6 Şubat 2023 günü ülkenin neredeyse yarısı enkaz altında kaldı. İki çok büyük deprem 10 ili kapsayan bir yıkıma neden olurken, bu yıkımın nedenleri, engellenebilecekken neden önlem alınmadığı gibi sorular bütün bir ülkenin isyanına dönüştü.
Deprem bölgesi olduğu bilinen bir ülkede kontrolsüzce yapılan binalar ve binaların altında kalan koca bir ülke...
Depremin ilk anından itibaren çok geniş bir bölgeyi etkilediği ve çok ağır sonuçları olacağı belli olan bu felakette, Cumhurbaşkanın ilk sözlerinden biri “Bunlar kader planında olan şeyler” demek oldu. Deprem bölgesi olan bir ülkede plansız şehircilik, inşaat şirketleri ve müteahhitlerin servetine servet katan yapılaşma anlayışı on binlerce insanın canını aldı.
Günlerdir bölgedeki her bir gelişmeyi anbean yaşayan, izleyen, bir şeyler yapmak için çırpınan ülke halklarının gördüğü, yaşadığı, hissettiği şey özetle şu; göz göre göre ölüyoruz, öldürülüyoruz. Öldürüldükten sonra, enkaz altında kaldıktan sonra da kurtarmak için seferber olan bir devlet yok.
Plan yapma yeteneği kalmamış, organize olamayan, 15 milyon insanı “kader planı” dedikleri şeyle baş başa bırakmış bir devlet var karşımızda. O nedenle enkaz başında sevdiklerine çıplak elleriyle ulaşmaya çalışanların çığlıklarını asla ama asla unutmayacağız. “Nerede bu devlet?” deprem döneminin temel sorusu olarak orta yerde duruyor ve durmaya devam edecek.
Daha ilk andan itibaren tepki gösterenlere hakaret ederek o tepkiyi bastırmaya yöneldi ülkeyi yönetenler. Üzüntü ifade etmek, insanlara sarılmak, gerekirse enkazları birlikte kaldırmaya çalışmak, gece sabaha kadar o soğukta dışarıda bölge halkıyla beklemek AKP iktidarının yapacağı şeyler değildi elbet. Bir kez daha gördük. En basit, insani değerlere dair sorgulamalar yaptık.
“Kader planı” açıklamasından sonra İktidarın ilk yaptığı, bölgeye zamanında ve organize müdahale edilmemeyi eleştiren herkese “şerefsiz” demek ve OHAL ilan etmek oldu. Ne yapabiliriz diye çırpınmak, müdahaleyi etkin ve etkili planlamak için herkesin ve her şeyin desteğini almak yerine yapılan ve tercih edilen bu oldu.
OHAL ilanının sebebi ise yağma olaylarına engel olmak ve depremi siyasi malzeme olarak kullanmak isteyen kötü niyetli davranışları engellemek olarak açıklandı. Düşünün ki ilk aklına gelen OHAL yönetimi kurmak olan iktidar “siyasi bir mesele yok asrın en büyük faciasını yaşıyoruz” deyip, Twitter’ı engelledi, depremle ilgili sosyal medya paylaşımı yapanları gözaltına alın diye savcılara talimat verdi ve hatta gözaltına alınmalarını sağladı. Yaptıkları binalar yıkılan müteahhitlerden önce sosyal medya paylaşımı yapıp iktidarı eleştirenler için harekete geçti savcılar aldıkları talimatla.
TEK ADAM YÖNETİMİ ENKAZ ALTINDA KALDI
Siyasi bir durum yok diyorlar, yaralarımızı saralım, kenetlenelim, devletimize güvenelim diyorlar. Hemen yeniden inşaatları yapacağız, şu kadar para vereceğiz, gelen yardımları buralarda kullanacağız merak etmeyin diyorlar.
Oysa ki yaşadığımız her şey siyasi. Binaların bu şekilde yapılabiliyor olmasından, arama kurtarma faaliyetlerinin yürütülmemesine, enkaz başında bekleyen çaresizliğe karşı hakaret edilmesine, insanların sosyal medya üzerinden haberleşmesine rağmen Twitter’ın engellenmesine kadar her şey tamamen siyasi.
Tek adam yönetimi enkaz altında kaldı. Milyonlarca insanı da enkaz altında bırakabilecek kadar bir felaketin aslında bu yönetim tarzının kendisi olduğunu gördük, yaşadık ve yaşıyoruz. Devletin işleyen kurumlarının olmadığını, liyakat olmaksızın yapılan devlet görevlendirmelerinin ne kadar hayati olduğunu yaşıyoruz. Günlerce deprem bölgelerine gitmeyen bir devlet için başka bir tanımlama yapmak mümkün mü?
Gönüllülerin, siyasi partilerin, Baroların, sendikaların, kadın örgütlerinin, kadın derneklerinin, demokratik kitle örgütlerinin devletten daha önce organize olduğu gerçeği karşımızda apaçık dururken siyaset yapan kötü niyetli kişilerin kim ve kimler olduğu da ortada aslında.
Bir devleti tek bir adamın insafına bırakırsanız neler olabileceğini hiç hak etmediğimiz biçimde yaşıyoruz. Depremin ilk anından bu yana tek adamın yaptığı açıklamaların hiçbirinde sorumluların yargılanacağına ilişkin bir cümle yok öte yandan. Şehirlerde böyle binalar nasıl yapılır, buna kim izin vermiş bir daha asla böyle bir şey olmayacak, bilim ne diyorsa onu yapacağız, ranta göre planlamayacağız diyen bir açıklama yok.
Sahi bu binalar nasıl yapıldı. Kimler yaptı, nasıl izin alabildiler, imar afları ile çürük binalarda insanların oturmasını kimler sağladı. Belediyelerin, ilgili Bakanlıkların sorumlulukları! Bütün ülkeyi inşaat şantiyesine çeviren, her yere ama her yere devasa binalar dikilmesini bir devlet politikası olarak uygulayan, inşaat zenginleri yaratan ve buradan mali varlığını oluşturan bu iktidar nasıl devlete güvenin biz yanınızdayız diyebilir ki. Bu nedenlerle işte her şey ama her şey siyasi.
OHAL bu toplam gerçek üzerinden sığındıkları bir baskı aracı olarak ellerinin altında dursun istiyorlar. Yoksa yağmanın engellenmesi için OHAL’e ihtiyaç olmadığı açık. Kaldı ki şehirlerde can kurtarma derdi esas olduğundan yağma gibi acil bir sorun henüz gündeme girmiş de değil. Enkaz altında kalan tek adam yönetimini korumak için OHAL ilan edildiği açık ve işte bunun da iktidarın yaptığı en temel siyasi hareket olduğunu söylemek gerekir. Her biçimde ve her koşulda iktidarını korumaya çalışan bir AKP...
Ülkenin yarısının yıkılmasına neden olmuş iktidar, ülke halklarını değil kendisini bu enkazdan kurtarmaya çalışıyor. Ama nafile bu çabalar. Gördüklerimiz, yaşadıklarımız hiçbir şeyle karşılaştırılacak gibi değil. Dahası unutulacak gibi de değil. “Nerede bu devlet?” sesi ülkenin her yerinde çınlıyor ve giderek yayılıyor.
HER BİRİMİZ EL ATIP BİRLİKTE KALDIRALIM BU ENKAZI
Ama tüm bunlara birlikte bir ülke istisnasız her bir noktasından muazzam bir dayanışma örüyor. “Artık yardım göndermeyin çok var” duyurularının geleceği kadar çok yardım topladı ülke halkları. Gönüllüler akın akın gidip en azından enkaz başında birlikte bekleyelim diyorlar. Herkes bulunduğu yerden bir şeyler yapma yapabilme derdinde.
Kadınlar, kadın örgütleri, emekçilerin yoksul mahallerinde kurduğu kadın dernekleri kız kardeşleri için neler yapabileceğini planlıyor sürekli. Kadınların ihtiyaçları belirleniyor, ped, hijyen malzemesi kampanyaları örgütleniyor.
Bu dayanışma ayakta kalmamızı, yola devam etmemizi sağlayan şey. Bir kez daha gördük ki bizi öldüren bir iktidar bu.
Yıkılan şehirleri, harabe haline gelmiş bölgeyi yeniden ayağa kaldıracak olan bu iktidar değil, bu tek adam yönetimi değil. Depremin ilk gününden bu yana söyledikleri her söz, yaptıkları ve aslında yapmadıkları bunu açıkça gösteriyor.
İstisnasız hepimizin üstüne çökmüş bu enkazı, oluşturduğumuz dayanışmayı daha da büyütüp, geliştirip bir daha binaların üstümüze çökmeyeceği bir düzen kuracak biçimde kaldıracağız, kaldırmak zorundayız. O yüzden her birimiz bir yandan el atalım ve kaldıralım şu enkazı.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Biz bunları şimdi konuşalım kız kardeşim!
Bize ‘Şimdi sırası değil’ diyenler o kabiliyete sahip olmayabilir ama biz kadınlar aynı anda pek çok...
Biz bugün ne yaşadık?
‘Son yirmi yıl içerisinde adım adım yürütülen tüm politikalar halkın üzerine çökerken her fay hattın...
#DepremdeKadınlar’ın sesini yükseltiyoruz!
‘Ekmek ve Gül olarak afet dışındaki kız kardeşlerimizin elini afet bölgesindeki kız kardeşlerimize u...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.