İfşadan örgütlü mücadeleye taciz ve şiddet sarmalını kırmak
Cezasızlık failleri cesaretlendiriyor, kadınları yalnızlaştırıyor. Taciz ve şiddet sarmalını kırmanın tek yolu örgütlü mücadeleyi büyütmek.

Bir fotoğrafçının cinsel saldırısının kadınlar tarafından sosyal medyada ifşa edilmesiyle birlikte pek çok fotoğrafçının cinsel saldırısına, tacizine maruz kalan kadınlar yaşadıklarını sosyal medya üzerinden paylaşmaya başladı. Bu yükselen dalga özellikle kültür sanat alanında şiddete, ayrımcılığa zemin hazırlayan koşulları da gözler önüne serdi. Tacizini meşrulaştırma zemini yaratmaya çalışmak için makinesini kullanan fotoğrafçılardan başlayan bu dalga, sinemacılara, oyunculara, komedyenlere, akademisyenlere kadar uzandı.

Kadınların yaşamın her alanında tepelerinde bir sopa gibi taşıdıkları eşitsizlik, setler, kreatif veya yaratıcı alanlar olarak adlandırılan kültürel, sanatsal, görsel üretim alanlarında da görünmez kurallar, güvencesizlik ve güç ilişkileri üzerinden yeniden üretiliyor. 

Özellikle bu sektörlerdeki örgütsüzlük, kadınları en çok yalnızlaştıran etkenlerden biri oluyor. Güçlü mesleki dayanışma ağlarının yokluğu, faillerin ilişki ağlarının ve konumlarının arkasına saklanmalarına olanak tanıyor. “Bu sektör böyle”, “işsiz kalırsın”, “kariyerin biter” söylemleri sektörün güvencesizliğine dayanırken kadınlar için daha da güvencesiz hale getiriyor. Güvencesiz bir çalışma alanı olması, etik kuralların uygulanışının kişilerin inisiyatifine bırakılacak kadar muğlaklaştırılması ise kadınların meslekten dışlanmasına ya da susturulmasına zemin hazırlıyor.

Örgütlü mekanizmaların azlığı, kadınların hak arama yollarını kısıtladığı gibi, mevcut şiddet döngüsünün de kırılmasını engelliyor. Buna ek olarak artan yoksulluk, işsizlik ve güvencesizlik, kadınların ses çıkarma, dayanışma geliştirme ve faillerin cezalandırılmasını sağlama, nüfuzlarının arkasına sığınmalarını engelleme olanaklarını daraltıyor. Böylece şiddet ve taciz karşısında suskunluk, sektörde zorunlu bir “var olabilme yöntemi” haline geliyor. İşsizlik, sektörde var olamama, güç ilişkilerinin belirleyiciliği tehditleri kadınların ses çıkarmasının önüne bir set gibi çekiliyor. Bu noktada ifşa dalgasının ardından bu alandaki sendikaların, örgütlü toplulukların çağrıları çok önemli bir yerde duruyor. Oyuncular Sendikasının, “Bu tür durumlar, oyuncuların yalnızlaştığı, kendisini çaresiz hissettiği ve çoğu zaman susmak zorunda kaldığı bir döngüyü doğuruyor. Oysa bu ihlaller yalnızca bireysel değil, sistemsel bir sorunun parçasıdır. Sessizlik, bu döngünün sürmesine neden olur, mücadele ve dayanışma ise güçlendirir.  Sesinizi duyurmanız, yalnızca kendi hikayenizi değil, başka oyuncuların da geleceğini korur. Yaşadığınız her türlü sınır ihlalini, Oyuncular Sendikası’na iletmekten çekinmeyin” çağrısı, Sinema Emekçileri Sendikasının “Susmayacağız, dayanışmayla güçlüyüz”, SanatFabrika’nın “Sanat alanında kadınların maruz kaldığı mobbing, taciz ve şiddet olayları, bu alanda çalışan ve okuyan kadınlar olarak tek güvencemizin örgütlü mücadelemiz olduğunu bir kez daha gösterdi. Somut dayanışma ağları ve örgütlü birliktelik ile daha fazla yan yana gelerek, gereken adımları atmalı; şiddetsiz sanat alanlarının kurulması için tacize, mobbinge ve cezasızlık politikalarına karşı mücadelemizi büyütmeliyiz” çağrısı önemli bir yerde duruyor. 

**

Bu ifşaların boyutu kültür, sanat, görsel üretim alanlarını da aşıyor. Failler, bir yandan nüfuzları ve ilişki ağlarından, bulundukları sektördeki güvencesizlikten güç alırken; diğer yandan ülkede kadına yönelik şiddet ve tacizin cezasız bırakılması, adalet sisteminin kadınları korumak yerine çoğu zaman onları yargılaması bu cesareti daha da perçinliyor. Adalet sistemi işlemediği için failin yaptıklarının “yanına kâr kalacağı” hissi de kadınları yalnızlaştırıyor, yaşadığı tacizden, şiddetten kendini suçlar hale getiriyor. Kadınlar dönüp kendini suçluyor, içine atıyor. Paylaşılan ifşa metinlerinde de taciz, cinsel saldırı olayında kadınlar uzun süre kimseyle paylaşamadığını, kendilerini suçladıklarını anlatıyorlar. 

İstatistikler de kadınların şikayetçi olduğunda nasıl uzun süren ve sonuçlanamayan yargı süreçlerine mahkum bırakıldığını gösteriyor. 2024 yılı Adalet İstatistiklerine göre 2023 yılına göre ceza mahkemelerinde açılan cinsel saldırı davalarında yüzde 4’lük artış var. Savcılıklarda bir cinsel saldırı dosyasının ortalama görülme süresi 2024 yılında 309 gün, bir önceki yıldan devreden dosyaların ortalama elden çıkarılma süresi 285 gün oldu. İddianame hazırlanıp dava açılırsa ise ceza mahkemesinde bir cinsel saldırı dosyasının ortalama görülme süresi 327 gün. Yani yaklaşık bir yıl süren soruşturmanın ardından dava açılabilirse ortalama 285 gün de yargılama sürüyor. Ve istatistikler cezasızlığı da net bir şekilde ortaya koyuyor. 

2024 yılında bir önceki yıldan devreden 16 bin 848 cinsel saldırı dosyası ile birlikte cumhuriyet basşsavcılıklarında toplam 35 bin 190 cinsel saldırı soruşturması yapıldı. Toplam 63 bin 484 cinsel taciz dosyasına dair soruşturma 2024 yılında başsavcılıklarda açıktı. Cinsel saldırı suçundan açılan soruşturmaların 19 bin 765’i karara bağlandı; yani geriye kalan on binlerce soruşturma 2025 yılına devretti. Cinsel saldırı suçundan açılan 19 bin 765 dosyanın 8 bin 866’sına kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildi yani dava bile açılmadan kapatıldı. 8 bin 181 bini hakkında kamu davası açıldı. 

Açılan 32 bin 734 cinsel taciz soruşturmasının 13 bin 654’ü mahkemeye gitmeden kapatıldı. 15 bin 158’i hakkında dava açıldı. 

2024 yılında cinsel saldırıdan karar verilen 7 bin 464 davada sadece 2 bin 506’sında mahkumiyet kararı verildi. 2 bin 801 davada beraat kararı verildi. 925’inde ise hükmün açıklanması geri bırakıldı; yani failin cezası açıklanmadı, denetim süresinde yeni bir suç işlemezse ceza hiç uygulanmayacak, fakat tekrar ederse geri bırakılan hüküm açıklanarak cezası infaz edilecek. 

Cinsel taciz suçuyla mahkemelerde yapılan 16 bin 667 yargılamadan sadece 5 bin 238 dosyada mahkumiyet kararı verildi, 3 bin 828 dosyada sanıklar beraat etti, 5 bin 320’sinde de hükmün açıklanması geri bırakıldı.

**

Hayatın her vehçesini saran şiddet düzeninin sonucu, sadece şiddet ve cinsel saldırının yaygınlaşması olmuyor. Kadınların örgütlenme alanları daraltılıyor ve yalnızlaştırılıyorlar. Örgütlülüğe yönelik saldırılar ve örgütsüzlüğün çeşitli biçimlerde kutsanması da kadınları yaşam alanlarını güvenli hale getirecek mekanizmaların inşası için yer almaları gereken örgütlü mücadelenin dışına itiyor.  Aile yılı politikalarıyla da bu sağlanmaya çalışılıyor.

Tüm bu koşullar çerçevesinde şiddete ve şiddeti üreten sisteme karşı yalnız bırakılan kadınlar bireyci mücadele biçimlerine daha çok sıkıştırılmak durumunda kalıyor. Şiddetin, tacizin yaygınlaştığı; mücadele araçlarının ve alanlarının daraldığı bir tabloda, buna karşı haklı öfkeyi nereye/nasıl yönlendirdiğimizi, taciz ve şiddetle nasıl mücadele edeceğimiz sorularını da bir mücadele hattı olarak tartışmak zorundayız. 

Özellikle sırtını ününe, nüfuzuna, ilişki ağlarına dayayan failler açısından yapılan bu ifşaların kısa süreli de olsa somut karşılıkları oluyor; iş sözleşmeleri askıya alınıyor ya da iptal ediliyor, sırtını dayadıkları ilişki ağları tehdit altına alınıyor. İfşa yöntemi, failleri görünür kılsa da uzun vadede kadınları yalnızlaştıran, tahrip eden bir yön de taşıyor. Çünkü ifşanın yükü çoğu zaman kadının omzuna bırakılıyor; adalet mekanizmasının işlemediği yerde kadınlar kendi hayatlarını ortaya koymak pahasına bu yükü taşıyorlar. Fail kimi zaman küçük sıyrıklarla kurtuluyor. Adalet mekanizmasının işlediği koşullarda bile faili ortaya çıkarmak yeterli olmuyor. Örneğin Ahmet Kural ceza almasına rağmen bir süre sonra devlet televizyonuna bağlı dijital platformdaki projelerde çalışıyor. Çünkü fail üreten fail işlemeye devam ediyor, onları var eden ve koruyan bir sistem var. 

Fotoğrafçıların ifşasıyla açığa çıkan bu tablo, aslında her sektörde farklı biçimlerde işleyen ama aynı kaynaktan beslenen bir eşitsizlik ve şiddet düzenine işaret ediyor Bir örnek verelim: Sendikalaştıkları için işten çıkarılan Digel Tekstil işçileri uzun bir süredir direnişte. TEKSİF Sendikası Digel’deki kadın işçilerin maruz kaldığı taciz ve baskı üzerine yakın zamanda bir rapor yayımladı. Raporu detaylı okumak isteyenler için ilgili haberi buradan okuyabilirler ancak rapor özetle şunu gösteriyor: Yüzde 85’i kadın işçiden oluşan bir fabrikada fazla mesai dayatması, sömürüyü yoğunlaştırma uygulamaları, izin yasakları kurulan taciz rejimi ile işletiliyor. A ustabaşı, B erkek yönetici kurulan taciz ve baskı rejiminde bir çark gibi işlev görüyor. Fail üreten bir sistemin bir prototipini sunuyor Digel: cezasızlık, faili ödüllendirme, kadın işçileri işsizlikle, adını çıkarmakla tehdit etme, yalnızlaştırıp birbirinden habersiz kılma… Burada tek başına sadece A yöneticiyi değil, A yöneticiye bu imkanı ve olanağı sunan hatta sömürü katmerlensin diye teşvik eden bu çarka çomak sokmadan bu iş yerindeki taciz rejimi aynen sürer. Fail üreten faili olan sistemi hedef almayan mücadele yarım kalır. Tekstil atölyelerinden üniversitelere, sanat alanlarından evin içine kadar her yerde kadınları güvencesizliğe, şiddete ve tacize mahkum eden ağ, bireysel ifşalarla sarsılmıyor. 

Bu doğrultuda bugüne kadar mücadelesiyle pek çok kazanım elde eden kadın hareketinin önüne koyacağı hedef de faillere işaret etmenin çok ötesinde şiddet ve tacizi engelleyecek mekanizmaların etkin çalışmasını sağlamak, bunu yaratan güvencesizlik koşullarını karşısına almak ve örgütlü bir mücadeleyi büyütmek olmalı. Ancak böyle adım attığımız her alanda güvenle var olabiliriz, adım attığımız her yerin kadınlar için güvenli hale gelmesini hedeflemek zorundayız. 

Elimizdeki tek gerçek güç örgütlülüğümüz ve dayanışmamız. Tacizci hocayı okuldan attırmak için de cinsel saldırıda bulunan bir şarkıcının yargılanıp ceza alması için de, tacize karşı kadınların yalnızlaşmaması için de örgütlü mücadelemiz en güvenli yerimiz. Bu uzun erimli bir mücadele. İlk önce bir yanındakini bir şey yapmaya ikna etmek ile başlayıp yan yana gelenler olarak bazen ısrarla ve sabırla iğneyle toprağı kazıp yolunu çizdiğimiz bazen ırmak olup o yoldan aktığımız bir mücadele. İhtiyaç duyduğumuz, yalnız bırakılmamızı, şiddet ortamını büyütmek üzere “aile yılı” adı altında haklarımıza yapılan saldırıları engellemeyi, şiddete karşı mekanizmaları kurmayı ya da işletmeyi de bu inatçı mücadele ile sağlayabiliriz. 

Tekrara fazla düşmemek üzere ifşa yöntemi tartışmalarına ilişkin daha önce yazılmış iki yazıyı da ilgilenenler için buraya bırakmak istiyorum: 
İfşa: Yöntem, muhteva, olanaklar ve sınırlar
Eşit, özgür güvenli bir yaşam için: Konuşmamız gereken şeyler var!

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
İfşa: Yöntem, muhteva, olanaklar ve sınırlar

İfşa; somut dayanışma ağları ve somut bir örgütlülük ile örülü bir araç olarak kullanılamadığında fa...

Sanat Fabirka'dan sektördeki taciz iddialarına dai...

"Şiddetsiz sanat alanlarının kurulması için tacize, mobbinge ve cezasızlık politikalarına karşı müca...

ODTÜ’de Cinsel Tacizi Önleme Birimi deneyimi: Etki...

ODTÜ’de aktif ve düzgün çalışan Cinsel Tacizi Önleme Birimleri, üniversitelerdeki kadınların ve LGBT...