Depremin gölgesinde, ‘Hoş geldin Mert’
İskenderun’un emekçi mahallelerinden biri. Hasarlı bir ev, korkuyla geçen günler. Kenan, Fatma, çocukları Mehmet Ali, Zeynep ve 20 günlük Mert’in yaşam mücadelesine tanıklık ediyoruz.

17 Şubat 2023, depremin üzerinden 11 günü ve biz gönüllü arkadaşlar olarak Hatay İskenderun’da bir haftamızı geride bıraktık. Depremzedelerin ihtiyaçlarını temin ettiğimiz çadırımızdayız, tüm arkadaşlarımız çadırı boydan boya turlayarak harıl harıl istenilen ihtiyaçları sahiplerine vermek için uğraşıyor. Bu esnada isminin Kenan olduğunu öğrendiğimiz biri 20 günlük bebeği olduğunu ve onun için acil ihtiyaçlarını almak istediğini söyledi. İhtiyaçlar arasında mama da vardı, yenidoğan bebek için mama. Yanına gittim ve sordum hemen, öğrendim ki eşinin depremin ardından yaşadığı korkuyla sütü kesilmiş. Hemen hazırladık istediği her şeyi ve kabul ederse eşini ziyaret etmek istediğimizi söyledik. Şaşırdı ve tabii kabul etti. Yoksul bir mahallenin yoluna düştük. İskenderunlular bilir, tepelerdeki evler genelde yoksulların yaşadıkları yerlerdir ve pek yüzlerine bakılmaz buraların, hatırlanmaz buralardaki insanlar. Gittiğimiz yer Buluttepe. Kenan abilerin evi hasarlı bu sebeple giremiyorlar evlerine, aynı mahallede eşi Fatma’nın abisinin evine sığınmışlar. Daha doğrusu gündüzleri bu evde geceleriyse Sakarya Mahallesi’ndeki çadırlarda kalıyorlar.

Doğal afetlerin, krizlerin, savaşların yaşandığı o kritik anlarda sınıfsal farklar tüm gerçekliğiyle tam karşımızda durur. Evi yıkılan da enkaz altında en son yardım giden de enkazdan kurtulduktan sonra bile yaşamak için büyük çaba gösteren de yine işçiler, emekçiler olur…

Evler konuşur, gösterir. Yoksulluğun tanığı, hatta bizzat kendisi olan oldukça küçük, eski ve bakımsız bir eve tüm sıcaklıklarıyla konuk ettiler bizleri. Kenan abi, Fatma, çocukları Mehmet Ali, Zeynep ve tabii 20 günlük Mert. Buluttepe’de neredeyse yıkılan bina yok, evlerin bir kısmı hasarlı bu sebeple de buralara hiç yardım gitmemiş. Bu insanlar zaten “normal” şartlar altında yardıma muhtaç. Depremin getirmiş olduğu kısıtlılıklardan ötürü bu yardımları bir şekilde almak zorundalar. (İhtiyacı olmayanlar da yardımlardan faydalanıyor, ‘vallahi bu halk eğitilmez’ciler gelmeden söyleyelim ki Türkiye’nin yakıcı gerçeği bu ve halkın durumunu iyice anlayabilirlerse halk düşmanlığı noktasına savrulmamayı da başarabilirler.)

Fatma’nın panik atak hastası olması deprem korkusunu daha bir artırmış. Deprem olmadan 9 gün önce doğmuş Mert, emziriyormuş o zaman. Depremden sonra yaşadığı korkuyla sütü gelmez olmuş. Diğer çocuklarını emzirebildiğini ve mama kullanmadığını da ekliyor… Fatma tanıdığı diğer kadınlarda da benzer durumların olduğunu söylüyor. Depremde kadın olmanın bir diğer zorluğunu da görmüş oluyoruz bu vesileyle.

Sohbetimiz esnasında Kenan abi, AFAD’ın çadırına gittiğini ve burada verilen kıyafetlerin hiçbirinin giyilebilir olmadığını; şimdiye dek karşılaştığı en iyi dağıtım organizasyonu olarak bizim çadırın olduğunu söylüyor. “Keşke gidip görseniz o kıyafetleri, bebek kıyafetleri bile hep eski püskü, iç çamaşırları kullanılmış… Ben niye bunları çocuklarıma giydireyim ki?” diyor. Depremden etkilenen her aile için verilecek olan tutarın yeni bir hayat kurmayı geçelim, ev kiralamak için bile yetmeyeceğini konuşuyoruz. Peki şimdi ne yapacaksınız diye sorduğumda, İzmir’e akrabalarının yanına gitmek istediklerini ama ücretsiz olan otobüs biletlerinin hızla dolduğunu ve bir türlü bilet alamadıklarını söylüyorlar. “Depremden kurtulduk çok şükür ama bu gidişle depremin ardından hayatta kalamayacağız” diye ekliyor Kenan abi.

Eve girer girmez duvarda gözüme ilişen “Hoş Geldin Mert” yazısına bir kere daha bakıyorum, Mehmet Ali ile Zeynep kardeşleri Mert için çizmişler o resmi. Gülümsetiyor… Çocuklardan Mehmet Ali ilk konuşmamızda bize özel harekatçı olmak istediğini söylemişti. Nedenini sorunca da “Ülkemizi dışarıdaki tehditlerden korumak için” dedi. Biraz sohbetin ardından, başka meslek düşünmedin mi hiç diye sorunca, “Ne olayım ki?” dedi. “Bilmem, belki gazeteci olabilirsin, bak ben de haber yapıyorum” demiştim. Vedalaşırken “Unutma dediğimi” deyince, “Unutmam Sedef abla, gazeteci olacağım ben” diyerek bir kere daha gülümsetti bizi. Kenan abiyle yeniden haberleşmek üzere numaralaşarak ve dayanışmamızın her iki tarafı da mutlu ettiğini bilerek oradan ayrıldık.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Depremzede bir kadın: Ak Parti binasına gittik, ‘P...

Depremzedeler için misafirhaneye dönüştürülen Batıkent Pir Sultan Abdal Cemevine yerleşen depremzede...

Depremzede çocuklar için ‘Gökyüzü Çadırı’ Bakırköy...

Antep'teki depremzede çocuklar için Gökyüzü Çadırı kurmak üzere çağrı yapan Emek Partisi Bakırköy İl...

Depremzede Suriyeli aileye dayanışma ziyareti: Yar...

Ekmek ve Gül’e ulaşan bir mesaj ile Adana Ekmek ve Gül olarak Antakya’dan Adana’ya gelen Suriyeli de...