Bir grup işçi kadınla beraber kadına yönelik şiddeti ve çözümlerini konuşuyoruz. Korkulardan uzunca konuştuktan sonra sıra fabrikalarda şiddetin nasıl tartışıldığı ve kadın işçilerin neler yaşadığına geliyor. İşçi kadınlardan biri “Aslında şiddet sadece evde değil, iş yerlerinde de yaşanıyor” diyor ve başına gelenleri anlatmaya başlıyor. Bölümündeki usta “Neden işi yavaş yapıyorsun?” diyerek ona makas fırlatmış: “Kendimi yana doğru atmasaydım bir yerime saplanacaktı. Fakat ben bunu yaşarken tek bir işçinin sesi çıkmadı. Her gün dışarıda ya da başka illerde şiddet gören kadınlar için üzülenler, benim için hiçbir şey yapmadıkları gibi durumu normalleştirdiler. Ben bu duruma çok kızdım, yönetime gittim ve bana ‘Onun mizacı öyle, takılma’ dediler. Ben hâlâ bu ustabaşıyla çalışıyorum. En azından yerim değişebilirdi ama onu bile yapmadılar.”
Başka bir işçi kadın söze giriyor ve “Ama sen de sesini çok yükseltip ustayı sinirlendirdin” diyor. Bunu söyleyen kadın sohbetin başında, şiddet gören kadınlar için ağlamıştı. Ama şiddete maruz kalan kişi aynı fabrikada çalışan arkadaşı, şiddeti uygulayan da ustabaşı olunca olayı ne kadar normalleştirdiği cümlelerinden anlaşılıyor. Kadın işçilerin her türlü şiddete hayır demelerinin ama iş yerine, kendi yanı başındakine gelince “gerekçeler” aramalarının bir anlamı var. Çünkü bu duruma karşı çıkarlarsa bir şey yapmak zorunda kalacaklar. Ancak bunu tek başına yapamayacaklarını biliyorlar. “Ustabaşına neden birlikte ses çıkarmak zor geliyor?” diye sorduğumda “Bizim birliğimiz bu kadar güçlü değil. Patron her türlü ustabaşını tutar ve bizi işten atar” cevabını alıyorum.
‘TACİZE KARŞI İŞ YAVAŞLATTIK’
“Hiç birlik olmayı denediniz mi?” diye soruyorum. Bu defa da “Kime güveneceğim?” diye bir soru çıkıyor karşıma. Daha önce çalıştığı fabrikada direniş görmüş bir kadın bir deneyimini aktarıyor: “Çalıştığım fabrikada ustabaşı bir arkadaşımızı günlerce taciz etti. Biz bu durumu geç duyduk. Arkadaşımız ‘Sesimi çıkarırsam adım çıkar’ diye korkuyormuş. Ama olay duyulduktan sonra kadın işçiler olarak gizlice örgütlenip aynı anda iş yavaşlattık. ‘Ya bu ustabaşı gidecek ya da bizden sayı beklemeyin’ diyerek yarım gün içinde ustanın disiplin kurulu kararıyla işten çıkarılmasını sağladık. Tacize uğrayan kadın arkadaşımız bir de şikayetçi oldu ve davasını kazandı.” İşçi kadın bunun mümkün olduğunu anlatırken aslında işin püf noktasına da parmak basıyor: İşçi kadınlar üretimden gelen gücünü kullandığında fabrika içindeki şiddete dur diyebiliyor.
Kadınların fabrikada uğradıkları şiddeti “Bu şiddet mi?” diyerek tartışmasında önemli bir nokta var. Her ne kadar sendikalar son kadın cinayetleriyle birlikte cılız sesler çıkartmış olsalar da işçi kadınların her dakika uğradıkları şiddete karşı büyük oranda ilgisizliklerini koruyorlar. Dönem dönem sendika içinde şiddete karşı eğitimler olsa da bu eğitim ve tartışmalar iş yerine taşınmadığı ve şiddetin önlenmesine yönelik talepler için bir mücadele iş yeri iş yeri örgütlenmediği sürece işçi kadınlar kendi yaşadıklarına anlam veremiyor, veriyorsa da yan yana gelmekten geri duruyor. Durum böyleyken sendikaların kadın işçilerin yaşadığı şiddeti iş yerlerinden başlayarak tartışması ve mücadele yolu ortaya koyması, işçi kadınların ise bunu yapmakta ayak direyen sendikaları örgütlü bir şekilde sarsıp kendisine getirmesi gerekiyor.
Çizim: Müslime Karabatak/Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Düzeniniz ölüm saçıyor
Tek adam düzeninin bir parçası olan adamlar, bin çeşit kızgın sesle bulandırmaya çalışıyor bizim ger...
Üzerimize çullanan bulutları birlikte dağıtacağız!
Kasım sayımız yan yana gelişlerimizi artırmanın; talep ettiğimiz ve ihtiyaç duyduğumuz eşit, özgür,...
Ekmek ve Gül dergisi Kasım 2024 sayısı
Birinden sıyrılsan öbürü yolunu kesiyor. "Bir yolunu buluruz" düşüncesiyle bundan kaçış yok. Tek kaç...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.