Metal iş kolunda sendikaların örgütlü olduğu fabrikalarda çalışan Nehir ve Ayşe’nin anlattıkları, işçinin sağlığı düşünmeden yaratılan çalışma koşullarının nasıl iş kazalarını oluşturduğuna dair geniş bir çerçeve çizdi. Bahsettikleri her işçinin vücudunda istisnasız bulunan kesikler ve morluklar işin kendisi, kabul edilmiş bir varlığı haline gelirken işçilerin neden bu yaşadıkları iş kazalarını bildirmediklerine bir bakalım şimdi de…
İdeal bir durumda iş kazalarının bildirilmesi, ramak kala olaylarının bildirilmesi benzer durumların tekrar yaşanmasın diye önlem alınmasını sağlar. Ancak gerçeklikte o iş pek öyle olmuyor, oklar yine işçiye dönüyor: “İş kazalarında normalde ne olur? İşin kaynağında yok edebiliyorsan kaynağında yok edersin, yok edemiyorsan ikame edersin, ikame edemiyorsan daha kısıtlı bir alana alırsın, bunu da yapamıyorsan kişisel koruyucu donanım kullanırsın. Ama bizim fabrikamızda bu ters işliyor. Çünkü diğeri daha maliyetli ve uzun süreçler olduğu için ilk düşünülen işçinin hatası olup olmadığı oluyor. Her zaman bir iş kazası olduğunda şu sorulur: Uykusuz muydun, stresli miydin, neden oldu? Atıyorum hattı durdursaydın, koşmasaydın… Ama amir baskısı hattı durdurmaya izin vermiyor. Çünkü insanlar tuvalete gitmek için bile koşa koşa çalışıyor.”
‘GEÇMİŞ OLSUN’ BİLE DEMEDİLER
Çalışırken insan yerine konmayan işçilerin kaza geçirdiklerinde de insan yerine konmadığını, amirlerin sadece fabrikadan çıkacak tutanağı düşündüğünü, “başlarını ağrıttıkları için” işçiye kızdıklarını görüyoruz. Nehir’in fabrikası da bunun bir örneklerinden: “Geçen yaşadığımız iş kazasında arkadaşımıza çok yüklendiler. Geçmiş olsun bile demediler. Haber vermemiz gerekir mi? Elbette gerekir sonuçta bu iş kazalarını bilip önlem almaları gerekir. Ama dertleri bir iş kazası yaşanmaması veya benim başıma bir şey gelmemesi değil. Dertleri o tutanağın tutulması ve fabrikanın bunun üzerinden yükümlülüğü olması. Yoksa seni dert eden bir amir, grup lideri sana ‘geçmiş olsun’ der önce. Kafanı vurursun hafif kanar ya onlar için revire gitmiyorum. Yarılırsa mecbur. Parmak kesiği olur ufak, gitmiyoruz, kendimiz bantlıyoruz gizlice. Böyle olunca da normalleşiyor. Kimse de peşine düşmüyor. Biz işçiler de düşmüyoruz.”
‘APANDİSİTİM PATLASA DA ÇALIŞIRDIM’
İki fabrikada da takımların, vardiyaların performans puanları var. İşçinin aldığı rapor, geç kalması, iyileştirme yapıp yapmaması, hata kartı alıp almadığı, iş kazası yapıp yapmadığı performans karnelerine işleniyor. Bir takımda gerçekleşen iş kazası o takımın tamamını etkiliyor. Böyle olunca, işçiler “çalışmasını engellemeyecek” iş kazalarını bildirmek istemiyor. İşçiler bildirmek istese de amirleri gerek görmezse yazmıyorlar. Yeni işçiler içinde benzer bir kaygı geçerli, “Göze batmayalım, performansımız düşmesin” diye düşünüyorlar.
Nehir de ilk işe başladığında benzer kaygılara sahip olan işçilere bir örnek: “Yeni bir işçi olduğunda devamsızlık yapmamak, göze batmamak durumundasın. İlk başladığımda ‘Apandisitim patlasa da işe giderim’ diyordum çünkü o kadroyu almaya ihtiyacım vardı. Çok ciddi ağrıları olduğu dönemlerde bile işçi kadın arkadaşlarım işe geldi.”
VARDİYA PUANLAMA SİSTEMİYLE İŞÇİLER BİRBİRİNE BASKI UYGULUYOR
Vardiyanın performansını düşürmek, bireysel olarak işçinin performansını düşürmekten farklı olarak sadece bireysel bir kaygı yaratmıyor, işçilerin de birbirini “bu konularda kontrol etmesi ve baskı uygulamasına sebep oluyor. Ayşe, bu yöntem ile işçilerin birbirine düşman edildiğine dikkat çekiyor: “Diyelim bir işçi iş kazası geçirdi. Bu sefer grup arkadaşları ona diyor ki ‘Bu kadarcık şey için gittin.’ Onun işi diğer işçilere bölünüyor. Öyle olunca insanlardan da tepki görüyorsun. Birinin başı ağrıyor, diyor ki ‘Bunun için de revire gitmezsin. Revire ilaç yazdırmaya mı gidilir?’ Ne için gider? Kalp krizi geçirirsen revire gidersin. Gidebilir aslında baş ağrısı için. Revire gidince de iş yükü artıyor takım lideri gelip çalışmıyorsa. Ancak baygınlık geçirirsen revire gidebilirsin. Bayılınca ambulans gelir zaten.”
Durum böyle olunca da Nehirlerin fabrikasındaki gibi işçiler kendi kendilerine bakmaya çalışıyorlar: “Bir arkadaşımız parça takacak, parçayı alıp aparata takarken dönmesi gerekiyor. Dönerken geçiriyor kafama. Kardeşim iyi misin? İyiyim. Okey. Acıyor mu? Acıyor. Şişiyor mu? Şişiyor. Morarıyor mu? Açsak bacağımı morluklarla dolu, parça çarpmasından. Haber versek çok konuşuyorlar, başımızı ağrıtıyorlar. Çok sıkıntılı. Kendimizin halledeceği bir şeyse orada hallediyoruz.”
Ayşelerin fabrikasında ise biri iş kazası geçirdiyse işçiler onu tuvalete yolluyor: “Sanki tuvalette ne yapacak? Acılarıyla baş başa bırakıyorlar. Çocuk elini yıkamış gelmiş. İlkyardım çantası var, anahtarı olan birine söyleseler çantadan ilk yardım yapılabilir. Biz ne yapıyoruz? Kendimiz peçete koymuşuz yanımıza terliyoruz diye, peçeteyi sarıyorsun üstüne bant yapıştırıyorsun, tamam hadi devam et.”
İYİLEŞTİRME PATRONUN CEBİ İÇİN, İŞÇİ İÇİN DEĞİL
İşçiler için bu kadar rutinleşmiş, gündelikleşmiş bu sorunlar önlem alması gerekenler tarafından hiç mi bilinmiyor? İki fabrika da işçilerden “iyileştirme önerileri” almaya yönelik sistemlere sahip. Ancak Ayşe, bu “basit” görünen ama kesikleri ve morlukları vücutların kalıcı bir haline getiren kazaları önlemek üzere bir iyileştirme yapıldığını hiç görmemiş: “Her şeye dair iyileştirme yaparlar. 4 kişilik bir işi 3 kişiye yaptırırlar. Hat düzenini daha kalabalık olacak şekilde düzenlerler. Yerden tasarruf ederler. Malzemeden tasarruf ederler. İşe dair, parçaya dair bir iyileştirme yazarsan hemen değerlendirmeye alırlar. Ama iş güvenliğine dair bir iyileştirme yazarsan aylarca kimse gelip sormaz bile, çünkü bir şey kazandırmayacak onların gözünde.”
SENDİKALI İŞYERİNDE SENDİKA İŞ GÜVENLİĞİNİN NERESİNDE?
İşçilerin çalışma koşullarının düzeltilmesi konusunda çalışması gereken sendikaların bu durumda durduğu yer neresi? İşçilerin aktif olarak örgütlü olmadığı her sendikada olduğu gibi, bu durumda da işçilere bir çözüm sunulmuyor, kendisi için zaten normalleşmiş bir konuda ve zaten benim için bir şey yapılmaz düşüncesindeki işçilerin buna dair bir şeylerin değişeceği güveni yok: “Sendikanın haberi olduğunu düşünmüyorum varsa da bu konuda bir şey yapacaklarını da düşünmüyorum. Elbette haberdar etmek, uğraşmak lazım ama bulacakları çözümün fabrikanın bulacağı çözümden farklı olduğunu düşünmediğimizden bir şey yapmıyoruz.”
Sendikalarının kapısını kendileri için “daha ciddi” olarak ifade ettikleri şeyler için çalmayı tercih ettiklerini söyleyen Nehir şöyle açıklıyor: “Kafamızı oraya vurduk ama ölmedik. Burada bu kadar emek veriyoruz, karşılığını alamıyoruz, bu bizim için daha büyük bir dert. Sendika bir şey yapacaksa bunun için yapsın. Sendikanın kapısını daha bu tip şeylerle, bunun için bile çalmıyoruz o ayrı bir mesele, güvenilmediğinden… Çalınması gerektiğini biliyoruz, o ayrı. Bu tip meseleler için hiç çalmıyoruz. Gelirler, derler ki burada iş kazası yaşanmış siz bunu takmıyormuşsunuz. Çalışma hayatımızda daha baskı göreceğimiz bir değişim olur.”
NASIL OLMALI?
İşçi Sağlığı İş Güvenliği haftalarında yarışmalar düzenlenir, afişler, resimler asılarak göstermelik işçi sağlığı ve iş güvenliği “kültürü” yaratılmaya çalışılırken, işin esasına dokunulmadığı için değişen pek bir şey de olmuyor; çünkü Ayşe’nin ifadesiyle “Çalışma düzeni buna el vermiyor”
Sıcak fırın önünde çalışan işçilerin molalarının sık olması, yeterli havalandırma yapılması, işçilerin çalışırken yapacağı manevraların hesaplanması, mola sürelerinin işçilerin dinlenebileceği şekilde uzatılması, kaliteli ve işçilerin çalışma konforunu belli bir düzeyin alına düşürmeyecek koruyucu ekipman kullanılması, gerçekten işçinin sağlığının gözetilmesi… Yapılabilecek pek çok şey var. İşçilere iş kazası kitapçıklarında yazan önlemleri bile almayan yüksek teknolojili koca koca fabrikaların ise tek yaptığı tüm sorumluluğu işçiye yıkmak oluyor.
Önceki yazı: Her metal işçisinin vücudunda morluklar ve kesikler var | ‘Normalleşen’ iş kazaları #1
Dosyaya ait tüm yazılara ulaşmak için TIKLAYINIZ
Fotoğraf: DHA
İlgili haberler
İş kazaları nasıl normalleşiyor?
Dosyamızda farklı iş kollarında kadınların işin sıradan bir parçası haline gelen, artık işçiler için...
Her metal işçisinin vücudunda morluklar ve kesikle...
Metal iş kolundan fabrikalarda işçilerin 'çalışmasına engel olmayan' ve en sık yaşadıkları iş kazası...
İş kazası geçiren kadın işçi işten atıldı
Çerkezköy’de Technocast’ta çalışırken kolunda lif yırtılması meydana gelen ve ameliyat olan kadın iş...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.