Bartın maden faciasının ardından kadınların feryadı Soma’da yaşanan 301 işçinin yaşamını yitirdiği maden faciasını yeniden hatırlattı. Bartın’da eşlerini kaybeden kadınların feryatlarla ihmalleri dile getirirken söyledikleri, Soma’daki madenci eşlerini, çocuklarını kaybeden kadınların yaşadıklarını akıllara getirdi.
Soma’da hayatını kaybeden maden işçilerinden Uğur Çolak’ın annesi Gülsüm Çolak’la buluştuk Bartın’daki facianın ardından, ilk sözü “Bartın faciasıyla aynı anı tekrar yaşamış olduk, Soma’yı hatırladık yine” oldu.
‘O ZAMAN BABAM NEDEN ÖLDÜ?’
Uğur, Soma maden faciasında öldüğünde 26 yaşındaydı, 4 yıldır madende çalışıyordu. Annesi Gülsüm, “Gencecik gelinler kaldı facianın ardından… Uğur öldüğünde 22 yaşındaydı gelinim. 4 yıl evli kalmıştı, çocuklar küçüktü. Kendini işe verdi, bir günden bir güne mahkemeyi bırakmadı. 8 yıl birlikte kaldık, çocuklar büyüdü. Kolay bir şey atlatmadı tabii ki. Paylaştık her şeyimizi” diyor.
Çocukların babalarını hâlâ sorduğunu söyleyen Çolak şöyle anlatıyor bu acılı durumu, “Önceden baba kelimesini duymak istemiyorlardı, ‘Bizi bıraktı, gitti’ düşüncesindelerdi sanki. Geçenlerde annelerine demişler ki, ‘Bizi babamızın madenine götür’. Bana anlattı, nasıl dayandın diye sordum kıza… Götürmüş de güvenlikçiler içeri sokmamış, ‘Karşı tepeye çık, oradan göster’ demişler. Çıkmışlar tepeye, bakmışlar… Oğluna sormuş, ‘Ne hissetin oğlum’ diye; ‘Babamın gelmeyeceğini hissettim çünkü duvar örmüşler’ demiş. Kabullenmiş artık. Küçüğü de öyle. ‘Şimdi katilleri ne yapıyor?’ diye de sormuş. ‘O zaman babam niçin öldü?’ demiş. Yani anlayacağın çocuklar bile bunun farkında.”
Katiller ne yapıyor sorusuna yanıt vermek zor. Korunup kollandılar mı demeli, babanızın hesabı sorulmadığı için başka çocuklar da babasız, başka anneler de evlatsız kaldılar mı demeli…
Fotoğraf: Gülsüm Çolak
İŞÇİ BAŞINA 6 GÜN HAPİS
Soma maden faciasından sonra davadan vazgeçmeleri için patronun avukatlarının evlerine gelişini anlatıyor Gülsüm, “Uğur’u kaybettikten sonra aradan aşağı yukarı 1 ay geçti. Kapının önünde oturuyorduk. Alp Gürkan’ın avukatı olduğunu söyleyen 3 kişi geldi. Bir ihtiyaç var mı diye soruyorlar. O zaman ‘Annem yatakta rahat yatıyor diye düşünmesin istiyorum, ben betonda yatıyorum, oğlumu bana getirin, ben bir şey istemiyorum’ dedim. Onlar, mahkeme süreci yıllar sürecek, bir şey alamayacaksınız dediler bize. Biz de gelinimle sonuna kadar direneceğiz dedik. Bize ‘Alp Gürkan oğlunu 6 ay yatırır, çıkarır, siz kimle dans ediyorsunuz’ dediler. Sonra işçi başına da 6 gün yattılar işte…”
Devletin ailelere desteği ise sadece “iş vermek” olmuş, “Paraysa parayı zaten vereceklerdi. Ama keşke adaletli verselerdi. İyi bir şey değil, rüşvet gibi sunuyor. Bir de aileleri o zaman da ayırdılar. Ölümlerden sonra insanlara sadaka vermesinler. Ülkemizi sadaka ülkesi yaptılar” diye ekliyor öfkeyle.
Öfkesini kabartan başka şeyler de var. O anlattıkça Bartın’da yaşananların ve yaşanacakların da apaçık bir tablosu seriliyor gözler önüne. Diyor ki Gülsüm; “Bartın’dan sonra da kader dedi Cumhurbaşkanı, Madencinin fıtratında bu yok. Eğer fıtratsa kaderse madem öyle kader bunlara neden vurmuyor? Siirt’e gitmiştik maden kazasından sonra. Oraya Emine Erdoğan gittiğinde 18 yaşında oğlunu kaybeden bir anneye, ‘18 yaşındaki çocuğun neden madene gönderdin?’ diye sormuş. Kadın da ‘Çalmasını öğretseydik madene göndermezdik’ demiş. Ama bu hiçbir kanalda çıkmadı. Biz çocuklarımızın adaletli olması için çok şey öğrettik. Her şey paradan ibaret değil… Tedbirleri neden almadılar? Orası devlet madeni diyorlar, devlet madeni olunca kaza olmaz mı? Olur ama burada ihmaller var, denetimsizlikler var. Başta hukuk yok ki. Soma’da verilen karar, vicdanları rahatlatan bir karar olsaydı belki Bartın olmayacaktı. Oraya bakarken, kendimi bir anda hastane önünde oğlumu beklerken gördüm. Demiştim belki benim oğlum bir umut çıkar, çünkü burada bir patlama olmadı…”
KADINLARIN ÜSTÜNDEKİ BASKI:
‘Otur oturduğun yerde!’
“Madenci eşi olmak başkadır, stresi ağırdır” diye anlatıyor kadınların yaşadıklarını. Maden katliamının sonrası da çok ağır olmuş kadınlar için. Kimi kadınların hukuki mücadeleyi sürdürürken ailelerinden baskı gördüğünü hatırlatıyor Gülsüm, “O baskı yüzünden davasını sürdüremeyen de oldu. Kimi aile kadınlara ‘Otur oturduğun yerde’ dedi. Biz adaleti bir nebze olsun yerine getirseydik belki de çocuklarımızın çocukları da rahat ederdi. Bir arpa boyu ilerleyemedik bu hukuk davasında. Aileler de çok yıprandı. Davamızı bozmak için ellerinden geleni yaptılar.”
Faciadan sonra karşılarında hiçbir muhatap göremediklerini söyleyen Çolak, “İsyan ediyorsun ama seni duyan yok. O giden canı ya da o katliamda ölen madencinin arkasında kalanı duyan yok” diye konuşuyor.
‘NERDEN BİLİRDİM YAMYAMLARIN DOYMAK BİLMEDİĞİNİ?’
“Madencilerin yüzü hiç gülmez. Haklılar da… Toprağa gömülüyorlar diri diri, o kadar derine iniyorlar. Ama işte bize de beklemek düşüyor. O gün Uğur öldüğünde hastanenin önü ana baba günüydü. Uğur’u soğuk hava deposunda bulduğumuzda tanınacak gibi değildi ki. Babası bakmış kolunda Uğur yazılı dövmesi vardı oğlumun, sadece U harfi kalmış. O anı yaşıyorum ama çocukları da o kadar benziyor ki Uğur’a” diyor.
Gülsüm başta biraz sıkıyor kendisini ağlamamak için ama Uğur’un fotoğrafına baktıkça dayanamıyor: “Benim oğlum çok güzeldi. Ölüsünü göstermediler. Dediler ki, sen güzel yüzünü hatırla. Aradan 3 ay sonra amcası fotoğraflarını gösterdi de oğlum demeye bin şahit ister. Keşke madene sokmasaydım dedim defalarca. Ama okuyan da işsiz bu ülkede. Babası emekli olunca oğluma da nasip olur derdim, nereden bilirdim ki yamyamların doymak bilmediğini?”
Fotoğraf: Evrensel
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.