Nasıl saracağız bu yaraları?
Deprem sonrası en çok göç alan illerden biri Ankara. Keçiören’den yazan bir eğitim emekçisi her yerde gündemin deprem olduğunu söylerken, bu yaraları nasıl saracağımızın da cevabını veriyor.

Uzunca bir süreden sonra okullarımız açıldı. Depremin acısı daha çok tazeyken, yaşanan büyük yıkımda insanlarımızı kaybettiğimiz bir sürecin ardından okullara gittik. O kadar öfkeli, bir o kadar üzgündüm ki… Ama bir yandan da dayanışması vardı halkın. Bu çaresizliğe biraz olsun umut olan.

Eğitimin başladığı ilk günler için çocuklara vereceğimiz psikososyal destek için onlara nasıl yaklaşmamız gerektiğini anlatan bir metin gönderildi. Öğrencilerimizin duyguları o kadar karmaşık ki, çocuklar güvensiz tedirgin, üzgün ve mutsuz. Okulumuzda şu ana kadar henüz deprem bölgesinden gelen öğrenci yok. İlçedeki okullarda epey öğrenci olduğunu söyledi arkadaşlar. Ancak evlerinde depremzede olan çok aile var. Özellikle doğu ve güneydoğudan göç etmiş ailelerin çoğunun evinde depremzede aileler var. Okulumuzda kayıp yakınları olan çocuklarımız da var. Çocuklar kendilerini ifade ediyorlar ama güvenlerini kaybetmiş durumdalar. Kendi evleri ile ilgili depreme karşı kaygıları var. “Hocam bizim evin altından su çıkıyor, çok uğraştı babam ama gelip kontrol etmiyorlar” diyen bir çocuk bunu anlatırken “Bir deprem olsa bizim ev yıkılır. Başka ne yapabiliriz, gidecek yerimiz yok ki” sözleriyle anlatıyor tedirginliğini. Ayrıca bu tedirginliği ifade eden tek bir çocuk değil, çocukların tamamı benzer kaygıları ifade ediyorlar.

Öğrenciler deprem yardımlarının toplanmasında, paketlenmesine kadar dayanışmanın pek çok aşamasında çalışmış, hemen hepsi deprem kampanyasına ekonomik olarak da katkı sunmuş. Mahallelerde camilerin, muhtarların yardım topladığını söylüyorlar. Çoğu belediyelerin yardımlarını paketlemede destek olmuşlar. Öğrencilerle 2 dönem pikniğe ve geziye gitmek için birer kumbara oluşturmuştuk. Her öğrencinin bir kumbarası vardı. Her gün 1 lira atacaklardı. Böylece o gün ailelerine yük olmayacaklardı. Biriktirdikleri parayla bu ihtiyaçlarını karşılayacaklardı. Kumbaradaki paralarını da bağışlamışlar.

ÖĞRENCİSİNDEN ÖĞRETMENİNE GÜNDEM HER YERDE DEPREM

Öğretmenler odasındaki sohbetlerde de gündem tamamen deprem. Öğretmen arkadaşlarımın büyük bir bölümü zaten okuldaki bağış kampanyasına destek olmuş, yiyecek yardımı yapmış, halen de gelen yardım taleplerine güçlerince yardım etmeye çalıştıklarını ifade ediyorlar, ancak depremin ve kurtarma çalışmalarının yetersizliğinin canlarını çok acıttığını ve güvenlerini tamamen yitirdiklerini söylüyorlar. Kadın öğretmen arkadaşlar özellikle kadınların yaşadığı sıkıntıları derinden hissettiklerini bunun için kadın pedi, iç çamaşırı yolladığını anlattı. Birçok arkadaş evlerinde depremzede olduğunu ya da bölgeden gelen akrabalarına ev bulup onları yerleştirdiklerini, ancak ev kiralarının ateş pahalısı olduğunu anlattı. “Buna nasıl çare bulacağız? Ne onların gücü yeter ne devletin verdiği ne de biz buna yetebiliriz. Bir daha oraya geri dönmeleri de mümkün değil” diyen bir kadın arkadaş evlerinde deprem bölgesinden gelen akrabalarının olduğunu, 4-5 yaşındaki kız çocuğunun annesinin bacağının arasından hiç çıkmadığını ve sürekli ağladığını dile getirdi.

‘BİRBİRİMİZDEN VAZGEÇMEDİKÇE AYAĞA KALKMA ŞANSIMIZ OLUR’

Bir başka arkadaşın da evinde deprem bölgesinden gelen akrabası var. “O kadar zor ki. Gözüne bakamıyorsun. Özellikle kadınlar çok zor durumda. Geleceği olan güvenini kaybetmiş, evini kaybetmiş. Pijamasıyla geldi. Ayağında terlikle… Buna şükür canınızı bir şey olmamış diyoruz. Öyle boş bakıyor” oluyor sözleri. Hemen hemen her teneffüs öğretmenler odasında zamanında arama kurtarma çalışmalarının yapılamaması, insanların enkaz altında donarak ya da açlıktan hayatlarını kaybettikleri konuşuluyor. Sürekli depremde hayatını kaybedenlerin hikayeleri anlatılıyor. “Öyle ki televizyona yapıştık” diyor bir başka arkadaş. Bir diğeri dayanışmanın nasıl kendine iyi geldiğini, bu süreci nasıl atlatabileceğimizi anlatıyor: “Ben açamıyorum hocam, dayanamıyorum. Yardım yerlerinde çalışmaya gittim, yoksa bu acıya nasıl dayanır insan. Birbirimize dayanmaktan, birbirimize yuva olmaktan vazgeçmedikçe, birbirimize ses verip, sesimize ses kattıkça ayağa kalkma şansımız olur.”

Fotoğraf: Ekmek ve Gül