
Adalet Bakanlığı ve AKP’nin ortak çalışmasıyla hazırlanan infaz paketi geçtiğimiz hafta TBMM’ye sunuldu. Meclis'e sunulan pakette, “Covid izni” olarak bilinen ve 31 Temmuz 2023’ten önce cezası kesinleşmemiş hükümlülerin erken tahliyesini öngören düzenleme ile LGBTİ’ler ve kadınlara yönelik hak ihlali niteliğindeki maddeler yer almadı. İktidar temsilcilerinin açıklamaları ise daha kapsamlı bir infaz yasasının 2025 sonbaharında gündeme geleceğini gösteriyor.
Bu süreçte özellikle “Covid izni”nin kapsamının genişletileceği yönündeki tartışmalar dikkat çekmişti. Bazı medya kaynakları, kadınlara ve çocuklara yönelik suçlardan hüküm giymiş kişilerin de bu kapsamda erken tahliyeye dahil edilmesinin planlandığını öne sürmüştü.
İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi Üyesi Avukat Süreyya Kardelen Yarlı, infaz düzenlemesine ilişkin yürütülen genel tartışmalarda, infaz rejiminin sürelerini kısaltan, denetimli serbestlik uygulamalarını genişleten ve mükerrer suçlar yönünden şartlı salıverme olanaklarını artıran bir yapıya işaret ettiğini dile getirdi. Av. Yarlı, “Anayasa’nın ikinci maddesinde ifadesini bulan hukuk devleti ilkesi gereği, cezaların caydırıcılığı kadar infaz sürecinin adaleti ve mağdur hakları da gözetilmelidir. Ancak önerilen değişiklikler bu ilkenin gerisine düşme riskini taşımaktadır” dedi.
ÇOCUKLARIN GÜVENLİĞİ SİYASİ HESAPLARA FEDA EDİLEMEZ
Pandemi döneminde ve 2023 Temmuz’undaki infaz düzenlemeleriyle, kadınlara ve çocuklara yönelik suçlardan hüküm giymiş kişilerin açık cezaevine geçiş ya da denetimli serbestlik gibi uygulamalardan yararlandığı görülmüştü. Av. Süreyya Kardelen Yarlı, cinsel saldırı, çocuğun cinsel istismarı, reşit olmayanla ilişki, hürriyeti tahdit ve nitelikli kasten öldürme gibi ağır suçlardan mahkum olanlara sağlanabilecek erken tahliye ya da infaz indirimlerinin, yalnızca mağdurları değil tüm toplumun güvenlik algısını tehdit edeceğini belirtti.
Yarlı, özellikle çocuğa karşı işlenen cinsel suçların kamu düzenine ağır bir tehdit oluşturduğunu vurgulayarak, 7242 sayılı Kanun’la birlikte bazı cinsel suçların dolaylı yoldan infaz indirimi kapsamına girdiğini hatırlattı. “İyi hal” raporlarının yeterli denetime tabi tutulmaması ve psikososyal değerlendirmelerin yetersizliği sorunu büyüttüğünü söyledi.
Türkiye’nin Türkiye, Avrupa Konseyi'nin Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismarına Karşı Korunması Sözleşmesi’ne (Lanzarote Sözleşmesi) taraf olduğunu hatırlatan Av. Yarlı, “Bu sözleşme, yalnızca cezalandırmayı değil, mağdurun korunmasını ve faillerin etkili biçimde topluma kazandırılmasını da devlete yükümlülük olarak getirir. Aynı şekilde, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme (CRC) ile CEDAW da devletin bu suçlarla ilgili ‘maksimum özen yükümlülüğü’nü tanımlar. Bu yükümlülük, mağdura zarar verme potansiyeli olan bir failin erken tahliyesini engellemeyi kapsar. Ayrıca Anayasa’nın 17. maddesi, bireylerin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını güvence altına alır. Bu çerçevede çocukların cinsel istismardan korunması yalnızca ceza hukukunun değil, anayasal korumanın da bir parçasıdır” ifadelerini kullandı. Bu bağlamda çocuklara yönelik cinsel suçlardan mahkum olmuş kişilere infaz kolaylığının getirilmesinin iç hukuka ve uluslararası normlara aykırı olduğunu belirten Av. Yarlı, bu tür suçlarda cezaların “intikam” saikiyle değil, toplum güvenliğini temin amacıyla sürdürülmesi gerektiğini belirtti. “Çocukların güvenliği, cezaevlerinin doluluk oranından ya da siyasi pragmatizmden daha az önemli değildir” diyen Av. Yarlı, infaz düzenlemelerinde bu suçların kesinlikle kapsam dışında bırakılması gerektiğini vurguladı.
İNFAZ SİSTEMİ MAĞDURU KORUMUYOR
15 Nisan 2020 tarihli 7242 sayılı Kanun’la yapılan infaz düzenlemesiyle yaklaşık 90 bin hükümlü ve tutuklunun tahliye edildiğini ve bu süreçte çocuklara ve kadınlara yönelik şiddet, istismar, tehdit ve cinsel saldırı suçlarından hüküm giymiş kişilerin de salındığını hatırlatan Av. Yarlı, “Aynı yıl içerisinde kadın cinayetlerinde artış yaşandığı, tahliye edilen faillerin tekrar suç işlediği raporlarla ve vakalarla sabittir. Bu durum, yalnızca cezalandırma sistemini değil, mağdurun güvenliğini öncelemeyen infaz anlayışını da açıkça sorgulatmıştır” dedi.
İnfaz sisteminin niteliğine ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Av. Yarlı, Türkiye’deki infaz sisteminin cezalandırmaya dayalı olduğunu ve rehabilitasyon yönünün oldukça zayıf olduğunu vurguladı:
“Oysa cezanın amacı sadece cezalandırmak değil, suç işleyenin topluma kazandırılmasıdır. Bunun için:
Mahpuslara yönelik psikososyal destek programları yaygınlaştırılmalı, cezaevi sonrası topluma adaptasyon süreci desteklenmeli, Suçun tekrarını önlemeye yönelik bireyselleştirilmiş iyileştirme planları geliştirilmelidir.
Kadınlara ve çocuklara yönelik suçlar özelinde ise, bu faillerin salıverilme süreci mutlaka denetim altında tutulmalı, elektronik kelepçe ve uzaklaştırma gibi tedbirler eksiksiz uygulanmalı, mağdurla temasları mutlak olarak önlenmelidir.”
'ÇOCUĞUN BEYANI SİSTEMATİK OLARAK DEĞERSİZLEŞTİRİLİYOR'
Av. Yarlı, 2024’te açılan 38 bin 639 cinsel istismar dosyasının yüzde 35’inin daha yargıya taşınmadan kapatıldığını belirterek, bunun çocuğun beyanının sistematik biçimde değersizleştirildiğini gösterdiğini söyledi. Mahkumiyet oranının yalnızca yüzde 42,3 olmasını delil eksikliğinden çok, yargının cinsiyetçi ve fail odaklı tutumuna bağlayan Yarlı, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarının mağdura “yaşadığın şey sistem için önemli değil” mesajı verdiğini, fail açısından ise fiili cezasızlık doğurduğunu vurguladı.
En çarpıcı verinin ise “reşit olmayanla cinsel ilişki” suçunda açılan dosyaların yalnızca yüzde 3’ünün mahkemeye sevk edilmesi olduğunu belirten Yarlı, bu durumun TCK Madde 104’ün yargı uygulamalarıyla etkisizleştirildiğini ve çocukların rızasının hâlâ hukuken geçerli kabul edildiğini, bunun da çocuk koruma hukukuna aykırı olduğunu ifade etti.
İktidarın bir yandan çocuklara dönük suçlara ilişkin cezasızlığı örgütlemesi bir yandan da özellikle toplumda yankı bulan çocuk istismarı vakalarında daha sert cezaları tartışmasına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Av. Yarlı, “İktidar cephesinden zaman zaman 'idam', 'hadım' gibi anayasaya, insan haklarına ve modern ceza hukukunun ilkelerine aykırı cezalandırma biçimlerinin gündeme getirilmesi, popülist ve anlık toplumsal tepkileri yatıştırma amacı taşımaktadır. Ancak ceza politikası; anlık duygularla değil, sistematik, tutarlı ve önleyici bir yaklaşımla yürütülmelidir. Yargı Paketi gibi düzenlemelerde, çocuklara yönelik cinsel suçların artan cezalarla önleneceği ifade edilse de pratikte faillerin etkin kovuşturulmadığı, cezasızlıkla ödüllendirildiği ve mağdurun yeterince korunmadığı görülmektedir. Bu çelişki, yargıya olan güveni zedeler” dedi.
İSTİSMARIN ÖNLENMESİ İÇİN NE YAPILMALI?
Çocuk istismarının önlenmesinin yalnızca cezaların artırılması ile gerçekleşemeyeceğini, çok yönlü bir koruma sisteminin hayata geçirilmesi gerektiğini vurgulayan Av. Yarlı, alınması gereken önlemleri şöyle sıraladı:
◾“Zorunlu ihbar yükümlüsü kamu görevlilerinin kimlikleri gizli tutulmalı: TCK m.279 kapsamındaki sağlık ve eğitim çalışanlarının ihbar sonrası kimlik bilgilerinin dosyaya açık şekilde yansıması, bu kişileri hedef haline getiriyor. CMK’ya eklenecek özel düzenlemeyle bu kişilerin kimlik bilgileri gizli tutulmalı, korunmaları güvence altına alınmalıdır.
◾Çocuk İzlem Merkezlerinin (ÇİM) sayısı, niteliği ve personeli artırılmalı: Türkiye'de halen birçok ilde ÇİM bulunmamakta; mevcut merkezlerde ise uzman sayısı yetersiz, fiziki koşullar çocuğa uygun değil. Her ilde en az bir ÇİM kurulmalı, merkezler çocuk dostu standartlara kavuşturulmalı ve multidisipliner kadrolar (psikolog, sosyal hizmet uzmanı, hukukçu, sağlık personeli) güçlendirilmelidir. Ayrıca vaka başına düşen uzman sayısı azaltılmalı, her çocuğa özgü takip sağlanmalıdır.
◾Kurumlar arası 'Risk Bildirim Ağı' oluşturulmalı: Çocukla temas eden okul, hastane, kolluk gibi kurumlar arasındaki bilgi paylaşımı dijitalleştirilmeli. Parçalı bilgi zincirinin kayıplara yol açmasının önüne geçilmeli. Örneğin, aynı çocuk hakkında üç farklı kurumda şüpheli kayıt varsa sistem uyarı vermeli.
◾MEB müfredatına 'bedensel haklar ve güvenli temas' eğitimi konulmalı: Çocukların sınır koyma hakkını öğrenmeleri, istismarı tanıyıp anlatabilmeleri için yaşa uygun, bilimsel ve pedagojik içerikli dersler zorunlu hale getirilmelidir.
◾Yüzeysel kamu spotları yerine derinlikli kampanyalar başlatılmalı: Gerçek hayat hikayelerinden uyarlanan, suçun utanılacak kısmını mağdura değil faile yükleyen, toplumsal farkındalık oluşturacak medya kampanyaları yapılmalı.
◾Sadece bu vakalara özel KADES gibi ayrı bir resmi akıllı telefon uygulaması yapılmalı ve yine sadece bu vakalara özel devlet tarafından mağdurların güvenliğini ve gizliliğini esas alacak bir ihbar hattı oluşturulmalıdır aynı 183 ihbar hattı gibi.”
Av. Yarlı, istismarın sadece bir hukuk meselesi olmadığını ifade ederek, “Bu, aynı zamanda bir sağlık, eğitim ve sosyal hizmet meselesidir. Önlem alınmadığı her gün, faile değil çocuğa bedel ödettiriyoruz” ifadelerini kullandı.
Fotoğraf: Sora Shimazaki/Pexels
İlgili haberler
İnfaz sisteminde değişiklik planları kadınlar için...
Son yıllarda çıkarılan infaz düzenlemeleriyle, şiddet failleri cezalarının önemli bir kısmını çekmed...
İnfaz düzenlemesi tartışmalarına tepki: İfade özgü...
İzmir Barosu'ndan Zöhre Dalkıran denetimli serbestlikle ilgili yapılmak istenen değişikliğin ifade ö...
'İnfaz düzenlemesi yarayı derinleştirir'
Hukukçular, iktidarın çocuk ve kadınlara şiddete tepkileri yatıştırmak üzere öne sürdüğü infaz düzen...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.