Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme (BMÇHS) gereğince, 18 yaşını doldurmamış her birey çocuktur. Çocukluk dönemi hem benlik oluşumu hem de sosyalleşmenin başlangıç noktasını teşkil ettiğinden, bu dönemde aldığı uyaranların etkisini birey bütün yaşantısı boyunca taşıyabilmektedir. Cinsel sömürü ve cinsel istismar ise çocukluk döneminde çocuklara karşı şiddetin en kötü biçimleri arasındadır. Çocuk cinsel istismarı bir yetişkinin veya çocuğun bir çocukla cinsel eylemlerde bulunmasını ifade etmektedir. Bir çocuk ulusal yasalarda belirlenen cinsel olgunluk yaşına erişmiş olsa bile, eğer yetişkin zorlama, güç veya tehdit kullanırsa, yetişkin güven duyulan konumunu, yetkisini veya nüfuzunu suiistimal ediyorsa, özellikle savunmasız bir çocuktan faydalanıyorsa bu durum hala cinsel istismardır.
Çocuk cinsel istismarı mağdur çocuklar üzerinde kısa, orta ve uzun vadede biyolojik, psikolojik, sosyal birçok etkiye sahip olmakla beraber çocukların güvenli bir dünyada yaşadıkları inancını yıkmakta incinebilirliklerinin de farkına vardıkları travmatik bir sürecin başlamasına da neden olabilmektedir. Çocuk cinsel istismarı çocuğun doğrudan cinsel eylemlere maruz bırakılması şeklinde gerçekleşebileceği gibi çocuğun cinsel eylemlere veya cinsel objeler içeren görüntülere veya durumlara şahit olması şeklinde de gerçekleşebilmektedir.
Çocuk istismarı olaylarının önlenmesi tüm devletler için öncelikli konular arasındadır. Özellikle uluslararası hukuk kuralları bu konuda devletlere önemli sorumluluklar yüklemektedir. Uluslararası hukuk kurallarından bağlayıcı olanlarından biri “Çocuk Haklarına Dair Sözleşme”dir. Sözleşme’nin 19. 34. ve 39. maddeleri çocuk istismarı ve ihmalinin önlenmesiyle ilgilidir. Bu maddeler çocuk istismarı ve ihmalinin önlenmesi, çocuğun cinsel içerikli gösterilerde kullanılmasının ve cinsel faaliyetlere girişmek için kandırılmasının önlenmesi ve istismar ve ihmale uğrayan çocukların bedensel ve ruhsal sağlığına kavuşması için gerekli önlemlerin alınması konularında taraf devletlere sorumluluklar yüklemektedir. Ulusal hukukta ise çocuğu cinsel istismar suçundan korumak 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 103. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre 15 yaşından küçük çocuğa cinsel istismarda bulunan kişi sekiz yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Çocuk Haklarına Dair Sözleşmede 18 yaşından küçük olanlar çocuk olarak tanımlanmakta ancak Türk Ceza Kanunu çocuklar arasında 15 yaşını tamamlamış ayrımı yaparak 15 yaş üzerindeki cinsel istismar suçlarını “reşit olmayanla cinsel ilişki” suçu kapsamında değerlendirmektedir (TCK, m.104).
Son yıllarda çocuklara yönelik artan cinsel istismar konusu yazılı ve görsel basında ve sosyal medyada sıkça gündeme gelen konular arasındadır. Günümüzde bilgilendirme, haber verme, eğitme, etkileme ve kamuoyu oluşturma gücüne sahip olan medyanın da bu konuya bakışı önem arz etmektedir. Toplumun olayları genellikle medya yoluyla öğrendiği düşünüldüğünde, medyanın toplum üzerinde bir etkisinin olduğunu söylemek mümkündür. Bir başka deyişle çocuk istismarı olaylarının medyada yer alması toplumun bu konuda bilgi edinmesine, olayları duymasına ve bu konuda toplumsal bir farkındalık oluşmasına yardımcı olmaktadır. Ancak bu haberlerin sunuluş biçimi ve haberin dili çocukların korunması bakımından oldukça büyük önem arz etmektedir. Çocuk cinsel istismarı ile ilgili yürütülen adli süreçler çocuğun ve aile çevresinin korunması ve rehabiltasyonu açısından büyük bir titizlik ile çocukların mahremiyeti ve gizlilikleri korunarak gerek adli birimlerce gerekse de alanda çalışan profesyoneller (çocuk psikiyatri uzmanları, adli tıp uzmanları, psikolog, sosyal hizmet uzmanı, çocuk gelişim uzmanı vb gibi) aracılığıyla çocuğun yüksek yararı ilkesi gereğince yürütülmektedir. Cinsel istismar ile ilgili yürütülen işlemlerin mahremiyet ve gizlilik içerisinde yürütülmesinin amacı hem mağdur çocuğun hem de toplumdaki diğer çocukların haklarının korunması, çocukların cinsel istismar ile ilgili travmatik etkilerden minimum zararı görmesini sağlamak ve çocukların iyilik hallerinin tekrardan sağlanmasına yardımcı olmaktır. Çocuk cinsel istismarı vakalarında elbette ki bilgi paylaşımı yapılmakta veya kamuoyuna bilgi verilmektedir ancak bu süreç çocukları etiketlemeden kişisel verilere yer vermeden, olaya dair içerik ve dava dosyası bilgileri paylaşılmadan yapılmalıdır. Dava süreci ve çocuk hakkındaki bilgiler dava müdahil olan hukukçular ve çocukla çalışan profesyoneller dışında üçüncü şahıslarla detaylıca paylaşılmamalıdır. Bu bilgilerin paylaşılması hukuki, psikolojik ve sosyal birçok soruna neden olabilmekte ve çocuğun korunmasından daha çok örselenmesine hizmet etmektedir.
Son yıllarda sosyal medya kullanımı hızlı bir şekilde artmıştır. Sosyal medya, insanlara birtakım faydalar sağlamakla birlikte, bilinçsizce yapılan paylaşımlar, çocukları yetişkinliğe kadar takip edecek zararlara sebep olabilmektedir. Özelikle yetişkin bireyler farkında olmadan çocuklarının mahremiyet, unutulma hakkını ihmal etmekte ve bunun başkaları tarafından istismar edilmesine aracı olabilmektedir. Son günlerde medyada elmalıdavası hashtag ile gündeme gelen çocuk istismarı vakasında mağdur çocukların çizdiği resimler, yazdığı mektuplar ve ses kayıtlarının paylaşılması ve tüm bunların çocukların korunması amacıyla yapıldığının iddia edilmesi sanıldığının aksine mağdur çocukların ifşa edilmesine, kişisel bilgilerinin, bilgileri ve rızaları olmadan paylaşılmasına, çocukların etiketlenmesine ve bu durumun neticesinde ötekileştirilmesine, başka istismarcıların hedefi haline gelmesine, çocukların ruh sağlıklarının bozulmasına, davanın sanıklarının veya şüphelilerinin bu bilgi kirliliğinden faydalanmasına, çocukların rehabilitasyon sürecinin aksamasına neden olmakla beraber, sosyal medyada veya ulusal basında bu haberi izleyen birçok çocuğun da cinsel istismara maruz kalmaları durumunda adli sürece ve sosyal destek sistemlerine inançlarının kaybolmasına ve adli mercilere başvurmaktan vazgeçmelerine neden olabileceği söylenebilir.
Çocuk cinsel istismarı önemli bir halk sağlığı sorunudur bu nedenle gerek kamu kurum ve kuruluşlarının gerekse de sivil mekanizmaların koruyucu ve önleyici tedbirleri almak, cinsel istismar ile ilgili bir kamuoyu yaratmak ve cinsel istismar eylemleri sonunda tepki vermek gibi görev ve sorumlulukları elbette ki vardır. Ancak bu toplumsal sorumluluk bilincinin son yıllarda ülkemizde hızla artan bir şekilde çocuklara ve ailelerine dair bilgilerin sosyal medyada sorumsuzca ve bilgisizce paylaşılarak değil aksine kanun yapıcıların ve uygulayıcların uluslarası sözleşmelerde ve ulusal mevzuata yer alan çocukların korunmasına yönelik tedbir ve uygulamaları eksiksiz işler kılması, çocukların bir suçun faili veya mağduru olmadan önce de bu toplumun bir ferdi olmalarından ötürü korunmaya ve sağlıklı bir çevrede yaşamaya hakları olduğunun kamuoyu gündeminde sıklıkla tutulması ile mümkün olacaktır.
Çocuklar yeterli olgunluğu ulaşana kadar haklarının ebeveynler ve toplum tarafından korunması, güvenliğinin sağlanması gerekmektedir. Bu noktada ebeveynlerin yaptıkları paylaşımlar konusunda özenli davranması çocuğun yararına olmayan, onu şimdi ve gelecekte tehdit edebilecek paylaşımlardan kaçınmasıda çocukların korunmasında önem arz etmektedir. Unutmayalım ki sosyal medyada yazdığınız bir kaç satır sizlerin vicdanını rahatlatabilir ancak bir çocuğun yaşamında derin etkiler bırakabilir. Hiç bir vicdan bir çocuğun sağlıklı mutlu ve güvenli bir çevrede yetişmesinden önemli değildir.
Fotoğraf: MA
İlgili haberler
Eskişehirli kadınlar: Çocuk istismarını aklamayı a...
Meclis komisyonlarında TİHEK Başkanı Süleyman Arslan ve AKP’li vekil Abdullah Güler’in erken yaşta e...
KADINLAR TEK SES: İstismarı örtbas etmenize izin v...
Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesinde ortaya çıkan istismara ihmallerine tepkiler...
Kadınlar seslendi: Aklama yargıla, İstanbul Sözleş...
"Haklarımızdan Vazgeçmiyoruz, İstanbul Sözleşmesi Uygulansın" İstanbul Kampanya Grubunun çağrısıyla...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.