17 yaşında Afganistalı Zahra Hosseini, Karaman Organize Sanayi Bölgesi’nde çalışırken iş cinayetinde hayatını kaybetti. Geçen yıl 71 çocuk işçi, iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Bu yıl henüz tamamlanmadan ölen çocuk işçi sayısı 91’e ulaştı. Sermayenin ucuz iş gücü talebi, devletin MESEM’ler yoluyla çocuk işçiliği meşrulaştırdığı ve sermayeye alan hazırladığı bu dönemde ucuzun en ucuzu patronlar için daha cazip hale geliyor.
Zahra’nın hikayesi bu yüzden daha acı, ama acı olmanın yanı sıra bu acının önümüzdeki süreçte çok hızla sirayet edebileceği bir gerçeği de ortaya koyuyor.
Kaçak madende çalışan ve patronlar tarafından yakılarak öldürülen Afganistanlı İşçi Muhammed Nurtani’yi artık bilmeyen yoktur. Patronlar ceza almadı, hafızalarda kalan Muhammed Nurtani’nin eski vesikalık fotoğrafı ve düzenin ortaya çıkardığı vahşileşen sömürü tablosu vardı.
Bu olayın üzerinden 2 yıl geçti. Bu iki yılda değişen iki temel meselenin altını çizmek gerekir. Birincisi, Türkiye’de devletin yaygınlaştırdığı ve uyguladığı ‘geri gönderme’ politikaları sadece patronların cebini besledi. Şöyle ki, devlet insan haklarına aykırı düzenlemelerle, mobil göç noktaları oluşturdu. Adeta bir mülteci avı süreci başlattı. Bunun iki görünümü varsa birincisi geri gönderme merkezleri (GGM) ve buralarda ayyuka çıkmış işkence ve şiddet. İkincisi, mülteciler için geri gönderme ve GGM korkusunun had safhaya ulaşması, göçmenlerin sokaklardan çekilmesi ama iş yerlerinde ucuz iş gücü olarak çalışmaya devam etmesiydi. Bugün Türkiye’de sermayenin en çok ihtiyacı olan ucuz iş gücü ve bunun önemli parçası olan mülteci emeği vazgeçilmezdi. Bu süreç önceden de mülteciler için güvencesiz ve acımasız olan iş yerlerini, kışkırtılan toplumsal nefret ve devletin düzenlemeleriyle daha da serkeş, vahşi hale dönüştürdü. Bu tabloda devlet, Zafer Partisi gibi ırkçılığı kışkırtan muhalefet partilerinin payı büyüktür.
İkinci değişkenlik gösteren mesele özellikle iki yılda dünyada değişen ekonomik- politik tablo. Afganistan’da Taliban’ın tekrar yönetimi ele geçirmesi ve batı emperyalizminin yarattığı hayali balonun patlaması sonucu, Afganistan’da özellikle kadınlar ve kız çocukları derin yoksulluk ve baskıyla baş başa kaldı.
Suriye’de ise geçtiğimiz yıl ABD destekli HTŞ’nin yönetimi ele geçirmesiyle kadınlar ve çocuklar için istikrar ve güvenliğin kırıntısının bile olmadığı ortada. Okul yok, hastane yok, kamusal binalar yıkık. Ancak Suriye’deki koşullar patronlar için muazzam kâr oranları anlamına geliyor. MÜSİAD ve tekstil patronları, ‘Daha ne kadar ucuz olabilir?’ sorusunun peşinden üretimlerini Suriye’ye kaydırmak istiyor. Bunu özellikle kadın işçiler üzerinden planladığını da defalarca dile getiriyor. Ancak Suriye’de henüz çalışma kampları oluşturulmamışken ve Afganistan’da koşullar ortadayken Türkiye’de ucuz sömürünün yolu tıkanmış değil. Memlekete geri gönderilmiş veya dönmüş erkekler, kadınları ve çocukları daha güvenliği gördüğü için Türkiye’de bırakıyor. Ekonomik darboğaz geçtiğimiz yıllara nazaran daha çok mülteci kadın ve kız çocuğunun iş yerlerinde çalışmaya başlamasına neden oluyor.
Daha önce Ekmek ve Gül köşesinde yazdık, bir mülteci kadın işçi servis hostesliği yaparken bayılıyor, saatlerce müdahale yapılmıyor, hastaneye götürülmüyor ve ölümden son anda dönmesine rağmen yarın o iş yerine dönüyor. Çünkü denklem basit: Yaşamak için o işe ihtiyacı var. Diğeri kayıtsız ve güvencesiz devletin kurumunun hemen karşısında olduğu binada patlamada ölüyor, ötekisinin bedeni, benliği Dark Web üzerinden satışa çıkarılıyor, diğeri henüz 17 yaşında çalışırken hayatını kaybediyor.
Zahra’ya ait tek bir vesikalık fotoğrafımız bile yok. Yakını ile yaptığımız sohbette şöyle bir cümle duydum: Afganistanlı olduğumuz için kız çocuklarının fotoğrafı genelde olmuyor.
Emperyalizmin en vahşileştiği dönemlerden birinden geçiyoruz, kapitalist devletlerin buna uygun konumlanması ise yaş, cinsiyet, ırk tanımadan insanlık onurunu, yaşam hakkını hiç ediyor... Nefreti kendi içimizde değil bu tabloyu yaratanlara doğru yönelttiğimizde değişimin başlayacağını göreceğiz.
Fotoğraf: Halep yakınlarında ölü çocuğunun yanında diz çökmüş bir anne- Fotoğraf 1915-20'e ait
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN






















