Sevgili kız kardeşlerim,
Bu mektubu, karanlık bir odada, buğulu bir pencereden, bulutlu bir gökyüzüne bakarak yazıyorum. 20 yaşımda ve aslında geleceğe en umutla bakabileceğim zamanda umutsuzluk hissetmek bir yük. İşte tam da bu yüzden bu mektubu yazıyorum çünkü altında ezildiğim umutsuzluğun üstesinden gelmenin tek yolu tek başıma olmadığımı hissedebilmek. Biz birbirimizin ayağa kalkmasına yardım edebiliriz.
Annemin bana anlattığı bir hikaye var, beni garip bir şekilde güçlendirir, bana yol gösterir. Bu hikayeyi sizlere de anlatacağım ki bana güç veren şey sizin de bir nebze dayanağınız olsun. İstanbul’un oldukça tutucu semtlerinden birinde büyüyen annem henüz daha kafası sevilecek yaşta, askılı bir elbise ile sokakta oynarken komşularından biri büyüdüğünü ve giydiklerine dikkat etmesi gerektiğini söylemiş. Annem ise cevap olarak komşunun balkonuna tükürmüş. Komşu durumu anneanneme şikayet etmiş ancak annemin giydiğine bir daha laf atacak yüzü de bulamamış. Kendinden küçük gördüğü, kolaylıkla çeşitli kalıplara sokabileceğini düşündüğü annemin bu hareketi onun gururunu zedelemiş, fakat bu sayede annem de kendi ufak özgürlüğünü kendi elde etmiş.
Annem bu hikayeyi anlatırken küçüklüğünde biraz “yırtık” olduğunu söylemişti, ister biz kendimize “yırtık” diyelim ister onlar bize “sürtük” desinler, bizim mücadeleci ruhumuz olduğu sürece “kadın” kelimesinin yerine geçecek herhangi bir kelime bizi onların balkonların tükürmekten alıkoyamaz, bunu unutmayalım istiyorum. Biz hep beraber onların balkonlarına yürürsek bu yolda karşımıza çıkacak her türlü engelin aşılabileceğini biliyorum.
Bulunduğumuz konumdan memnun olmadığımızı biliyorum. Mücadelemize devam edebilmemiz, memnun olmadığımız odalardan çıkıp istediğimiz açık alanlara erişebilmemiz için, kabullendiğimiz şeyler bize dayatılan değil yalnızca bizim kendi doğrularımız olmalı. Şimdiye kadar kendi mücadelemizle kazanamadığımız ve kazanamayacağımız hiçbir savaş olmadı. Umutsuzluğa düştüğümüzde yolumuzu açan ve o yolu daha kolay yürüyebilmemiz için güzel taşlarla döşeyen onlarca, yüzlerce kadını aklımıza getirelim.
Bu kadar bastırılmamız, kalıplara sokulmaya çalışılmamız, her türlü şiddete maruz bırakılmamız yıllardır süregelmiş bir sistemin çöküşünden korkmaktan başka bir şey değil. Bizden korkmalarının sebebi; eğer karanlıkta yürümekten korkarsak el ele tutuşup yürüyeceğimizi bilmeleri, eğer bir gün sesimiz çıkmazsa birbirimizin sesi olacağımızı bilmeleri, bize yükledikleri yükün altından kalkamazsak hepimizin o yükün altına gireceğini bilmeleri. Biz beraberken çok güçlüyüz.
Bu mektubu sizlere, içindeki kuvveti bulmaya çalışan ülkemin kadınlarına yazmak benim için zordu fakat artık toparlanmanın ve eskisinden daha güçlü olmanın vakti geldi. Biz ne yaparsak yapalım kendimiz için yapmadığımız sürece asla mutlu olamayacağız ve kimse kendimiz için yaptığımız şeyleri bizden çok takdir etmeyecek. Toplumun bize dayattığı etiketleri bir kenara bırakıp beraberce yürürsek işte o zaman bir yerlere varabileceğimize inanıyorum. Ben her şeyden ve herkesten çok kendi ülkemin kadınlarına güveniyorum, inanıyorum ve biliyorum ki hep beraber karanlıkta kendimiz için bir ateş yakmayı başaracağız. Çok sevgilerimle ve bol inancımla…
Fotoğraf: Leon Contreras/Unsplash
İlgili haberler
Tebrikler kız kardeşim Merve Dizdar
Türkiyeli kadınları onurlandıran gurur verici sözler RTÜK tarafından ‘kendi ülkesine saygısızlık’ ol...
Konu yalnızca seçim değil bütünüyle hayatımız, kar...
‘Kuşkusuz her şey bundan 50 yıl önceki gibi değil, şimdilerde kadınların sesi yükseliyor, çok daha f...
Oyunu kız kardeşliğimizden yana kullan
Eylül'den Elif'e, Berfin'e, İrem'e, Zeynep'e ve adını bilmediğimiz tüm kadınlara açık mektup...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.