İnsan gibi yaşamanın temel göstergelerinden biri de nasıl bir evde yaşadığımız. Zaten erişmesi hep zor olan sağlıklı, güvenli bir evde yaşama hakkı, son birkaç yıldır iyiden iyiye imkânsız hale geldi. Kiraya, temel tüketim maddelerine ve faturalara dur durak bilmeden gelen zamlar, birden fazla işte çalışarak ama açlık sınırının bir tık üzerinde aldığınız ücret belirliyor nasıl bir evde yaşayacağınızı.
İstanbul’un en büyük ilçelerinden biri olan Küçükçekmece’de, Başakşehir sanayinin hemen dibindeki iki mahallede yaşayan Türkiyeli ve göçmen iki kadınla yaptığımız sohbetten yansıyan “barınma” derdine ortak edeceğiz sizi… Ortak kesenleri yoksulluk olan iki kadının anlattıkları, insanca yaşamanın olanaklarının nasıl da elimizden alındığını ortaya seriyor. “Nasıl evlerde yaşıyorsunuz, memnun musunuz yaşadığınız evlerden?” diye sorduğumuzda ikisi de aynı duyguyla aynı cümleyle yanıtlıyor bizi; “Buna yaşamak denirse yaşıyoruz işte…”
DAHA KISACAK NEYİMİZ KALDI?
Mehmet Akif Mahallesi’nde yaşayan Olca, 15 yaşından beri çalışan genç bir kadın. 7 yıldır evli ve 1 yaşında çocuğu var. “Çocuk yapmaya karar verdiğimizde gittiğim doktorun ‘Ancak tüp bebek yöntemi ile çocuk yapabilirsiniz’ demesiyle başladı kendimizden kısmalarımız. Bir yıl çalışıp kazandığım parayı biriktirdim çocuk sahibi olmak için. Çocuk olunca ben çalışmadığım için gelir düştü, ama ihtiyaçlar arttı. Geçinmek daha da zor hale geldi” diyen Olca kalem kalem sayıyor değişenleri… “Üç yıl önce 1+1 eve 800 lira kira veriyorduk. Şimdi 1700 lira veriyoruz. Eşim asgari ücret alıyor. Akşamları mesaiye kalıyor. Hafta sonları ek işe giderse ancak geçiniyoruz. Buna da geçinmek denirse. Faturalar, çocuğun ihtiyaçları, mutfak masrafları… Hepsini kredi kartıyla ödüyoruz. Kredi kartı en az 4000 lira geliyor. 1700 lira kiraya veriyoruz. Asgari ücret 5.500 lira. Eşimin yol parası, harçlığını dahi katmadan 200 lira içerideyiz. Bundan 2 yıl önce de aynı yerdeydik. Şimdi de aynı yerdeyiz. Bugün evden çıkartılırsak ya da 2+1 eve çıkmak istesek en kötü bahçe katı 3000 lira. O da bulabilirsen. Daha kısacak neyimiz kaldı” diyor.
BU ZAMLARA BİR SON VERİLMELİ
Yaşanılır bir evde oturmak için kendisinin de çalışması gerektiğini söylüyor. Elbette çalışabilmesi için mahallede ücretsiz bir kreş olmazsa olmazı, yoksa çalışarak kazandığı paranın da büyük bir bölümünü vermek zorunda özel kreşe. E yine değişmedi hayatındaki zorluklar! Cevabı çok net “Ne yapsak yapalım ne bu kiralara güç yeter ne de bu alınan maaşla yaşanabilir. Devletin zamlara bir dur demesi lazım. Aldığımız maaş kiramızı, faturalarımızı, mutfağımızı karşılayacak bir düzeyde olsun ki yaşayabilelim. Suriyeliler geldi kiralar arttı diyorlar. Evet ama bunun sebebi göçmenler değil, ev sahipleri, denetim yapmayan hükümet. Biz nasıl mecburuz kira artırılsa da vermeye, onlar da mecbur. Onların gidecek başka bir yerleri de yok. Bizim hiç değilse bir köyümüz var. Türkiyeli vatandaşların da devletin de dur demesi gerekiyor ev sahiplerine” diyor.
SURİYELİ EMEL: EN KÖTÜ EVLERDE EN KÖTÜ ŞARTLARDA YAŞIYORUZ
Emel Suriye’de savaş çıktıktan bir süre sonra Türkiye’ye göçmek zorunda kalmış, beş çocuğundan birini Türkiye’de doğurmuş. Suriyeli olduğu için çok fazla hakarete maruz kalmış. O nedenle mahallesinde Suriye’de tanıdığı bir kadın arkadaşının, bodrum kattaki kapı komşusunun, bir de ara ara kahvesini içmek ve sohbet etmek için kapısını çalan bizim dışımızda görüştüğü kimse yok.
Kapı komşusunun derdini anlatmakla başlıyor Emel. O da Suriyeli. Hanede beş yetişkin ve üç çocuğun bütün ihtiyaçlarını, çalışan iki yetişkin karşılamaya çalışıyor. Kirada oturdukları bu ev satılacakmış, o nedenle yana yakıla ev aramışlar. Oturdukları mahallede ev bulmaları kolay olmamış ama başka bir mahallede de ev arayamıyorlar, çünkü başka mahalleye kayıtlar durdurulacak. Buldukları eve bir kira, iki kira depozito ve emlakçı parası 22.000 lira ödediklerini söyleyen Emel, kendinden çok komşusunun sorununu dert ediyor.
BAŞKA MAHALLEYE TAŞINMALARI YASAK!
Kendinin derdi de daha az değil: “Bodrum kattaki bu eve 1100 lira kira veriyoruz. Şubatta kiraya zam yapacaklar. Ev sahibi evini satıyor. Ev sahibimizin de ev sahibi kirayı artırdığı için geçinemiyorlar, köye göçecekler. Atatürk Mahallesi’nde kiralık ev bulmak zor. En kötü daireye 4 bin lira istiyorlar. Bunlarda vicdan yok. Bu bodrum katlarında göçmenlerin dışında kimse oturmaz, yaşanacak gibi değil. Komşum yeni evi 5000 liraya tutmuş. Doğal gazı bozukmuş. Ev sahibi ben karışmam demiş. Biz Suriyeliler oturduğumuz evlerden çıktığımızda ufak bir boya bile kalksa bize depozitolarımızı vermiyorlar. Mahallede kiralık daire bulamazsak başka bir mahalleye de taşınamıyoruz.”
Emel’e neden başka bir mahallede ev bulamadıklarını soruyorum. Cevabı “Çünkü yasak. Ya Atatürk Mahallesi’nde ev bulacağım ya da bizi sınır dışı edecekler. Zaten kendi ülkemizde hayat olsa burada yokluk içerisinde yaşamazdık. Kaydım durursa kimliğim durur. Kimliğim durursa hastaneye gidemem, çocuklarımı okula gönderemem, eşim çalışamaz, çalışamazsa yaşayamayız.”
KORKU DOLU BİR YAŞAM
İşte en büyük korkularından biri bu, sınır dışı edilmek. “Ablamın oğlunu kimliğinden dolayı tuttular. 3 gün haber alamadık. Kilis kayıtlıydı, orada iş bulamadığı için İstanbul’a geldi. Kilis’teki kayıt yenilenmediği için Türkiye’de kaydı silindi. Yakaladıkları gibi Suriye’ye gönderdiler. Şimdi orada işsiz güçsüz. Eşimin başına bir şey gelirse eve kim bir lokma ekmek getirecek bilmiyoruz. Eşim ve oğlum maaşını aldıklarında önce kirayı faturaları ödüyoruz, kalanı ile karnımızı doyurmaya çalışıyoruz. Bize diyorlar ki Suriyeliler iyi para alıyorlar. Benim eşim 5500 lira alıyor 5 bin kiraya versem 500 liraya nasıl geçinelim? Okula gitmesi gereken çocuğumu sabahın altısında kaldırıp işe gönderiyorum. Çocukların beslenmesine bir şey koyamıyorum. Eve haftada bir tavuk alabiliyoruz. Meyve en fazla bir kilo alıyoruz. 5 çocuğum var hangisine yetsin 1 kilo meyve? Hiç adil değil ama mecburuz” diye ekliyor.
Görsel:storyset/Freepik
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.