
Resmi kayıtlara göre 2025 yılı itibarıyla 988 bin 369 kişilik nüfusu ile İstanbul’un en çok göç alan ve en büyük ilçesi olan Esenyurt, uzun zamandır yoksulluğun en derin yaşandığı ilçelerin de başında geliyor. Eğitim de Esenyurt’ta en tartışmalı konulardan biri. Okula aç giden çocuklar, defteri kalemi olmayanlar, kıyafetini alamayanlar ve hatta okuldan, eğitimden mahrum kalan çocuklar bile var. Ve bu yoksulluğun faturası aslında farkında olmadan çocukların hayatlarına da kesiliyor. İşçiler emekçiler kıt kanaat geçinmeye çalışıyor, hatta ikinci bir işte çalışıyor. Ailesine bırakın zaman ayırmayı, ayı zor döndürüyor. Yulaf ezmeli tarifler verenler, ayda bir kez et yerine tavuk ciğeri yiyenlerden “bihaber”! Esenyurt’un mahallelerinden birinde yoksulluğu hem o mahallede yaşayan emekçilerle hem de esnaf ile konuştuk. Çıkan tablo aslında hepimizin tahmin edeceği üzere çok vahim. Ve bu vehametin üzerine bir de umutsuzluk ekleniyor..
Sürekli eksiğiz
Saliha dört çocuklu bir anne. Çocukların dördü de okula gidiyor. Yeni dönem aynı zamanda yeni telaş demek ama eskiden bu mutlu, heyecanlı bir telaş olabilirdi. Şimdilerde bu telaş yerini kaygıya bıraktı. “Çocukların ihtiyaçlarını nasıl alacağım, bugün ne pişireceğim” telaşına... Kalemi, kitabı, beslenmesi, servisi, kıyafeti derken liste kabardıkça Saliha’nın da yüreği kabardı çünkü en iyi o biliyor birini alsa öbüründen kısması gerektiğini. “Sadece bir tanesinin tüm kıyafetlerini alsam yazlık kışlık 1500’ü geçer. Dördüne birden olmuyor yani. Çantalar 300-450 lira arasında. Kış geliyor mont almak lazım. Vallahi bir yandan bunları bir yandan da yarın beslenmeye ne koyacağımı düşünüyorum.” Sabahları kahvaltıyı bir şekilde yaptıklarını söylüyor Saliha ama bazen ekmek arası, bazen meyve bazen börek, süt... Eline para geçtiğinde kasaba gidip alabiliyorsa biraz et almaya ve onu parça parça bölmeye çalışıyor.
“Bir arkadaşım var inanır mısın kırmızı eti Kurban Bayramı’nda getiren olursa yiyor. Alamıyor, yok çünkü parası yok. Çocuklar yesin diye ya da kıyafetini alayım diye hep başka bir şeyden kısıyorum. Onlar utanmasın, sıkılıp üzülmesin diye kendime hiçbir şey almıyorum mesela. Bir şey alsam diğeri eksik kalıyor. Haftalık her şeye zam geliyor ama maaşlara yılda bir kez zam var.” Bu ara et yemeği hiç yapamadığını, bu ay okul masrafı olduğu için hiçbir şey yapamadığını söylüyor Saliha.
Bütçe bir çocuklara yok!
“Herkes kışlıkları hazır etti yaptı, ben masrafların altından kalkıp kışlık yapma işine girişemedim inan.” Çocukların en temel ihtiyaçlarının dahi anne babanın sırtına yüklendiğini söylüyor; “Eğitim ücretsiz olmalı. Çocuğun kitabı defteri, kalemi, servisi... Çocuklara bir tas çorba da olsa bir tabak pilav da olsa bir öğün yemek verilebilir. Her şeye bütçe var bir çocuklara yok bu ülkede. Üstelik o bir tas çorba sadece çocuğun karnını doyurmuyor, anne babanın üstünden hem ekonomik hem de psikolojik yükü kaldırmış oluyor. Okulların demirbaşlarını bile velilerden alıyorlar. Camların korkuluğu yokmuş, veliler yaptırsın diyorlar. Bir cam korkuluğuna 8 bin lira diyorlar. Çocukların güvenliği söz konusu, sen söyle ne yapalım şimdi? Mecbur, bir şekilde vermemiz lazım. Geçen sene deterjan yoktu, bu yıl temizlik personeli yok, seneye sabun yok, bize gelince yok ha yok...”
Askıda ekmek uygulaması yaygın
Saliha Esenyurt’ta yaşayan binlerce emekçi ailesinden biri. Ama yıldan yıla durumun vehametini esnafların gözlemleri de teyit ediyor. Önce mahallenin fırınlarına uğruyoruz, o mahallede ekmek 15 lira, tam buğday vb. ekmekler ise 20-30 lira civarı. Ama “Zam geleceğine dair söylentiler var” diyor çalışanlar. Simit, poğaça fiyatları 20 liradan başlıyor. Mahallenin velileri sabahları simit poğaça alıyor mu diye soruyoruz çalışan arkadaşa; “ Abla öyle simit poğaçayı sabah çocuğuna alan çok nadir. 20 lira bir simit, pahalı yani. Alamıyor ki insanlar. Askıda ekmek satıyoruz her gün en az 20 tane. Askıya ekmek bırakan da bu mahallenin insanları aslında.” Bir diğer fırında da durum farklı değil. Fırında aynı zamanda yaş pasta, tatlı gibi yiyecekler de var. En ucuz yaş pasta 400 lira diyor çalışan. “Çocuklu insanlar geldiklerinde tabii ki çocukların gözü pastaya gidiyor. Çocuk bu, istiyor yani ama alamıyor insanlar. En ufak tek kişilik pastalar var 125 lira. Onu bile alamayan insan var. Bizde de en az 15-20 tane askıda ekmek gidiyor günde. Sabahları bazen veliler alıyor simit poğaça beslenme için. Ama simit poğaçanın ne besleyiciliği var, çocuğu gün boyu nasıl tok tutacak ki?”'20 liralık tatlı kredi kartıyla çekilir mi?'
Fırınlardan çıkınca önce kasaba, ardından da tatlı satan bir dükkana giriyoruz. Et fiyatlarına dair kısa bir sohbetten sonra en çok tüketilen eti soruyoruz; “Çoğunlukla tavuk eti alınıyor. Hatta en ucuz tavuk ciğeri, ucuz olduğu için en çok onu alıyorlar. Kırmızı eti anca yemeğe katacaklarsa gramla alıyorlar. 200 gram, 300 gram anca... Pandemiden sonra özellikle alım gücü çok düştü. Tabii kimi müşteri burada esnafın fırsatçı davrandığını düşünüyor. Ama mesele esnafın fırsatçılığı değil, her şey çok pahalı ve burada başka bir sıkıntı var. Bunun görülmesi lazım, altta kalanın canı çıkıyor. Dışarıda kızarmış bütün tavuk satıyoruz misal, bazen çocuklar tavuğa doğru yönelince annesi babası hemen uzaklaştırıyor. ‘Evde var’ ya da ‘Başka bir şey pişirdim’ falan diyor. Ya parası yok, ki çoğunlukla öyledir ya da gerçekten başka yemek var evde, onu bilemiyoruz.”“Bir tane tatlı 20 lira abla, ikisi 40 lira. İkisi 40 lira deyince vazgeçiyorlar almaktan çünkü o 40 lirayla başka bir ihtiyacı karşılarız diye düşünüyorlar. Bir tane 20 liralık tatlı karttan çekilir mi? Çektiriyorlar çünkü para yok kimsede. Her şey çok pahalı, bu gidişat ne olacak bilmiyoruz” diyor tatlı satan usta. Üstelik o bölge geçirdiğimiz birkaç saatte çok da müşterisi olmadı.
Markette dışarıya konulan ürünleri bekliyor insanlar
Yine mahallenin büyük marketlerinden birine uğruyoruz. Esenyurt deyince akla ilk gelenlerden biri yoksulluk diyor market sahibi. Market, sebze meyveden tutun da şarküteriye, bakliyattan temizlik malzemesine kadar çokça ürünün satıldığı bir market. “Mahalleli en zaruri ihtiyaçlarını alıyor artık marketten. Bulgur, pirinç, mercimek, yağ, salça... Öyle “canım şunu istedi biraz da bundan alayım” dönemi biteli çok oldu. En pahalı peynir tulum peyniri, kilosu 650 lira. Peyniri, zeytini bile gramla alıyor artık herkes. Kimisi parasına rağmen daha kaliteli olanından istiyor ama çoğunluk hep ucuz olan ürünleri alıyor. Pastırma, sucuk, salam, bunları alan neredeyse yok zaten. Hatta akşamları sebze meyve için çıkma ürünleri koyuyoruz dükkanın yan tarafına, insanlar o ürünleri koymamızı bekliyor inanır mısınız? Hele pazar günü akşam gelin de görün vaziyeti. İnsanlar telefon bırakıyor çıkma ürün olunca bize haber verir misiniz, gelip alalım diye.”
Birini alan diğerini alamıyor
Ve tabii ki okullar başladı, ama bu yıl da eğitim dönemi yine rezalet, yine sefalet, yine darboğaz ile açıldı. Okul kıyafetleri satan bir esnafa uğruyoruz son olarak. Dükkandaki ürünler 300-350 liradan başlıyor. Takımlar 800 liradan başlıyor ama aynı takımı başka bir dükkanda 1500 liraya da bulabiliyorsunuz. “Biz sattığımız ürün kadar da ücretsiz veriyoruz inanın. Mutlaka yardımcı olmaya çalışıyoruz fiyatta çünkü insanlar alamıyorlar. İhtiyaç ama alamıyor. Her şey çok pahalı. Bir takım alabiliyor çoğu insan. Hem yazlık hem kışlık alan çok nadir. Kimi okullar hem yazlık hem kışlık kıyafeti zorunlu tutuyor ama insanlar ne yapsın?”
Fotoğraf: Evrensel
İlgili haberler
İşçi bir kadının gerçeği: Her gün mücadele
İşe giderken ek iş peşinde olan kadınlar, çocukların beslenmesine bile yetişemiyor. Kezban da bu kad...
Veliler beslenme çantalarını doldurmakta zorlanıyo...
Okullarda bir öğün ücretsiz, sağlıklı yemek kampanyasından haberdar Zekiye. ‘Ülkede bir şey olduğu a...
Halil İbrahim sofrasından değil un çorbasından
İktidar halkın kilolarının derdine düşmüş de bu halk ne yer ne içer diye sormuyor. Bu sayfalarda çok...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.