Biz bunları şimdi konuşalım kız kardeşim!
Bize ‘Şimdi sırası değil’ diyenler o kabiliyete sahip olmayabilir ama biz kadınlar aynı anda pek çok şeyi başarabiliriz. Çünkü kanallarındaki Türkiye ile gerçeğin farkını en iyi biz biliriz.

Televizyon kanallarında başka bir Türkiye, sosyal medyaya yansıyan başka bir Türkiye var sanki.

Televizyon kanallarındaki Türkiye çok “talihsiz.” Yaşadığımız şeyin adı da konmuş: “Asrın felaketi!” Maraş’ta çadır kentinde bir kadını almış karşısına “Kader planında ne varsa onu yaşıyoruz” diyen Cumhurbaşkanı eko yapıyor sanki tüm kanallarda.

Kanallarda bir enkazın başında onlarca görevli görülüyor, “Devlet bütün olanaklarıyla sahada!” pozu veriliyor. Kurtulan canlara yakın çekimler yapılıyor. Sanki kendi canımız kurtulmuşçasına seviniyoruz. Ama kameralar açıyı genişletince o tek bir enkazın etrafında onlarca ıpıssız yıkıntı… Başında molozlara kulak kabartıp sevdiklerinden bir ses duymayı umut eden ahali dışında kimse yok. Halkın yaşadığı Türkiye orada, o geniş açıdan girebiliyor televizyon kanallarına. İşte o zaman anlıyoruz: Kurtulanlar bize umut olsun diye değil, kurtarılmayanlar sayı olsun diye gösteriliyor!

Televizyondaki Türkiye’de “Sadece bu iktidar değil, kim olsa bunun altından kalkamazdı” kabilinden organik uzmanlıklar yapılıyor. AFAD’ın belediyeler ya da demokratik kitle örgütleri üzerinden yollanan yardımlara el koyduğu, insanların buna isyan ettiği gerçek Türkiye kamera arkasında, devletin büyük fedakarlıkları anlatılıyor.

‘YAYINLAYACAKSAN KONUŞAYIM’

Sonra acıklı hikayesini anlatsın diye mikrofon uzatılıyor yurttaşlara. Beklenilen acı hikayesini değil de öfkesini patlatıveriyor: “Devlet yok! Ekmek yok! Su yok! Arama kurtarma yok!” Hemen uzaklaşıyor mikrofon, bir diğerine doğru… Orada da öfke: “Deprem vergileri nerde?!” Birden sesi kısılıveriyor mikrofonunun. Mikrofon her şeyden zavallı, oradan oraya işten atılmadan haber yapmaya çalışıyor. Yurttaşlar mikrofonla müzakere ediyor: “Yayınlayacaksan konuşayım…” Mikrofon susuyor.

Ama susturmalar bunlarla sınırlı değil! “Şimdi sırası değil”ler var bir de, “Önce yaraları sarmalı.” Bir tarafın “talihsizlik” dediğine öbür taraf “liyakatsizlik” diyecek belli ki. “Beceremediler, organize olamadılar, devlet yönetmeyi bilmiyorlar” diyecek.

“Depreme dayanıklı” tabelasının orta yerinde durduğu bir enkazın önünde çekim yapıyor kameralar! Daha teslim dahi edilmeden yıkılmış! Bir yıllık, birkaç aylık binalar yıkılmış! İhaleler peşkeş çekilen şirketlerin toplu konutları toplu mezara dönmüş! 10 yıl önce depreme dayanıksız diye rapor verilmiş hastane yıkılmış! Göl yatağı kurutulmuş, tarım arazisine havalimanı yapılmış, duble yol döşenmiş, tüm bunlar göçmüş insanlara yardım ulaşmıyor. Bunlar tam olarak şimdi, şu an yaşanıyor! İnşaat rantını, ihale yolsuzluklarını konuşmayalım, şimdi sırası değil, öyle mi?!

Deprem bölgesinde enkaz altında can pazarı sürerken, insanlar çoluğunun çocuğunun canının derdine düşmüşken… O altında kalınan betonları rant için dikmek üzere kullanılan vinç, kepçe, jeneratörler can için kullanılmazken. Biz “Bu üretim araçları kimin? Kim için var?” konuşmayalım, zamanı değil, öyle mi?!

KAR HIRSINDAN GÖZLERİ DÖNMÜŞ

En başında sahaya salınsa kim bilir kaç canı kurtaracak olan maden işçilerini şirketler sahaya salmamış, salınana devlet engel olmuş. Deprem bölgesinde, Antep’te tekstil fabrikaları evleri yıkılmış işçileri, yahu hamile kadını üretime çağırmış! Biz bu gözü dönmüş kâr hırsını konuşmayalım, öyle mi?!

“Asrın felaketi” yaşanırken Borsa İstanbul derhal kapatılmamış, insanlar hisselerine sahip çıkamamış, şirketler büyük vurgun yapmış, biz finans kapitali sonra konuşalım, öyle mi?

Deprem bölgesinde kadınların enkazların arasından “Ailem aç kalacak” diye riskli binalara girip kap kacak, erzak alıp çıkıyor. Koskoca devletin gıda yetiştiremediği aileyi doyurma derdi can pahasına devam ediyor. Tuvaleti gelmesin diye yemek yemiyor, su içmiyor. Günde sadece bir kere, o da gece gitmeye çalışıyor. İdrar yolu enfeksiyonu, vajinal enfeksiyon yaşıyor! AFAD’ın ihtiyaç listesinde dahi yer almayan hijyenik ped, tampon almak için yarı göçük binalarda ped arıyor. “Senin ailen yok, çadır veremeyiz,” diye tek başına yaşayan kadına çadır vermiyor! Biz bu cinsiyetçiliği sonra konuşalım, bugün yeri değil, öyle mi?!

TAM ŞİMDİ SIRASI!

Depremden etkilenmeyen illerde en önde kadınlar, emekçi ve yoksul kadınlar koşmuş yardım toplamaya. Kadın derneklerinden, Ekmek ve Gül gruplarından görüyoruz. Eşi benzeri görülmemiş bir dayanışma hakim. Bebek bezi paketinin, adet pedi paketinin yarısını gönderiyor kadınlar. Ama ihtiyaç devasa! Daha depremden bir gün önce ped fiyatlarının ne kadar arttığını, bez fiyatlarına yetişemediğimizi, mama alıp bebeğimize veremediğimiz Türkiye’de yaşıyoruz hala. Bir yandan bu dayanışmayı örerken öte yandan desteklerin sürekliliğini sağlamamız gerekiyor; gönderdiğimiz bir kamyon ancak bir iki günlük ihtiyacı karşılıyor. Sen, ben, biz paketimizin yarısını paylaşırken,

Pandemi vurgun yapan hijyen ürünleri firmalarını;

Kârına kâr katan ped, tampon, kişisel bakım ürünleri firmalarını;

#DepremdeKadınlar’ın en büyük ihtiyacı olan mobil tuvaletleri yapabilecek kapasiteye sahip, 20 dakikada bir konteyner üretme hızıyla övünen konteyner firmalarını;

Yeri geldiğinde hemşerici, yeri geldiğinde ihracat rekortmeni, depreme geldiğinde, çadır, mont, kazak istendiğinde sus pus tekstil firmalarını konuşmayalım, şimdi sırası değil, öyle mi?!

Bize “Şimdi sırası değil” diyenler o kabiliyete sahip olmayabilir ama biz kadınlar aynı anda pek çok şeyi başarabiliriz. Bir elimizle yardım kolilerine ped, kolonya, dezenfektan, ıslak mendil doldururken, kendi aramızda bunları konuşabilir, o kolilere doldurduğumuz hijyen ürünlerini satan firmalara “Depolardaki stoklarını #DepremdeKadınlar’a bilabedel gönder” çağrısı yaptığımız kampanyalar örgütleyebiliriz. Bir yandan dua eder ya da öfkemizi söylenirken, öbür yandan belediyelere gidip “Elinizdeki seyyar tuvaletleri #DepremdeKadınlar’a yollayın” talebinde bulunabiliriz. İşyerlerimizde, sendikalarımızla birlikte ya da yanı başımızdaki iş arkadaşlarımızla, “Şimdi patron kârı için değil #DepremdeKadınlar için üretme zamanı” diyebiliriz.

Neden biliyor musunuz “Şimdi sırası değil”ci beyler?!

Çünkü Televizyon kanallarındaki Türkiye ile gerçek Türkiye arasındaki farkı en iyi biz kadınlar biliriz!

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Depremzede kadının barınma ve ısınma hakkına ‘aile...

Diyarbakır’da tek başına yaşayan bir kadın öğretmen başını sokacak bir çadır aradığında yetkililerce...

Adıyaman'dan notlar: ‘Gece olmasını istemiyorum. k...

Şehir merkezi adeta bombalanmış gibi. Cemevi sivil halkın desteğiyle yardım merkezi olarak kullanılı...

Bakanlık: Hastanelerde refakatçisi olmayan 175 çoc...

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, enkaz altından çıkarılmış ve refakatçisi olmayan hastanede tedav...