Gebze’den kadın işçiler anlatıyor: Şiddete karşı mücadelenin bir merkezi de fabrikalar olmalı
Kadına yönelik şiddetin kendi yaşamlarına yansımasını konuştuğumuz üç metal işçisi kadın, hayatlarını bir yumak gibi sarmalayan baskıyı, şiddeti, güvensiz hissetme halini anlatı.

Kasım ayı boyunca bir araya geldiğimiz kadınlarla en önemli gündemimiz şiddetti. Aslında her daim konuştuğumuz bir mesele olsa da, 25 Kasım vesilesiyle şiddetin hayatlarımıza yansımasını daha özelinde konuşma fırsatı bulduk. Hem evde hem de çalışma yaşamında şiddetin her türlüsüyle karşılaşan kadın işçilerle de sohbetimizi sürdürdük bu süreçte. İstanbul Tuzla’daki ve Gebze’deki metal fabrikalarında çalışan metal işçisi kadınlarla hayatlarını bir yumak gibi sarmalayan baskıyı, şiddeti, güvensiz hissetme halini konuştuk. İşyerlerinde sendikalaşma mücadelesi veren, bu nedenle ismini veremediğimiz iki kadın işçi ve Chen Solar Baştemsilcisi Ayşe Sağlam bu yumağı çözmenin tek yolunun birlikte mücadele olduğunu söylerken, bu mücadelenin fabrikalarda erkek işçilerle birlikte ve en öncelikle eşitlik talebiyle başladığını dile getiriyor.


Birleşik Metal-İş Sendikasının örgütlü olduğu Chen Solar fabrikasında temsilci olan ve 2 yıldır burada çalışan Ayşe Sağlam, şiddetin sistem tarafından kadınları dizayn etme yöntemi olarak kullanıldığına işaret ediyor öncelikle. Kadınların buna başkaldırdığı, karşı çıktığı zaman ilk önce psikolojik, sonra da fiziksel şiddetle karşılaştığını söyleyen Ayşe, “Her türlü kısıtlamayı yaşıyoruz. Kız çocuğu bir yere gidemez, evini temizleyecek, annesine yardım edecek, akşam dışarıya kesinlikle çıkamaz, etek giyemez, elbise giyemez veya herhangi bir arkadaşı ile aktivite yapamaz. Çünkü kız çocukları bunları yaptığı zaman farklı bir gözle algılıyorlar. Kızlarını döverek dizginleyeceğini zanneden aile yapısına sahibiz. Kadınların ve kız çocuklarının hayatlarına müdahale eden gerici politikalar ailelere de etki ediyor. Bizler ‘Kadınsın evinde durmalısın, çalış işe git gel, ekmek paranı kazan ama kesinlikle başka bir hayatın olmasın’ baskılarıyla yetiştirildik” diyor.

‘KENDİMİ GÜVENDE HİSSETMİYORUM!’

İşe giderken yanında kendini koruyacak bir alet olmadan rahat hissetmediğini, “Müzik dinlerken acaba biri beni izliyor mu, yolda giderken bir erkek bana bir şey yapacak mı?” korkusu yaşadığını dile getiriyor Ayşe. Kadınların en çok da en yakındakilerinden şiddet gördüğüne dikkat çeken Ayşe, “Maalesef annemiz, babamız, ağabeylerimiz, akrabalarımız hepsinin genelinde şiddet var. Psikolojik şiddetle birlikte fiziksel şiddeti çok daha fazla yaşıyoruz. Ben şiddetle büyüdüm. Bu ailenin ve baskının içerisinden kendimi soyutluyorum ve başkaldırıyorum. Diyorum ki “Siz bana bunu yapamazsınız, çünkü benim bir hayatım var” diye devam ediyor.

‘ŞİDDETİN EN ÖNEMLİ FAKTÖRLERİNDEN BİRİ EKONOMİ’

Şiddetle mücadeleyi kendi yaşamında tecrübe ettiğini de ifade eden Ayşe sözlerini şöyle sürdürüyor: “Erkekler kadınları savunmasız ve duygusal görüyor. Herhangi bir karşılık veremeyeceğimizi düşünüyorlar. Kadınların toplumsal alanlarda da savunmasız olduğunu düşündükleri için kadınlara yönelik her alanda yaşanan şiddetten beslenerek ‘Kocasıyım yaparım’ diyen erkek çok fazla.”

Ekonomik krizle artan şiddetin bağını sorduğumuz Ayşe, bu soruya ise şu yanıtı veriyor: “En önemli faktörlerden biri ekonomi. Şu an iki kişi çalışsa da geçinmek çok zor. Aldığımız asgari ücret gelen zamlarla hiçbir şeye yetmiyor maalesef, zamlar karşısında asgari ücret eriyor ve geçinemiyoruz. İnsanlar ev alabilmek için büyük bir borcun altına giriyor. İşçiler olarak emeğimizin karşılığını almak istiyoruz ama alamıyoruz. Bizleri alt sınıf olarak görenler esas olarak üretimin, fabrikaların bizim sırtımızdan büyüdüğünü bilsinler. Biz patronların kârına kâr katıyoruz. Ama gün geçtikçe batıyoruz. Geçim sıkıntısı ile şiddet iç içe. Erkekler sanıyor ki bütün her şeyi kendileri düşünüyor, kadınlar hiçbir şeyi düşünmüyor, kadınlar borç ödemiyor, kadınlar sadece işe gidip geliyor. Sanki sadece yardım ediyormuş gibi düşünüp kadının emeğini de kendini de yetersiz görüyor. Bana göre en büyük sorun geçim. Birkaç ay önce evli bir çift geçinemediği için intihar etti.”

‘HAYATLARIMIZ İÇİN BİRLİK OLMALIYIZ’
Kadınların şiddetin karşısında ne yapması gerektiğini sorduğumuzda da “Kadınlar birlik olmalı, hiçbir şeyden korkmamalı, önce direnmemiz, sesimizi duyurmamız gerekiyor. Bir tarafta oturup beklemek, bir şey yapmadan değişeceğine inanmak değil, hepimizin birlik olup gerek fabrikalardan, gerek evlerden çıkarak sesimizi duyurmamız gerekir. Özellikle 25 Kasım, 8 Mart bizler için sesimizi duyurabileceğimiz en güzel günler. Hiçbir şeye inanmıyorum dememeli, bir kadının kendi hayatı ve özgürlüğü olduğunu bilmesi gerekir” cevabını veriyor. Chen Solar fabrikasında toplumsal cinsiyet konularına dair bilgilendirmeler olduğunu da sözlerine ekleyen Ayşe, “Hepimizin ortak isteği haklarımız için sesimizi duyurmak. Fabrikalarımızda duyuru yapıyoruz. Ben sadece özel günlerde değil her zaman birlik olunsun istiyorum. Çünkü bulunduğumuz her yerde evde, sokakta, işyerlerinde yaşam ve hak mücadelesi veriyoruz” diyor.
‘UYGULANMAYAN YASALAR, CEZASIZLIK ARTAN ŞİDDETE SEBEP’

Ayşe’den sonra kadın işçilerin yoğun olduğu başka bir metal fabrikasından bir kadın işçiyle konuşuyoruz. Türkiye’de şiddetin bu derece artmasının temel sebebinin iktidarın politikaları olduğunu söyleyen kadın işçi “Uygulanmayan yasalar, kadınların kazanımlarının geriye götürülmesi şiddeti artırıyor. Cezasızlık politikaları da şiddet uygulayan açısından ‘Bana bir şey olmaz’ güvencesini sağlıyor. İyi hal indirimleri, kadınların her gün haykırdığı ancak yıllardır kabul edilmeyen, görmezden gelinen talepleri şiddeti artırıyor. Bu iktidar politikaları ve bugünkü rejimle çok alakalı” diyor. Şiddeti tetikleyen en önemli faktörün ekonomik sıkıntılar olduğunu dile getiren kadın işçi, ekonomik sıkıntıların aile içi şiddetle birlikte toplumsal şiddeti de artırdığını söylüyor.

‘BAŞIMA BİR ŞEY GELİR Mİ DİYE DÜŞÜNMEK İSTEMİYORUM’

İşe gelip giderken sabah saatinde bile kendini güvende hissetmediğini belirten kadın işçi “Gebze’de binlerce işçinin sabah işe gittiğini ve sokakların dolu olduğunu bilmeme rağmen kalabalık sokağa çıkana kadar kendimi güvende hissetmiyorum. Gündüz ve gece sokak aydınlatmaları yeterli değil. Ben sokakta korkmadan, ‘Başıma bir şey gelir mi’ diye düşünmeden yürümek ve otobüse binmek istiyorum, sokakların aydınlatılması çok basit görünse de çok kolay uygulanabilir bir şey olsa da hâlâ yetersiz” diye konuşuyor.

‘KADIN İŞÇİLERİN BİRBİRİNE İLK ANLATTIĞI ŞEY ŞİDDET OLUYOR’
Şiddeti önlemenin, kadınların haklarını elde etmesinin ancak başka kadınlarla buluşmasıyla mümkün olabileceğine dikkat çeken kadın işçi, “Dışarıda kadınların buluşabildiği, örgütlenebildiği, her gün gördüğü insanlarla başlıyor şiddetin çözümü. Özellikle biz fabrikada da bunu önemsiyoruz. Kadınların birbirine yakınlaştıktan sonra açıldığı ilk mesele şiddet ve istismarlar, erkek arkadaştan, eşten, aileden gördüğü baskı oluyor” diyor.
İş yerinde yaşadığı eşitsizliğe dair ise şöyle devam ediyor: “Bizim fabrikada özellikle teknik işler gerektiren bölümlerin ustabaşı, takım lideri erkeklerden seçilirken daha ince işler, narin ellerin kullanıldığı işlerde kadın işçiler kadın ustalar kullanılıyor. Müdürlerin hitabet şekli kadın işçiler olunca ‘hayatım, güzelim’ şeklinde rahatsız edici oluyor. Arkamızdan da küfürlü konuşmalar duyuyoruz. Bu durum kadın işçilerin örgütlenmesi ile değişir ve bence bu durum sadece kadın işçilerle değil kadın, erkek işçilerin birlikte hareket etmesiyle değişir. Çalıştığımız yerde birlikteliğimizi sağlayarak örgütlü hareket etmeye çalışıyoruz. Fabrikadaki huzurun en başta sendikalaşarak değişeceğini biliyoruz.”

Fotoğraf: DHA

‘KRİZ VE EŞİTSİZLİK KADINLARI ŞİDDETE MAHKUM EDİYOR’

Başka bir metal işçisi kadın ise devletin kadına yönelik suçların faillerine ağırlaştırılmış cezalar vermediğini onun yerine İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çıkma kararı aldığını ve kadınların bu konuda sözleri görmezden geldiğini dile getiriyor. “Bu yüzden Başak Cengiz’i öldüren katil kendini savunurken ‘Kendini savunamayacağını bildiğim için bir kadını seçtim’ diyebiliyor” diyen kadın işçi, “Başımızdaki baskıcı iktidar hem kendi çıkarları için hem de yapısı gereği kadın düşmanı politikalar izliyor Kadınları korumayarak işçilerin ve emekçilerin sorunlarını görmezden gelerek grevleri yasaklıyor. Kadınları koruyan yasalar olmasına rağmen polis bunları uygulamak yerine gücünü kadınlara ve işçilere gösteriyor” diyor.

“Ben gece gündüz fark etmeden sokakta yürürken arkamı kollamaktan sıkıldım ve kendimi kötü hissediyorum. Ama bunu yapmak zorundayım. Toplu taşımaya bindiğimde herkese potansiyel tacizci gözüyle bakıyorum, çünkü bunları her gün yaşıyoruz. Bu da hiçbir şekilde güvende olmadığımızı gösteriyor. Kadınlar kendini güvende hissetmediği yerde birbirine güvenmeli. Bizleri koruyacak yasalar için mücadele etmeliyiz, İstanbul Sözleşmesi ve ILO 190 için mücadele etmeliyiz. Birbirimizi de koruyup kollamazsak bir kişi bir kişi daha eksilmeye devam edeceğiz. Birimizin başına bir şey geldiğinde ya da gelme ihtimali olduğunda haberdar olacak kadar örgütlenmeler olmalı. Şiddeti önleyecek yasalar için mücadele verirken diğer yandan da bir kişi daha eksilmemek için yöntemler bulmalıyız” diyen kadın işçi devam ediyor: “Kriz ve eşitsizlik kadınların şiddetten kaçamamasının çok büyük bir yerinde duruyor. Boşanmak isteyen ya da sığınmaevinde kalan kadınlara iş olanağı sağlanmadığı için tekrardan şiddet mağduru olduğu evlere dönüyor. Kriz arttıkça en çok işsiz kalanlar yine biz kadınlar oluyoruz. Kadının ekonomik güvencesi yoksa şiddetten kurtulamıyor. Kriz bahanesi ile kadınlara, sığınmaevlerine ayrılan bütçe en kolay kesilen bütçe” diyor.

FABRİKADA İKİNCİ SINIF İŞÇİ, HER YERDE ÇİFTE ŞİDDET

Çalıştığı fabrikadaki koşulları da anlatan kadın işçi “Benim çalıştığım fabrikada kadınlar da çalışıyor ama daha çok erkek işçi alınıyor. Biz çalışırken iki taraflı bir şey yaşıyoruz. Hem ağır çalışma koşullarımız var hem geçinemiyoruz. Bir de fabrikada teknik işten anlamaz, yönetmeyi bilemez, takım lideri olamaz ikinci sınıf işçi muamelesi görüyoruz. Bir işçi yükseltilip maaşı artacaksa öncelikle erkek işçilerden seçiliyor. Kadınlar olarak yaşadığımız da hakaret, ayrımcılık, aşağılama, sözlü taciz oluyor. Bunların karşısında hiçbir şey söylemememiz bekleniyor. Ustaların, erkek işçilerin, müdürlerin bize tavırları çok laubali olabiliyor. Kadın işçiler şiddet ile mücadelenin en önünde olmalı çünkü biz çifte şiddet görüyoruz. Şiddetin, krizin, eşitsizliğin, ezilmenin en ağır yükünü yaşayan kadınlar mücadelenin en önünde olmayı hak ediyoruz ve en ileriye taşıyabilecek olan bizleriz.”

Fotoğraf: Birleşik Metal-İş

İlgili haberler
AKP’nin şiddeti önleme bakanı: Toplum ahlakı ve vi...

25 Kasım’da iktidar sözcülerinin söylemleri, Müslüme’nin yaşadıkları, metrodaki bıçaklı saldırı… Sev...

Bursalı kadınlar: Umutsuzluğa karşı çare mücadele

Bursa’da 25 Kasım öncesi kadınlarla taleplerini konuştuk. Kadınlar umutsuzluğa karşı yan yana gelmen...

İş yerlerinde 25 Kasım açıklaması: Eşitlik mücadel...

25 Kasım dolayısıyla açıklama yapan emek ve meslek örgütleri şiddetin, yoksulluğun, işsizliğin, ayrı...