Tütün kıran çocuk ellerden mezuniyet bekleyen genç umutlara
Elif, 11 yaşından beri kayısıdan fındığa, pamuktan tütüne mevsimlik işçinin yolunun düştüğü her işte çalışmış. Bir tek yaz bile tatil yapmamış. Bu yıl farklı olmasını umuyor.

— Burada eksik var.

— Ne eksiği 4 çocuk yarım yevmiyeden 40, senle beraber 60 lira.

— Çocukları yarım yevmiye mi saydınız? Resmen yetişkin gibi çalıştılar.

— Çocuğun yaptığı işle koca adamlarınkini bir mi tutacaktık, senin aklın bunu alıyor mu?

Bazı çocukların anılarında yaz ayları, yolculuk sonrası aniden denizin ortaya çıkmasıdır. Bazı çocukların anılarında ise yaz denildiğinde yukarıdaki konuşmalar canlanır. Çünkü iş bekler ve o işe nasıl tas tarak toplanıp gidiliyorsa çoluk çocuk da toplanıp götürülür.

Adıyaman herhangi bir mesleği olmayan ve belli bir yaşı geçmiş kadınlar için dört mevsim iş imkânı sağlayamayan bir şehir. Bu yüzden bazı yazlar Malatya’ya kayısı, bazı yazlar Karadeniz’in bir iline fındık, bazı yazlar da ilçelere domates, biber ya da pamuk toplamaya gidilir. Elif de 11 yaşından bu yana yani yaklaşık 14 yıldır kardeşleriyle beraber annesinin peşinden mevsimlik işlere gidip ve erkenden büyümek zorunda kalan bir kadın. Çocukluğu sıcak kumlardan serin sulara atlayarak değil kayısının yapış yapışlığıyla geçen bir kadın... Ancak bu yaz diğerlerinden biraz farklı. Mevsimlik işte bu yıl yalnızca Elif ve annesi çalışıyor. Çalışacakları iş için de kilometrelerce yol tepmeyecekler çünkü kendi memleketlerinde tütün topluyorlar. En önemlisi ise Elif artık çocuk değil üniversite öğrencisi, o yüzden artık onun yevmiyesini yarım olarak hesaplayamazlar.

SALÇA MASRAFI İÇİN TÜTÜN İŞİ

Tütün işi uzun süren bir iş değil, en fazla on gün sürüyor. Yevmiye de bu nedenle az. Kadınlar bunu biliyor ve çoğu zaman pazar masrafı çıksın diye tütün toplamaya gidiliyor. Elif ve annesinin de bu yılki salça masrafını çıkarması lazım. Üç gün çalışıp kazandıkları 900 liranın 800’üne salça alıyorlar.

Çalıştıkları süreçte Elif ve annesi için gün saat 4’te, çalışma saati ise 5’te başlıyor çünkü hava aydınlanmadan tütünlerin toplanması lazım. Güneşle yarışan kadınlar için tütünlerin gün ışığını görmesi demek yapış yapış olmaları demek. Bunu da ne emek veren kadınlar ister ne de tütün sahibi… Geceden kalma karanlıkta, bir buçuk metre uzunluğundaki yapraklar arasında eğilip en dibe ulaşmaya çalışıyorlar. Tan vakti usul usul yaklaşırken onlar hızlı olmak zorundalar. Böylesi bir işi de ancak kadınlar yapar. Çocuklar doğurup büyüten, evinin irili ufaklı tüm işini sırtlanan bu kadınların elinin yavaş olacak hali yok ya!

ÇAYLAR AYAKTA İÇİLİYOR

Yaklaşık dört saat süren yaprak toplama işinden sonra toplanan yaprakların saplanması kısmı başlar. En az sekiz saat sürecek, belki de iğne oyası yapmak kadar zahmetli, gözü yormayan ama boyundan bele oradan da dizlere kadar vücudu ağrılar içinde bırakacak yaprakları şişe saplama ve ipe dizme işi... Başın önünde eğilmiş, oturduğun ve sürekli kollarının çalıştığı bir iş… Acısı sonraki günlerde ortaya çıkacak ve günlerce geçmeyecek özellikle omuz, boyun ve bel ağrılarıyla baş gösteren bir iş… Neyse ki kahvaltı yapma ve öğleden sonra yemek yeme fırsatları sayesinde kısacık da olsa dinlenebiliyor ama o süre o kadar kısa ki kahvaltının çayları bile ayakta içiliyor. Yine de bu seneki tütün işi geçen yılkine göre daha iyi çünkü geçen yıl tütün sahibi sabah 5’ten akşam 7’ye kadar Elif ve annesiyle beraber çalışan kadınlara sadece tütün toplatmış ama işin kolay kısmı olan saplama işine sıra gelince “Saplama için siz gelmeyin biz halledeceğiz” demiş. İşin zor kısmını yapan üstüne bir de tütün sahibinin bakışlarıyla tacize uğrayan kadınlar durur mu, sonunda kavga çıkmış. Günlerce mide bulandırıcı bakışlar altında eğrilen beller doğrulup acı acı tütün kokan şer suratlı adamdan hakkını istemiş. Ama adam arsız olunca kadınların yaygarasını umursar mı?

ELİF’İN HATRINDA BİRİKENLER KOVASINI DOLDURMUYOR

Böylesi olaylar Elif’in başına ilk kez gelmiyor. Bir de Adıyaman’ın ilçelerindeki sebze ya da pamuk toplama işi var ki oralarda yevmiye usulü yok, ne topladıysan onun kilosu kadar para alıyorsun. Elif’in hatırında 11-12 yaşlarında topladığı pamuk, delinmiş bir kovaya su doldurmaya çalışmak gibi ne kadar toplarsan topla bir türlü belli bir ağırlığa ulaşmayan ürün olarak kalmış. Hatırındaki en kötü iş ise Malatya’daki kayısı toplama işi. Malatya denilince Elif’in aklına psikolojik baskı, barınma ve yemek sorunu geliyor.

Kayısı topladıkları zaman yemek parasını kendileri vermek zorunda olunca “Ne kadar az yersek kazandığımızı o kadar az harcarız” diye düşünüyorlar. Kalacak yer verilmeyince bahçenin ortasına çadır açmak zorunda kalıyorlar. Verilen her işi sıkıysa yapmasınlar! Eşyalarıyla beraber evde yer kaplayan lüzumsuz bir şeymişçesine yol kenarına bırakılmışlar. Yemekleri ateşte pişiriyorlar bir de başlarına tüp masrafı mı çıksın! Tuvalet desen varla yok arası, su zaten yok. Duş? Ne duşu, kimsenin derdi duş değil ki!

YARIM İNSAN MUAMELESİ
Bir de onu aynı derecede öfkelendiren yarım yevmiye meselesi var. Babası hasta olduğu için, 11 yaşından sonra yedi yıl üst üste kardeşleri ve annesiyle beraber mevsimlik işlere gitmek zorunda kalıyorlar. Güç isteyen 20-25 kiloluk kasalar taşımak, kükürt yanan odalardan gün boyu kayısı çıkarmak gibi ağır işleri de en küçüğü 6 yaşındaki dört kardeşiyle beraber yine Elif yapıyor. Kocaman adamların bile ciğerini yakan bu işleri sessizce yapan çocukların gördüğü muamele ise yarım insan sayılmak. Yine de çocuk bile olsalar saati belirsiz bu işleri yapmaları onlara garip gelmiyor çünkü zorunluluklarının farkındalar. Belki de sırf bu yüzden birileri dönüp erken büyüdüklerini söylediklerinde içlerinde oluşan duygu gurur değil de içi ezen bir burukluk…
YAZLA KALMIYOR…

Elif’in 14 yıldır yazları böyle geçiyor. Şimdi 25 yaşında ve bir sonraki yazı sabırsızlıkla bekliyor çünkü üniversite mezunu olacak. Yazları çalışıyor diye kışın sadece okula gidiyor sanmayın. Okul zamanı da kendinden küçük öğrencileri var. Onlara ücretli matematik dersleri veriyor. 25 yaşına çok şey sığdırmış olmasından mıdır nedir, içinde hayata karşı geç kalmışlık hissi var. Bu his “Bir yaz da tatil yapıp deniz havasını içime çekeyim” dediği için oluşuyor sanmayın. Onun derdi kışlık salça, kurutmalık gibi erzak ve kış temizliği için gereken temizlik malzemelerinin masrafını düşünmeyeceği bir yaz sonu… Elbet gönlü on günlük tütün toplama işindense o on günü tatile giderek geçirmeyi isterken vücudu da bel ağrılarıyla daha da ağırlaşmak değil de serin çimler üstünde hafiflemek ister.

BAĞDAN KÖTÜ ANILAR

Her gittiği yerde hatırından çıkmayacak kötü anıları var Elif’in. Mesela Gölbaşı’na üzüm toplamaya gittiklerinde bağda uyurlarmış. Güneydoğu’nun sıcak yaz akşamları için bulunmaz fırsat değil mi? Ama ya yağmur indirirse… Bir gün öyle olmuş, aniden yağmur bastırınca eşyalarını toplayıp üzüm bağının sahibinin evine gitmişler ancak adamın annesi Elif’le beraber çalışmaya gelen herkesin eşyalarını ikinci kattan aşağı atıp evde uyumalarına izin vermemiş. Yolları yeniden çamur içindeki üzüm bağına düşmüş.

Fotoğraf: DHA 

İlgili haberler
1880’lerden 1989 Baharına: Cibali Tütün işçisi kad...

Cibali Tütün Fabrikasında 1880’lerden 1994’e kadar onlarca grev yapıldı. Cibali işçilerinin bıraktığ...

Çocuklarının çalışma masası için tütün işçiliği ya...

Çocuklarını çalışma masası almak için çalışan, tableti olmadığı için edebiyat öğretmenliğinden mezun...

Mevsimlik tarım işçisi kadınların çilesi: Kayısıda...

Mevsimlik tarım işçisi olarak çalışan kadınlar çalışma ve yaşama koşullarının zorluğunu anlatırken,...