karaca, yaşananların hiçbir hukuki açıklaması olmadığını ve mücadelenin de hukuk tartışmasından öteye taşınması gerektiğini söyledi.
Meselenin geniş halk kesimlerinin Erdoğan dışında bir seçeneğe sahip olmasına engel olmak olduğunu söyleyen Karaca, “Halkta, özellikle işçi ve emekçilerde, kadınlarda ve gençlerde biriken öfke ve huzursuzluğun patlamasına engel olmak. Bu öfkeyi örgütleme gücü olan muhalefeti bastırmak. Kendi muhalefetini de kendisi dizayn etmek istiyor Erdoğan” dedi.
İktidarın, ülkenin ve bölgenin emperyalistlerin tehdidi altında olduğunu söyleyerek bir iç cephe kurma çağrısı yaptığını hatırlatan Karaca, “Bu çağrı, ‘Eğer benim çizdiğim eksende muhalefet etmezsen seni yok ederim’ demekti. Saldırıların tüm emek ve demokrasi güçlerine, tüm muhalefet odaklarına doğru da genişleyerek toplumun tüm diri güçlerini sindirmeyi amaçladığı açık” dedi.
‘ÇÖZÜM SADECE SANDIK DEĞİL’
“Ülkemiz, yalnızca faşist rejim özlemi taşıyan sermaye iktidarının planlarından ibaret değil” diyen Karaca, “Bu saldırganlık karşısında, bu rejimi durdurabilecek bir hat da ortaya çıkıyor. İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin çağrısıyla barikatları aşarak sözünü ortaya koyan üniversiteli gençler, bastonuyla sokağa çıkan nineler, grevi cumhurbaşkanı kararnamesiyle, valilik yasağıyla yasaklanmasına rağmen mücadele etmeyi sürdüren işçiler, belediyesine kayyum atanan, seçilmiş temsilcileri cezaevinde rehin tutulan Kürtler, bu saldırganlığın halkın birleşik mücadele dayanaklarına olduğunu görüp yeni nesil darbe yöntemlerine karşı birlikte yürüyen muhalefet güçleri yapılması gerekeni gösteriyor” dedi.
Mücadele dinamiklerinin yalnızca seçime indirgenerek bu saldırganlığın durdurulamayacağını söyleyen Karaca, “Halkın biriken öfkesini sandıklara kilitlemek isteyen tek adam rejiminin karşısında sadece sandık işaret edilerek mücadele birleştirilmez, güçlendirilmez. Yapılması gerekeni geniş halk kesimleri önümüze koymuş durumda. Ekmeği küçülten, adaleti yok eden, açlığı yaygınlaştıran, huzur bırakmayan, gelecek umudunu çalanların karşısında ekmek, adalet, insanca yaşam, huzur, gelecek umudu için birleşik bir mücadele hattı kurmak zorundayız. Çağrımız açık: Bulunduğumuz her yerde; fabrikada, okulda, mahallede, yurtta, pazar yerinde, dolmuşta, otobüste, hastanede, kent meydanında ses yükselteceğiz” dedi.
‘YAŞANAN BİR SARAY DARBESİDİR’
TİP Milletvekili Sera Kadıgil sürece dair değerlendirmelerine şu cümlelerle başladı: “Ekrem İmamoğlu’nun hukuka aykırı bir şekilde gözaltına alınması, adıyla sanıyla bir saray darbesidir. Bundan daha aşağı bir şekilde yorumlanamaz.”
Bu sürecin kadınlar ve kadın hareketi için özel bir önemi olduğunu söyleyen Kadıgil, “Aslında sarayın hesaplaştığı şey ne Ekrem İmamoğlu ne de Cumhuriyet Halk Partisi. Sarayın hesaplaştığı şey -kurulduğu günden bu yana derdi olan- laik, demokratik, hukuk devleti olarak nitelendiren Türkiye Cumhuriyeti'nin kendisidir” dedi.
“Laiklikten, hukuk ve demokrasiden bir adım geri gidip bu karşı devrimi kabul ettiğimiz ve ses çıkartmadığımız takdirde kadınları bekleyecek akıbet sanıyorum ki Afganistan'dan, İran'dan farklı olmayacaktır” diyen Kadıgil bu süreçte tüm toplumsal kesimlerin, özellikle de kadınların “hayır” demesinin hayati önemde olduğunun altını çizdi.
Kadıgil sözlerine şöyle devam etti: “Biz tüm parti örgütümüzle birlikte dün Saraçhane'deki eyleme katıldık ama bununla yetinmeyeceğiz. Sabah erken saatlerde bir MK toplantısı yaptık ve ‘Ses ver Türkiye’ diyerek açıklamamızı yaptık. Tüm halk kesimleri bu darbeye karşı ses çıkarmalı, seçtiğimiz belediye başkanına ve muhtemelen Cumhurbaşkanlığı seçiminde seçilecek olan müstakbel cumhurbaşkanı adayına sahip çıkmak zorundayız. Çünkü bugün susarsak yarın her şey için çok geç olacak.”
‘İRADEMİZİN GASBEDİLMESİNE İZİN VERMEYECEĞİZ’
Aralık Feminist Kolektif adına değerlendirmelerini bizimle paylaşan Feride Eralp, “Biz kadınlar aslında çok uzun zamandır haklarımıza, kazanımlarımıza, hayatlarımıza sahip çıkmak için mücadele veriyoruz. Hayatlarımızın tek bir adamın iki dudağının arasında olmasının sıkıntısını belki en çok da biz çekiyoruz” dedi.
Bir gece yarısı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararıyla Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiğini hatırlatan Eralp, “Şimdi sadece kadınların değil, bütün bir toplumun kendisini yönetecek kişiyi seçebilme, yani demokrasinin belki en temel taşlarından biri olan seçebilme hakkı gasbediliyor. Bu kadınlar için de çok kritik. Dolayısıyla da seçebilme hakkımızın gasbedilmesine karşı kadınlar da çok yüksek ses çıkarıyorlar. Ses çıkarmaya devam edecekler” dedi.
KAYYUMLAR İLK KADIN HAKLARINA SALDIRIYOR
Kayyım siyasetine kadınların karşı çıktığını söyleyen Eralp, “Kayyımların nasıl kadın kazanımlarına darbe olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Bu yüzden ses çıkarıyoruz. Batman'a, Van'a, Esenyurt'a kayyım atandığında nasıl karşı çıktıysak bugün İstanbul Büyükşehir Belediyesine kayyım atanma ihtimaline karşı da ses çıkarmak zorundayız. O zaman ne dedik? Kayyım atanan belediyelerde en önce kadınların kazanımları gasbediliyor dedik ve öyle de oldu. ‘Jinkart’ gibi kadın kazanımları iptal edildi. Sığınaklar kapatıldı, kreşler kapatıldı, kadın danışma merkezleri kapatıldı. Bugün de İstanbul'da aslında aynı tehditle karşı karşıyayız” dedi.
“Yani biz kadınlar hem bu kentteki haklarımızın ortadan kaldırılması ihtimaliyle hem seçme hakkımızın ortadan kaldırılmasıyla karşı karşıyayız” diyen Eralp, “Bu yüzden de nasıl ki Batman’ da buna hayır dediysek İstanbul'da da hayır diyoruz. Bu tek bir kişiyle, bir siyasetçiyle, bir siyasi partiyle ilgili bir şey değil bizim açımızdan” diye vurguladı.
Kadınların her fırsatta hakları için mücadeleyi yükselttiğini hatırlatan Eralp, “Bu kent, bu sokaklar bizim, bu hayat bizim, haklarımız bizim demekten biz hiç vazgeçmedik. Bu türden antidemokratik, tamamen tek bir kişinin tepeden inme kararlarıyla hayatlarımızın dizayn edilmesine, en temel kazanımlarımızın gasbedilmesine -LGBTİ+’lar yoktur dedi diye yok olmaya, İstanbul Sözleşmesi'nden çıkıldı diye sözleşmeyi ardımızda bırakmaya niyetimiz olmadığı gibi- irademizin gasbedilmesine izin vermeye niyetimiz yok” dedi.
'DEMOKRASİ MÜCADELESİNE OMUZ VERMEK ZORUNDAYIZ'
KCDP’den Esin İzel Uysal sürece ilişkin “Kadınlarla ilgili konuştuğumuz her şeyi; cinayetlerin artmasını, şiddetin artmasını, eşitsizliğin artmasını demokrasi mücadelesinden ayrı değerlendiremeyiz” dedi.
Şiddetin ve cinayetlerin en çok antidemokratik uygulamaların arttığı dönemlerde gerçekleştiğini ifade eden Uysal, “Bir ülkede eğer Anayasa uygulanmıyorsa, seçme ve seçilme hakkımız elimizden alınıyorsa bundan tabi ki olağan dönemde eşitsizliğe ve ayrımcılığa uğrayan kadınlar da çok daha fazla etkilenecekler” dedi.
“Konuştuğumuz bütün mücadele alanları ve karşılaşılan sorunlar da birbiriyle iç içe ve bir bütünsellik arz ediyor” diyen Uysal, “Hayatına sahip çıkan, yaşam hakkına sahip çıkmaya çalışan, bunun için mücadele eden kadınların gündemidir yaşananlar” diye vurguladı.
“Şu an Anayasa bu düzeyde uygulanmıyorken kadın cinayetleri davalarında nasıl kararlar verilecek soru işareti. Kadın cinayetleri dosyalarında ayrımcı indirimlerin uygulandığını ya da şüpheli kadın ölümlerinde gerçeklerin üstünün nasıl kapatıldığını görüyoruz. Dolayısıyla bütün alanlarda hukukun uygulanması ve adaletin sağlanması zorlaşıyor” diyen Uysal, “Demokrasi mücadelesine hep birlikte omuz vermek durumundayız. Çünkü bunun önü arkası kesilmiyor, böyle giderse de kesilemeyecek” dedi.
Görsel: Canva Pro kolaj
İlgili haberler
Bağcılar’da kadınlar: ‘CHP daha fazla alana çağrı...
'Şimdi birlikte mücadele etme zamanı. Yoksa 'tek adamı' kimse durduramayacak ancak birlik olursak du...
Küçükçekmece'den kadınlar: 'Mesele İmamoğlu mesele...
Küçükçekmece'de yaşayan kadınlar, dünden bu yana devam eden süreci, İmamoğlu ve 105 kişi hakkında v...
İmamoğlu’nun gözaltısına işçi kadınlardan tepki: ‘...
'Bu tüm ülkeyi etkileyecek bir mesele. Kadınların öldüren, şiddet uygulayanlar cezaevine girmiyor am...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.