Hülya ne yapsın?
Hülya’nın yaşam kesitinde hepimiz için tanıdık hisler, olaylar var. Peki ya, Hülya’nın sıkıştığı ikilik dışında başka seçeneği yok mu?

Soğuktan üşümüş elleri cebinde, avucunda sımsıkı tuttuğu son parası ve gözündeki yaşlarla minibüs bekleyen işçi Hülya, iş başvurusuna gideceği için çok mutlu olsa da duyduğu endişe daha ağır: “Yine aynısı olursa, ya yine işe alınmazsam... Bu neredeyse son umudum” diye düşünmekten alıkoyamadı kendini. Aklına üşüşen olumsuz düşünceleri savurmak ister gibi salladı kafasını: “Senin çocukların var, kendine gel, umut etmeye devam et. Sakın bırakma umudu.” Omuzuna dokunan el ile irkilen Hülya, daldığı düşüncelerden sıyrıldı. Eyvah, bu nasıl bir çaresizlikti! Bir yabancı “Neyin var bacım?” diyerek omuzuna dokunana kadar ağladığını bile fark etmemişti. “Yok bir şeyim” dese de bu meraklı adamın ısrarına karşı koyamadı: “Evde durumlar kötü, çocuklar buz gibi evde aç perişanlar.” “Babaları?” diye soran yabancıya “O içer, çalışmaz, üstüne gelir hepimizi sıra dayağından geçirir” dedi. Yabancının yüzüne bakarken içinden “Of Allah’ım kapı komşumun bilmediğini bu yabancıya nasıl anlattım” diye düşündü bir yandan da. “E peki nereye gidiyorsun?” dediğinde iş başvurusu için bir fabrikaya form doldurmaya gideceğini söyledi.

Yabancı, “Boş ver orayı bacım, oranın şartları çok kötü, benim çalıştığım fabrikada işçi alınıyor, ben de ustabaşıyım. Orada hem sendikamız da var. Gel ben seni aldırırım” dedi. Hülya’nın aklından sorular geçse de ne bunu soracak cesareti ne de reddedecek durumu vardı. Yabancının peşine düştü, işçi servisi geldiğinde Hülya da servise bindi. Hülya, önce formaliteden bir form doldurdu; gerisini usta, insan kaynaklarıyla görüşüp halletti. Hülya işe alınmıştı; mutluluktan havaya uçarak, bu defa etrafına gülücükler saçarak döndü evine.

İki gün sonra işe başlayacağı için hemen çocuklara bakacak birilerini aramaya başladı. İş bulduğu için sevinçli olan biri daha vardı, ayyaş kocası. Kocası eve gelecek para için bir süre her şeyi idare edebilirdi. “Ben bakarım çocuklara” dedi. “Buna bırak çocuk emanet etmeyi, ölü sinek verilmez ama ne yapayım çaresizim. Okullar açılırsa rahat ederim, bu adama ihtiyacım kalmaz” diye düşündü Hülya.

İşbaşı yaptığı gün, ustabaşının babacan tavırları oldukça etkileyiciydi. Yıllar sonra birisi Hülya’nın sesini duymuş ve yardım etmişti. Belki biraz para kazanır çocukların karnını doyurabilirse kocasından boşanır yeni bir hayata başlayabilirdi. Bunu düşünmek bile çok mutlu ediyordu.

İlk maaşını aldığı günün ertesinde işe gözü mosmor gitti. Bir ay çocuklara sorunsuz bakmanın karşılığı maaşıydı. Parayı alır almaz içkiye kumara verecek olan kocasına “Ya kira, faturalar ya mutfak?” demesine kalmadan yüzünde patladı yumruk. Hülya yumruğun acısını, sabah işe gitmek için kurduğu saat çalınca yeniden hissetti gözünde. İşyerinde yüzünü saklamaya çalıştı ama ne çare... Ustası, ellerini arkasında kavuşturup yanına geldi. O gün yaşadığı kâbus, dayaktan beterdi. Bir insanın gururunun incinmesi diye bir şey vardı ve çok acı vericiydi. Elini yüzündeki morluğa götüren Hülya, “Bunu yaşamak zorunda değilsin” dedi kendine. Babacan tavırlı o yardım eden adamdan eser kalmamıştı. Karşısında konuşan yabancı “Sana ev tutayım ayda bir iki gelirim. O adam bir daha sana ilişmez, çocuklarını da onun başına bırak” diyordu. Yabancının yüzüne sinirle, öfkeyle bakarken “Hep mi böyleydi bu adam, ben çaresizliğimden mi anlamadım? Güven duymak çok mu aptalca? Hayır bence değil. Ben güvenmek istiyorum yoksa nasıl yaşar insan?” diye kendi kendine söylendi.

Hülya, doğruca baş temsilciye gitti. Başından geçenleri tek tek anlattığında baş temsilci “Nasıl ya, sizin zaten ilişkiniz var. Biz öyle biliyoruz. Şimdi adamı neden karalıyorsun?” dedi. Meğerse adam pusuda beklemiş onu taciz edeceği günü bile planlamış... İş başvurusuna gideceği gün yaşadığı çaresizlik içinde karşılaştığı bu yabancının niyetini çok sorgulamamıştı. Yıllardır yaşadığı şiddetten kurtulmak için çare ararken başka bir adamın şiddetiyle karşılaşmıştı.

Hülya bir karar vermek zorunda. Ya mücadele edecek ya da her şeyin daha kötüye gidişini seyredecek. Ya kocasından kurtulmak için her gün ona tehditkâr bir şekilde ve pis pis bakan tacizciyle çalışmaya devam edecek ya da çocuklarının aç kalması pahasına o işyerinden çıkacak. Bu mu gerçekten iki seçenek?

Hülya’nın yaşamı siz kadınların eline ulaştığında aslında hep beraber bir karar vereceğiz. Ya Hülyalar bunu yaşamasın diye mücadele edeceğiz ya da her gün bir kız kardeşimiz daha erkek şiddeti sonucu aramızdan ayrılacak.

Görsel: Freepik