Tarihte kadınların eşit miras hakkı mücadelesi
'Kadınların mücadelesi yalnızca İngiltere, ABD ve Türkiye’de değil dünyanın birçok yerinde kadınların eşit miras hakkına kavuşmasını sağlayan ana güç oldu.'

Miras hakkı, kapitalizmin ve özellikle de Sanayi Devrimi’nin başlamasıyla birlikte güçlenen kadın hareketinin gündemine girdi. Eşit miras hakkı mücadelesi, başlangıçta çoğunlukla burjuva ve orta sınıf kadınlarının öncelikli talepleri arasında yer aldı. Ancak, kadın hareketinin genel olarak güçlendiği bu dönemde, mülk edinme ve miras hakkı için başlatılan kampanyalara işçi sınıfından kadınların da destek verdiği biliniyor.

Miras hakkına ilişkin kadınların yürüttüğü tartışmaları ve mücadeleyi 18. yüzyıla kadar götürebiliriz. Kapitalizmin gelişiminin geldiği aşamayla birlikte makineleşmenin kadınları işgücüne katması ve onları toplumsal hayatın bir parçası haline getirmesi, kadın hareketini güçlendiren önemli etkenlerdendi. Bu süreçte burjuva kadınlar için mülk edinme, miras ve oy hakkı mücadeleleri öne çıkarken, orta sınıf kadınlar da çalışma hakkının yanı sıra miras hakkını tartışmaya başladı. Kadınlar açısından miras hakkı, 18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın başında kadınların diğer pek çok hakkıyla birlikte ele alınıyordu.

Seneca Falls Bildirgesi ve İngiltere'deki mücadeleler

Daha öncesinde de çeşitli biçimlerde tartışmalar yürütülse de, ilk kadın hakları bildirgesi olarak tarihe geçen Seneca Falls Kadın Hakları Bildirgesi, kadınların toplumsal ve hukuki alanda yaşadığı sorunları ele alan ilk belgeydi. Bildirge, erkekler ve kadınların tüm hak ve özgürlükleri eşit bir şekilde kullanabilmesini talep ediyordu. Amerikalı Elizabeth Cady Stanton tarafından kaleme alınan bildirge, Temmuz 1848'de New York, Seneca Falls’ta düzenlenen bir toplantıda tartışıldı. Kadın ve erkeklerden oluşan 300 kişinin katıldığı bu toplantıda imzaya açılan bildirgede şu ifadelere yer verildi: “Erkek, evli kadını yasalar nezdinde 'sivil bir ölü' haline getirdi. Erkek, kazandığı maaş da dahil olmak üzere kadının bütün mülkiyet haklarına el koydu.” Burada doğrudan miras hakkına ilişkin bir ifade yer almıyor olsa da özellikle de burjuva kadınların kendi mülkiyetlerine sahip olma hakkının olmadığı ve bunun kadınlar açısından etkilerine dikkat çekildi. Bildirge, aynı zamanda kadınlara oy hakkı tanınmasını da talep ediyordu ve kadınların oy hakkı mücadelesinin başlamasında etkili oldu.

19. yy’da İngiltere’de de kadınların miras hakkı, evli kadınların yasal hakları çerçevesinde ele alınıyordu. Caroline Norton’un boşanma hakkı için yürüttüğü mücadele, ilerleyen süreçte Barbara Leigh Smith Bodichon'un öncülüğünde, evli kadınların mülkiyet hakkı üzerine yürüttüğü bir kampanyaya dönüştü. Kadınların mülkiyet hakkı kampanyalarında talep edilen en önemli şeylerden biri, babalarından kalan mirasın kocalarına değil, kendilerine ait olması gerektiğiydi. 19. yüzyılın sonlarında İngiltere’de yürütülen kampanyalar, 1870 ve 1884 yıllarında evli kadınların mülkiyet ve miras haklarını iyileştiren yasal düzenlemelerle sonuçlandı.

Osmanlı'da kadınların miras mücadelesi

Osmanlı'da kadınların eşit miras hakkını bir talep olarak gündeme getirmesi yine 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarına rastladı. Bu dönemde miras hukuku büyük ölçüde Şer’i hukuk kurallarına göre düzenleniyordu. Kadınların miras hakkına erişimi 19. yüzyılda gündeme gelmiş olsa da, daha erken tarihlerde bile kadınların Şer’i hukuka göre hak ettikleri miras payına bile erişimde zorluklar yaşadığı ve bireysel olarak mahkemelere başvurarak haklarının peşine düştükleri tarihsel belgelerle ortaya kondu. Ayşe Şimşek, “Osmanlı Kadınının Miras Hukuku: 18. Yüzyıl Konya Şer’iiye Sicilleri Çerçevesinde Miras Davaları” başlıklı makalesinde mahkeme kayıtlarında mirasla ilgili davalara diğer davalara kıyasla daha sık rastlandığını ortaya koyarken, miras hakkına erişebilmek için kadınların da sıklıkla mahkemelere başvurduğunu belirtti.

Tanzimat döneminde ise Osmanlı’da gerçekleşen dönüşümle birlikte, aristokrat kadınlar da kendi yazılarında kadın-erkek eşitliğini tartışmaya başladı. 19. yüzyılın sonunda Fatma Aliye, kadınların çalışma ve eğitim gibi haklarını kullanması gerektiğini savunurken, tartışmalarını İslam hukuku çerçevesinde yürütüyordu. Fatma Aliye, İslam hukukundan doğan hakların örf ve adetler ya da kadınların eğitimsiz bırakılması gibi nedenlerle engellendiğini savunuyordu. "Refet" romanında, kadınların miras haklarına erişimini engelleyen şeyin yine "cehalet ve eğitimsizlik" olduğuna dikkat çekiyordu. Kadınların var olan miras haklarını kullanabilmesi de, yine onların toplumsal yaşamdaki diğer haklarının genişletilmesiyle birlikte ele alınıyordu.

Kadınlar örgütlenmeye başlıyor

Osmanlı’nın son dönemlerinde orta ve üst sınıflardan kadınların eğitim gibi hakları savunduğunu söylemek mümkündür. Bu hakların elde edilmesinde, bu kadınların çeşitli cemiyetler ve dergi çevrelerinde birleşmesinin büyük etkisi oldu. Özellikle 1908 yılından sonra kadınlar daha yoğun bir şekilde örgütlü mücadele içine girdiler.

Bu süreçte dernekler etrafında toplanan kadınlar, eğitimden siyasi haklara kadar pek çok hakkı savunan bir pozisyonda ilerledi. Ulviye Mevlan’ın çıkardığı "Kadınlar Dünyası" dergisi çevresinde kurulan Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-i Nisvan Cemiyeti, kadınların boşanma hakkı ve mirastan eşit pay alma hakkı gibi medeni haklarını talep etmekten geri durmadı.

Osmanlı’nın son dönemlerde kadınların medeni, siyasi ve ekonomik haklarının örgütlü bir biçimde savunulması, erken Cumhuriyet dönemine de bir mücadele mirası bıraktı. Kadınların evlenme, boşanma, eşit miras hakkı gibi çeşitli haklarını garanti altına alan 1926’da kabul edilen Medeni Kanun’un gündeme gelmesi dahi Osmanlı döneminde ve daha sonrasında Nezihe Muhittin gibi kadınların her alanda eşit haklara sahip olması için mücadele etmesiyle mümkün oldu.

Kadınların mücadelesi yalnızca İngiltere, ABD ve Türkiye’de değil dünyanın birçok yerinde kadınların eşit miras hakkına kavuşmasını sağlayan ana güç oldu. Örneğin, Hindistan’da kadınların yürüttükleri mücadele sonucu 2005’te yapılan bir yasa değişikliğiyle kız çocuklarına erkek çocuklarıyla eşit miras hakkı kazanıldı. Bu hakkın kazanılmasını sağlayan temel nokta ise kadın derneklerinin, örgütlerinin, hukukçuların geniş bir birliktelikle bu talep etrafında bir araya gelmesiydi.

Fotoğraf: H.L. Standley- Wikimedia Commons

İlgili haberler
Temel bir hak olarak “miras”

Laiklik bugün bu ülkede kadınların hakları ve hatta yaşamları için olmazsa olmaz bir noktada görüyor...

Diyanet neden kadınların miras hakkına saldırıyor?...

Parçalı görünen bütün taleplerimiz aynı yerde birleşiyor: Kadınların eşit ve özgür bir yaşam mücadel...

Kapitalizmde kadınlara sömürü ve baskı aracı: Dinl...

‘Tarihsel incelememiz, Avrupa ve Amerika’dan Ortadoğu’ya kadar dinin kapitalizm tarafından nasıl bir...