Kanallarımız kapandı, seçilmişler tutuklandı... Neden ‘evet’ diyelim?
Diyarbakır Şilbe'de tandırın başındayız. Kürt kadınların 'Na'sının gerekçesi çok. Ve bu gerekçeler batıda da doğuda da yakıyor kadınların yüreklerini...

Diyarbakır’ın Yenişehir ilçesine bağlı Şilbe, 4 bin nüfusa sahip bir köy. Kadınlarla referandumu konuşmak üzere buradayız. Tarım da hayvancılık da eskiye göre daha az yapıldığından daha çok bir mahalle görünümünde olan köyde, kadınların çoğunu tandırda ekmek pişirirken buluyoruz. Tandırın başında ya da evinde sohbet ettiğimiz kadınların çoğu referandumda ‘hayır’ diyeceklerini söylüyor. Kadınlar özellikle, seçilmiş belediye başkanlarının ve milletvekillerinin tutuklanmasına tepkili.

‘YÜZ DEFA HAYIR’
Ekmek yapmaya hazırlanan Emine teyze, sorumuzu duyar duymaz, elini kaldırarak ‘Na, na, na (hayır)’ diyor, “Kürtlere bugüne kadar ne yapmışlar ki evet diyelim. Yüz oyum olsa, yüz defa ‘hayır’ derdim.” Kürtçe bilmediğim için çevirmen arkadaşım Fama’dan yardım alıyorum. İlkin temkinli yaklaşan kadınlar Fama sayesinde rahatlayarak sohbete dahil oluyorlar.

‘ANNE BİZİ KÖTÜLÜYORLAR’
Başka bir tandırın başındayız. Burada konuştuğumuz kadınlar da, düşüncelerini “Kürt halkı ne derse biz de onu diyeceğiz” diyerek ifade ediyor. Meryem teyze, “Kürt olarak, kadın olarak 15 yıldır bir şey görmedik” sözleriyle hükümeti eleştiriyor. Anayasa değişiklik maddelerini biliyor musun, diye sorduğumuzda ise şunları söylüyor: “Ben Türkçe bilmiyorum, o yüzden artık televizyon izlemiyorum. Kürtçe kanallarımız vardı, onları izleyince ne olup bittiğini bilirdik, ama onları da kapattılar, haberimiz olmuyor bir çok şeyden. Çocuklarım izliyor, ne diyor diye sorduğum da ‘Anne boş ver bizi kötülüyorlar’ diyorlar bana.” Tandır ateşini karıştıran Ayşe teyzenin de şikayetleri aynı. “Televizyonlarımızı açsınlar, vekillerimizi serbest bıraksınlar” diyor. Bütün günlerini evleri, köyleri ya da mahallerinde sınırlı olanaklarla geçiren kadınların yaşamında ana dilinde haber yapan kanalların ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlıyoruz.

HALKINI DEĞİL KENDİNİ DÜŞÜNÜYOR
Ganime ablayı evinin penceresinde görüyoruz, içeri davet ediyor bizi. Sohbet konumuzu öğrenince komşusu Hasibe’yi de çağırıyor. Ganime abla söze giriyor; “Halkını düşünen bir lider olsaydı işsizlik, yoksulluk olmazdı. Sadece kendi çıkarını düşünüyor. Savaş olmasın diye hayır diyeceğim. Belediyelere kayyım atadılar, sonrasında bir sürü insan işinden ekmeğinden edildi. İstiyorlar ki sadece kendi adamları olsun, öyle olur mu? Haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Yaşadığım ortamdan memnun değilim. 90’larda Newroz yasak olsa bile giderdik, ya da kendi mahallemizde kutlardık ama şimdi bomba patlayacak korkusuyla herhangi bir mitinge gitmeye korkuyorum...”

‘KÜRT KARDEŞLERİMİN HAKKINI VERECEĞİM’ DEMİŞTİ
Komşusu Hasibe “hayır” diyeceğini belirterek başlıyor konuşmaya ve şöyle devam ediyor: “Yaşadığımız ortam çocuklarımız ve bizim için tedirgin edici. Televizyonlarda duyduğum bir çok şeye inanmıyorum, kandırıyorlar insanları. 22 yıldır evliyim ve yaşamımda değişen hiçbir şey yok. Bölgeye hiçbir yatırım yapmıyorlar, işsizlik, yoksulluk çok fazla. Cumhurbaşkanı bir programda Kürt kardeşlerimin hakkını vereceğim demişti. Bu sözden sonra ne değişti çok merak ediyorum... Madem dindar insanlar, neden ırkçılık yapıyorlar, bunu da anlamıyorum. Irkçılığın İslam’da yeri yoktur.” Televizyonda yakılarak ölen Kürt işçiyi gösterdiklerinde bir arkadaşının “Bak Kürt işçi ölmüş, vah vah” dediğini aktaran Hasibe, “Ölenin insan olmasına değil kimliğine bakıyoruz, bizleri bu duruma getirdiler. Bugüne kadar yaşadığımız iyi hiçbir şey olmamış ki! Tüm bu yaşananlardan sonra neden destekleyelim?” diye soruyor.