IŞİD üyesi kadınlar Türkiye’de ‘mağdur’ sıfatıyla yargılandı
10 Ekim Katliamı’nın üzerinden 6 yıl geçti. Geçen 6 yılda katliam mağduru kadınlar adliye koridorlarında adalet talep ederken, kendi iradesiyle IŞİD’e katılan kadınlar da ‘mağdur’ sıfatıyla yargılandı

Türkiye tarihinin en kanlı ve göz göre göre gelen 10 Ekim Ankara Gar Katliamı’nın üzerinden tam 6 yıl geçti. Faillerinin bilindik, göz önünde olduğu bu katliamda yıllar süren göstermelik yargılama boyunca seçitli bilgi ve belgeler ortaya koyulurken, yenileri de eklenmeye devam ediliyor. Devletin sorumluluğu görmezden gelinerek ağır aksak ilerletilen bu süreçte, kovuşturmanın genişletilmesi açısından önemli bir yerde duran ancak ‘annelik’ kutsallığı ile görmezden gelinen IŞİD’li kadınların nasıl ve neden özgürce hayatlarına devam ettiklerini Avukat Senem Doğanoğlu ile değerlendirdik.


Doğanoğlu, başlarına para konularak aranan IŞİD’li kadınların yargılanmasında hem IŞİD’i yargılamama pratiğinin hem de yargının cinsiyetçi tutumunun etkili olduğunu söyleyerek “IŞİD’li kadınlar ‘mağdur’ sıfatıyla yargılanırken bütün klişeler yeniden üretildi. Bu kadınların hepsi kocasının baskısıyla veya zoruyla gitmişlerdir ve orada da evin içinden çıkmamıştır algısı hakimdi. Bütün bu cinsiyetçi koşullarda talep edilebilir kadınlığı icra ettiklerinden dolayı da beraatleri çok makul gösterildi. Oysa başından beri IŞİD’in içerisinde Al-Kahansaa kadın tugayı kuruldu ve kadınları kurucu özne olmaya davet ettiler. Kafileler halinde kadınlar bu nedenle kendi iradeleriyle gitti” dedi.

 ‘İŞLENMEYE DEVAM EDEN BİR SUÇUN YARGILAMASI YAPILIYOR’

Türkiye yargı geleneği açısından 10 Ekim 2015 Ankara Gar Katliamı’nın sıradan bir adalet talebinin daha ötesinde olduğunu vurgulayan Senem Doğanoğlu, “Ezen ve ezilen hukuku olarak kavramlaştırdığımızda 6 yıl önce Emek Demokrasi ve Barış Mitingi’ni örgütleyen kitlenin niteliği aynı zamanda bugünkü mağdurların da profili. Dolayısıyla 10 Ekim, ‘hukuk’un kendine uğramadığı, sürekli kriminalize edilen bir kitlenin adalet talebi. Bu tarifin zorluğunu başından beri yaşıyoruz ve tam da buradan doğrudan bir devlet sorumluluğu tarif ediyoruz” diye anlattı.

Devlet görevlilerinin yazışmaları dahil olmak üzere ellerinde devletin sorumluluğuna ilişkin onlarca delil olduğunu ve hâlâ 2015 kırılmasının yaşanmaya devam ettiğini ifade eden Doğanoğlu, “Sadece bürokratik değil, adli mekanizma açısından da bütün o ihmaller ortaklıklar zinciri de önümüzde ama acayip olan ‘devlet’ dediğimizde gerçek anlamda susturuluyor olmamız. Duruşma salonunda, ‘Nizam istiyorum’ diyen bir heyet var. Zaten o nizamla ilgili ve o nizamı korumakla görevli olanlardan adalet talep etmenin bütün zorluklarının temsili bir yandan bu 6 yıl. Ve hâlâ deliller geliyor, delillerin gelmesi de engellenemiyor. Mesela yaşadığını bildiğimiz faillerin hâlâ savaş ortamında çatıştığını biliyoruz, kamplarda olduklarını ya da en azından örgütlenmeye devam ettiklerini biliyoruz. Uzun bir failler listesi var elimizde. Bütün bir karar alıcılar ve IŞİD’i politik olarak da destekleyenler açısından baktığımızda hâlâ işlenmeye devam eden bir suçun yargılaması yapılmaya devam ediliyor” diye konuştu.

‘IŞİD’Lİ KADINLARIN BERAATLERİ ÇOK MAKUL GÖSTERİLDİ’

Bütün bu yargılama sürecinde ise tepki çeken ve neredeyse hiç üzerinde durulmayan IŞİD’li kadınlar var. Yıllarca Suriye’de kalan, kimi zaman giriş çıkış yapan, kendi aralarında hiyerarşik statülerinin ve görevlerinin olduğunu öğrendiğimiz hatta başlarına para konarak kırmızı bültenle aranan ve sonrasında etkin pişmanlıktan yararlanarak şu an Türkiye’de özgürce yaşayan IŞİD’li kadınlar var… Bu rahatlığı herkesin kolayca ‘terörist’ ilan edilirken IŞİD’in zor bela listeye girebildiği koşullarda IŞİD’li yargılamama gibi politik bir tavrın yanı sıra “Yargının cinsiyetçi tutumunun teyidi” olarak niteleyen Doğanoğlu, “IŞİD’li kadınlar ‘mağdur’ sıfatıyla yargılanırken bütün klişeler yeniden üretildi. Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi iki kadına ceza verirken de benzer bir tutum içindeydi. Kadınlara evin bakımından sorumlu, çocuk doğuran, devamlılığı sağlayan ve kendi başına karar verip bir eylemlilik içine giremeyecek, düşünsel faaliyetin dışında olan bir cins olarak yaklaşıldı. Bu kadınların hepsi kocasının baskısıyla, zoruyla gitmişlerdir ve orada da evin içinden çıkmamıştır algısı hakimdi. Bütün bu cinsiyetçi koşullarda talep edilebilir kadınlığı icra ettiklerinden dolayı da beraatleri çok makul gösterildi” diye konuştu.


‘IŞİD KADIN TUGAYI KURDU, KADINLARI KURUCU ÖZNE OLARAK DAVET ETTİ’

Türkiye’de IŞİD’lilerin sayısının ne kadar olduğuna ve nasıl yargılandığına dair bilginin olmadığını bu bilgilere de erişimin özel olarak engellendiğinin altını çizen Doğanoğlu, “Bu anlamda zaten yargılama iradesi olduğu söylenemez. Ancak şu bir gerçek ki IŞİD’in kadınları kullanma biçimi diğer selefi cihatçı örgütlerden farklı. Oysa başından beri IŞİD’in içerisinde Al-Kahansaa kadın tugayı kuruldu ve kadınları kurucu özne olmaya davet ettiler. Kafileler halinde kadınlar bu nedenle kendi iradeleriyle gitti” dedi.

Sadece Türkiye’de değil dünyada da IŞİD’li kadınların yargılanmasına cinsiyetçi açıdan bakıldığını ve genel anlamda cezadan yoksun bırakılarak ‘Kandırıldı’ merhametinin üzerine kurulduğunu söyleyen Doğanoğlu, “IŞİD’li kadınların ve çocukların dönüşünün sağlanması, rehabilitasyon hizmetlerinin verilmesi gibi işletiliyor süreç. Burada pişmanlık kurtarmamalı. Uluslararası ceza hukuku açısından böyle bir şey yok zaten. Savaş suçunun parçasıysan bu seni cinsiyetine göre aklamaz. Türkiye hukuku açısından ise etkin pişmanlıktan yararlanmak istiyorsan bilgi vermen gerekir. Ödül listesine konup aranan kadınlar geldi ve zaten var olan bilgileri teyit ettiler” diye belirtti.

Söz konusu kadınların IŞİD içerisinde yıllarca kaldığını ve yeni gelmeye başladıklarını hatırlatan Doğanoğlu, “Örneğin Merve Dündar 2014 yılında çıkış yapıyor ve kadın Almanya’dan özel olarak IŞİD’e katılmaya geliyor, bu kapsamda evleniyor da. 7 yıllık süreçte aralarda giriyor çıkıyor ve gelip çok sıradan gelişigüzel konuşuyor” dedi.

‘YARGITAY IŞİD’Lİ KADINLARA ‘ARTIK SUSUN’ DEDİ’
IŞİD içerisindeki kadınların savaşta takas edildiğini ve bunun bile başlı başına kadınların örgüt içerisinde önemli rollerinin olduğuna işaret ettiğini ifade eden Doğanoğlu, “Takas devletler arası yapılan önemli bir şey ve kadınlar o kadar değersiz olsa hiçbir zaman takasa konu olmaz. Tek pişmanlıkları geri döndüklerinde yakalanmaktan kaynaklı duydukları pişmanlıkları bence. Türkiye’deki yargı da bu kadınlara çok yardımcı oldu. Ceza verilmesine yer olmadığına karar verdi. Yargıtay ise cezasızlıkta çıtayı yükselterek bu kadınların örgüt üyeliği konusunda dahi bir kasıt görmedi ve beraatini istedi. ‘Kadın dediğin kocası ne derse onu yapar dolayısıyla ben bu beyana itibar ediyorum’ demiş oldu. Burada pişmanlık hükümleri aslında kadınların beyan vermesinin de önüne geçiyor. Yargıtay eğer ‘Bu savunmayla beraat edecekler’ diyorsa IŞİD’li kadıların da pişmanlıklarında ‘Beni kocam zorla götürdü, ben de kaçakçılar marifetiyle kaçabildim’ demesi yeterliyse zaten artık pişmanlık göstermelerine gerek yok. Bilgi vermelerine de gerek yok. Yani Yargıtay kadınlara ‘Artık susun’ dedi” diye konuştu.
Bütün adalet mekanizması IŞİD’li kadınların serbest bırakılmasını ve tam da bunun karşısında eşitlik talep eden kadınların mağdur olduğu yeni saldırıların devam ettirilmesinde bir sorun görmüyor. Bu da haklılığımızı teyit ediyor. IŞİD’li kadınlar ne kadar yargılama süreçlerinde hoşgörüden yararlanıyorlarsa IŞİD’in dışında kalan kadınların da yürütülen süreç açısından bir öneminin olmadığı görülüyor.

‘IŞİD’Lİ KADINLARA AYRICALIK TANINIRKEN ÊZİDÎ KADINLAR GANİMET OLARAK GÖRÜLDÜ’

IŞİD’li kadınlara tanınan yargılama ayrıcalığının IŞİD’in mağdur ettiği kadınlara uğramadığını ve adalet taleplerinin de yok sayıldığına değinen Doğanoğlu, “IŞİD’li kadınlara yönelik ‘etkin pişmanlık’ adı altında naifçe yürütülen tüm bu hukuk mekanizması, IŞİD’den zarar gören ve hâlâ tehlike altında olan kadınlar açısından ise tam tersi şekilde yürütülüyor. IŞİD’in işgal sürecinde gözlerimizin önünde Êzidî kadınlar yok edildi, katledildi, pazarlarda satıldı ve köle olarak kullanıldı. Bedeni, kimliği, inancı, varlığı tam bir savaş ganimeti olarak kullanıldı” dedi.

Êzidî kadınların ve kız çocuklarının Irak’tan getirilerek hapsedildiğini hatta internetten satıldığını da hatırlatan Doğanoğlu şöyle devam etti: “Bu insanlar biliyoruz ki serbest kalıyorlar. Biz Êzidîlere soykırım olarak tanınmış saldırıları konuşurken ne yazık ki bu adaletsizlikle saldırılara devam ediliyor. Bütün adalet mekanizması IŞİD’li kadınların serbest bırakılmasını ve tam da bunun karşısında eşitlik talep eden kadınların mağdur olduğu yeni saldırıların devam ettirilmesinde bir sorun görmüyor. Bu da haklılığımızı teyit ediyor. IŞİD’li kadınlar ne kadar yargılama süreçlerinde hoşgörüden yararlanıyorlarsa IŞİD’in dışında kalan kadınların da yürütülen süreç açısından bir öneminin olmadığı görülüyor.”

’10 EKİM KADINLARIN ADALET MÜCADELESİNDEN ASLA BAĞIMSIZ DEĞİLDİR’
Diğer bir yandan ise 10 Ekim Ankara Gar Katliamı’nda bütün faillerin sanık sandalyesinde oturtuluncaya kadar olan verilecek mücadelenin en çok da kadınların mücadelesi olduğuna dikkat çeken Doğanoğlu, “Yaşadıklarımız kadınların adalet talebinden asla bağımsız olmayan bir süreç. Her duruşmada kadınlar, onca kilometreleri aşa aşa geldi. Çocukları, duruşma salonlarında ve adliye koridorlarında büyüdü. Üstelik buradan adalet talep eden kadınların bir kısmı da yargılandı. Örgütlü mücadele içinde olan ve bütün bu adaleti sahiplenişinin yüzü olan kadınların emeğini görmek gerekiyor. 10 Ekim aslında kadınların bu memlekette verdiği adalet mücadelesinden asla bağımsız değildir” dedi.

Fotoğraflar: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
10 Ekim Katliamı’nın ardından anneler anlatıyor...

10 Ekim’de barış için gittikleri Ankara’da yaşamlarını yitirenlerin yakınları anlatıyor: Adalete güv...

GÜNÜN FOTOĞRAFI: 10 Ekim’in mağduru kadınların ‘ad...

10 Ekim Katliamı anmasında kadınlar en önde yer aldı. Kardeşlerini, eşlerini, çocuklarını, arkadaşla...

10 Ekim'i kadınlar anlatıyor

10 Ekim Ankara Katliamında eşlerini, çocuklarını, yakınlarını kaybeden kadınlar anlatıyor. Acımız hâ...