
Son zamanlarda Teksif Sendikası tarafından kamuoyuyla paylaşılan bir rapor, Alman menşeli Digel Tekstil fabrikasında yaşananları gözler önüne serdi. Sendikalı oldukları için 15 işçinin işten çıkarılmasıyla başlayan süreç, kadın çalışanlara yönelik akıl almaz bir şiddet ve taciz ağını faş etti. Sözlü ve fiziksel tacizlerin yanı sıra, kadın işçiler hamile kalmamaları yönünde baskıya maruz bırakılıyor, hatta hamile olanlardan rahim içi ultrason görüntüleri talep ediliyordu. Sadece bununla da sınırlı değil; günde dört saate varan tuvalet yasakları, tuvalete giden işçinin maaşından kesinti yapılması, tuvalet kapısına nöbetçi dikilmesi gibi örnekler, iş yerinde yaşanan baskının ne kadar yaygın olduğunu kanıtlıyor. Ekmek ve Gül okuru kadınlar bilir ki bu yaygınlık sadece Digel Tekstil ile sınırlı değil!
Digel işçisi kadınların bu yaşananları raporlaştırarak yaptıkları "Birlikte mücadele edelim" çağrısı, bu korkunç koşulların sadece münferit bir olay olmadığını aksine iş yerinde şiddet ve tacizin toplumsal ve ekonomik sorunlardan beslenen sistematik bir mesele olduğunu göstermesi bakımından önemli.
İş yerinde şiddet ve tacizin altında yatan temel neden eşitsiz güç ilişkileridir. İşverenlerin ve yöneticilerin sahip olduğu güç kontrol mekanizmalarıyla birleştiğinde, şiddete zemin yaratır. Güvencesizlik, ekonomik krizler ve işsizlik gibi faktörler, çalışanları daha savunmasız hale getirir. Bu durum, işçilerin haklarını arama cesaretini kırarken şiddet ve taciz uygulayanlar buradan güç alır. Bu sorunun en çok kadınları etkilemesinin arkasında ise cinsiyet eşitsizliği yatar.
Aile odaklı politikalar kadınları eve ve çocuk bakımına yönlendirerek kamusal alandan uzaklaştırır. Bu durum bir yandan kayıt dışı ve güvencesiz iş gücü yaratırken diğer yandan kadınların örgütlenmesini ve hak aramasını zayıflatır. Kadınların "ucuz ve yedek iş gücü" olarak görülmesi, onlara yönelik sömürüyü ve şiddeti "normalleştirir." Şiddet, daha çok çalışma, daha çok üretim için baskı aracına dönüşür; bu sistemin devamlılığını sağlayan en önemli araçlardan biri haline gelir. Digel’de olanlar da esas olarak budur.
Aile politikaları ve iş yerindeki şiddetin bağı
Bugün sermayenin "hiç çocuk" dayatması ile iktidarın "en az üç çocuk" söylemi arasındaki görünürdeki çelişki, aslında bu bütüncül politikanın ortaklığıdır. İktidarın aile on yılı politikaları, aile ile iş yaşamı uyumluluğu adı altında kadınları, yeni işçi kuşaklarını doğurmak, onların bakımını ve ev içi angaryayı üstlenmek üzere eve bağlayarak kamusal alandan daha da uzaklaştırıyor. Bu durum, sermayeye kayıt dışı, ucuz ve güvencesiz işçi yaratma fırsatı sunuyor. Bu yüzden kadın işsizlik oranlarındaki hızlı ve dengesiz artış tesadüf değil. Yoksulluk, kadınları zorunlu olarak iş gücüne katılmaya yöneltirken her türlü koşulu kabul etmeyi de zorluyor.
Sonuç olarak şiddet, emek sömürüsünü derinleştirmek ve kadınları gözden çıkarılabilir bir iş gücü haline getirmek için kapitalist sistemin yüzyıllardır kullandığı bir yöntem. Tıpkı Digel’de geçmiş yıllarda yaşandığı gibi sadece tacizi uygulayanın görevden alınması ya da işten atılmasıyla çözülmez ya da tek tek taciz edeni ifşalayarak taciz düzeni sona ermez. 2010’lu yılların sonunda böyle bir olay yaşanmasına rağmen sorunun katlanarak devam etmesi bu yüzdendir.
İş yerinde şiddet ve tacizle mücadelede hukuki düzenlemeler elbette mevcut ve bunları kullanmalıyız. Türkiye'de bu konuda başvurulabilecek çeşitli yasal yollar ve düzenlemeler bulunuyor. Başta İş Kanunu olmak üzere Ceza Kanunu, Borçlar Kanunu, uluslararası bir sözleşme olan ILO 190 Sayılı İş Yerinde Şiddeti ve Tacizi Önleme Sözleşmesi gibi… Ancak yasal düzenlemeler tek başına yeterli değil. Hele ki adalet mekanizmasının güvensizlik ortamının doğrudan kaynağı haline geldiği; yalnızca sermayeyi, yalnıza iktidarı, yalnızca bir kişi ve zümreyi ve hatta kadın söz konusu olduğunda yalnızca erkeği koruyan ve kollayan bir silaha dönüştüğü düşünüldüğünde… Bu silahın hedefi tutturmamasının tek yolunun örgütlü mücadele ve dayanışma olduğunu çok sayıda davadan hepimiz biliyoruz.
Sendikal örgütlülük şiddete karşı mücadelede neden önemli?
Yasaları bile mücadeleyle kazandığımızı ve onları kullanmak için de mücadele etmek zorunda olduğumuzu unutmadan diyebiliriz ki iş yerinde şiddetle etkin bir mücadele sendikal örgütlülük ve dayanışma ile mümkündür. Digel’de yaşanan sistematik taciz ve şiddete karşı sendikanın devreye girmesi bu nedenle çok önemli.
Bu yüzden Teksif’in sendikal örgütlülük için ve örgütlülüğü kırmak için yaşanan işten atmalara karşı verdiği mücadele ile iş yerinde yaşanan taciz olaylarına karşı verdiği mücadele ayrı ayrı ele alınamaz. Bir iş yerinde daha fazla kâr için ücretler düşük, çalışma saatleri fazlaysa; üretimin hızlı olabilmesi için şiddet ve taciz sistematik olarak uygulanıyorsa; hatta işten atma tehdidi hakkını savunmak için örgütlenen işçinin başında sopa gibi tutuluyorsa iş yerinde yaşanan tacize karşı mücadele de yalnızca maruz kalanı ya da yalnızca kadın işçileri ilgilendirmez, o iş yerindeki bütün işçileri ilgilendirir. Ancak bu mücadele ne tek başına tacizin yaşandığı iş yerindeki işçilerin ne de tek başına bir sendikanın sorumluluğundadır.
Bütün sendikalar, kadın örgütleri ve emekten yana siyasi partiler aile on yılı politikaları ile esnek çalışmanın, iş yerinde şiddetin, ücret adaletsizliğinin bağını kurmak; şiddeti yaratan sömürü düzenini hedef alacak daha adil çalışma koşulları için mücadele etmek zorundadır. “Barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş” talebiyle Meclise gönderilen yasa teklifinin sahiplenilmesi ve savunulması bu nedenle daha bir önem kazanmıştır. Mücadeleyi en doğru temelde yerine getirecek şey ise işçi sınıfının birliğini güçlendirecek bir sendikal örgütlülüğü ve anlayışı inşa etmektir.
Digel işçileri için katlanılamaz hale gelmiş şiddet ve tacize karşı mücadeleleriyle dayanışmayı büyütmek ve sermayenin saldırıları, iktidarın kadın düşmanı politikalarına karşı kendi mücadelemizin bir parçası haline dönüştürmek zorundayız. Digel işçilerinin “birlikte mücadele” çağrısını biraz da böyle okumak gerekir.
Digel Tekstil’de kadın işçilere yönelik mobbing, taciz ve ayrımcılık sendika raporuyla ortaya kondu. Rapora dair haberi okumak için tıklayın.
Fotoğraf: Evrensel
İlgili haberler
Digel fabrikasında kadın işçilere taciz!
Digel’de üretilen 1 takım elbisenin fiyatı 700-800 sterlin. Marka değerini koruduğunu söyleyen fabri...
DİGEL Tekstil'de kadınlara sistematik tacize karşı...
Çok sayıda sendika, siyasi parti, kadın ve meslek örgütü; Digel Tekstil'de kadın işçilere yönelik si...
İnsanca çalışma koşulları için direnen DİGEL Tekst...
Sendikalı oldukları için Kod 49 ile işten çıkarıldılar. DİGEL Tekstil işçileri, insani çalışma koşul...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.