Son aylarda her dergi sürecinde nasıl zorlanıyoruz, nasıl zorlanıyoruz anlatamayız! Zorlanıyoruz; çünkü yazı akıyor dergimize... “Amaaannn, nasıl sığdıracağız bu kadar yazıyı bu kadarcık sayfaya” diye önce dertlenip, sonra derdimizin şu hayattaki tüm zorluklarla baş etmek için dermanımız olduğunu hatırlayarak keyifleniyoruz. Ama yalan değil, nasıl etsek de bu kadar yazıyla, mektupla 24 sayfalık (hadi kapakla, sunu sayfasını da çıkar, 22 sayfalık) dergiye sığamıyoruz.
Kabımıza sığamamanın zorluğuyla, keyfini birlikte yaşıyoruz.
Peki ne yapıyoruz? Mesela Meltem Teker’in pek çoğunuzun severek takip ettiğiniz yazısını, her ay hayatımıza feyz veren bir kadının hikayesini anlattığımız İçimizden Biri köşesini, kadınların şiddetle baş etme deneyimlerini, bir kahve molasında yaptıkları sohbetin kulağımıza küpe olması gereken cümlelerini içeren tatlı yazıları dergimize değil heybemize koyduk bu sefer... Zorunda kaldık...
Memleketin hep “son dakika” hızında yaşanan gündemine kadınlar olarak müdahale etmek, hayatımız hakkındaki kararları kimseye bırakmamak, büyük bir hızla akıp giden olayların toplamını görebilmek, ortak bir kanaat oluşturmak ve doğru kararlar vermek çok acil meseleler oluyor çünkü. Dergimizde bu ay geleceğimiz için doğru olan kararda ortaklaşmak için yaptığımız tartışmaların, çalışmaların yansımalarını okuyacaksınız bol bol.
Çünkü biz kadınlar, çıkışsızlık duygusu bir arkadaşımıza daha yaklaşmasın diye çabalıyor, önüne katıp sürükleyen, omzundan bastırıp çökerten ağır memleket havasını dağıtmak için bir yol arıyoruz. Azimle, inatla bizi “iyi” edecek şeyler düşünüyor, bulduğumuz birlikteliklere sarılıyoruz. Dergimiz bu yüzden azim ve inat hikayeleriyle dolu bu ay da...
Çünkü kötülüğü ve zulmü sistem kılanlar azimle iyilik arayanı yok edilesi bir canavar haline getirmeye çalışıyorlar. İçinde bolca şiddet, çokça hamaset içeren ayrımcı politikaları karşımıza “birlik” diye çıkaran siyasi iktidar, yaptıklarıyla, söyledikleriyle, yaşamımızın ortasına koyduklarıyla sadece “siyaset arenasını” değil evdeki yaşantımızı ve bildiğimiz anlamda hayatı da rayından çıkarıyor. Güven duygumuzu alt üst ediyor. Üst komşum acaba gerçekten tanıdığım kişi mi? Pazara giderken pencerede görüp “sen de bir şey ister misin teyze?” diye sorduğum şu yaşlı kadın sakın bir vatan haini olmasın? Ekmek aldığım bakkal ülkemizi parçalamak isteyenlerden, bizi bölmek isteyenlerden biri mi acaba? Vatan elden giderse evime, çocuklarıma ne olur? İçimizi kurt gibi kemiren bu gündelik sorular, işte o evin dışında, bizim ötemizde hissettiğimiz “yüksek siyasetin” aslında tam da evin içinde, sokağımızda, yanı başımızda olduğunu çarpıyor suratımıza!
Şikayetçiyiz elbette bu memleket halinden. Çünkü “büyük” meseleler, “büyük” olaylar girdabında kadınların küçük görünen ama aslında tüm bir hayatı belirleyen dertleri daha az konuşulur oluyor. Oysa biliyoruz ki bizi asıl ortaklaştıran, aramızdaki ayrımları ortadan kaldıran bu küçük, gündelik hikayeler, birbirimize ne kadar da benzediğimizi gösteren ortak dertlerdir. Eğer kadınların en geniş birlikteliği kurulacaksa zeminini düşmanlık ve korkudan değil, gerçek hayatlarımızdan, ortaklıklardan alacaktır.
Biliyoruz çünkü dergide de göreceğiniz gibi; geçen ay kutladığımız 8 Mart’ın en güzel, en geniş, en dolu dolu buluşmalara vesile olduğu yerler farklılıklarla, ayrımlarla bölünen değil, ortaklıklarla tek ses olmayı başarabilen yerlerdi. Şu ya da bu partiye oy veren, şu ya da bu dünya görüşüne sahip olan, şu ya da bu inancı benimseyen ayrımı yapmadan çok temel dertlerini konuşarak, çözüm arayarak biraraya gelen kadınlar yaptı en coşkulu 8 Mart kutlamalarını.
Kısa zaman sonra gerçekleşecek anayasa referandumu tartışmalarında siyasi iktidarın kamplaşmaları ve ayrışmaları korkunç bir biçimde derinleştirmeye çalışarak “kazanmaya” çalıştığı bir dönemde, kadınların geniş ortaklıklar kurarak yaptıkları buluşmalarda yapılan tartışmalar çok önemli bir noktayı görünür kılıyor dergimizdeki yazılarla:
“Evet” ve “Hayır” eşit seçenekler değil. Hayır tercihinin vatan hainliğiyle eş anlamlı görüldüğü; siyasetçilerin, gazetecilerin, avukatların, hasta tutsakların, öğrencilerin rehin haline getirildiği, kamu ihraçlarının intihar sebebine dönüşecek denli insan onuruyla oynadığı bir düzende referandumla koşar adım totaliter bir sistemi tek insanda zimmetlemeye doğru gidiliyor. Evetin anlamı “tek”, ama hayırın içi her kesimin ihtiyacı, ortak dertlere çözümü, beklentisi ve düşüyle dopdolu. Evet tercih, hayır karar! Evet korkunun zorladığı bir tercih, hayır cesaretle verilecek bir karar!
Hayırı “karar” kılanlar bizim hayatlarımızda:
Alışveriş yaparken fiyat etiketlerine baktığımızda, böbürlenerek yaptırılan köprülerin, havaalanlarının zararını karşılamak için cebimizden çalınan her kuruş bizi en temel ihtiyaçlarımızı karşılayamaz hale getirdiğinde, sokaklarda istediğimiz gibi gibi güvenle dolaşamadığımızda, eşimiz dostumuz kirli savaşlara kurban edildiğinde, çocuklarımızı okutacak doğru dürüst okul, öğretmen bulamadığımızda... Hülasa bu memleketin rengini soldurmaya kaderini bağlamış iktidarın yarattığı enkaza bakıp altında kalmamak için kararımız HAYIR...
Halihazırda zaten kirli ve hileli yürütülmekte olan bu referandum sürecinin sonucunda sandıktan “hayır” çıkmasının garantisi yok... Ama şurası kesin, hayır dersek kazanacağımız bir hayat var. Bu zamana kadar hep evin işi, çocuğun derdi, kocanın rızası, patronun sefası, iktidarın bekası için yaşama zorunluluğumuzu değiştirmek için daha fazla mücadele olanağının açılacağı bir hayat...
Evet, zorlu yaşamımız bir tek “hayır”la bir anda değişmeyecek, biliyoruz. Ama o bir tek “hayır”ın bize şu hayatta hayır demek istediğimiz onlarca şey için açılacak bir kapı, hepimize “ben karar verebilirim, ben değiştirebilirim” güveni verecek bir eşik olduğunu biliyoruz. Ve çok iyi biliyoruz ki kadınlar bir eşikten bilerek ve isteyerek her geçtiklerinde, karşılarına çıkacak her türlü zorluğa göğüs gerecek bir direnci kuşanarak atarlar adımlarını.
Bu eşiği el ele geçelim, eşikten sonrasında karşılaşacağımız her zorluğa birlikte göğüs germe direncini hep birlikte gösterelim.
Bunu yapmayı biliyoruz. En zorlu koşullarda, en “olmaz” denilen zamanlarda binbir emekle açtığımız ekmekvegul.net sitemizi 3 Nisan’da hayata geçirebilmemizi kadınların bu kadim bilgisine borçluyuz. ekmekvegul.net kadınların bu hayatı değiştirmek için geçtiği eşiklerde edindiği bilgilerin, deneyimlerin ortaklaşacağı, kadınlara güven ve güç verecek yeni bir eşik olacak! Hayırlı olsun...
Dergimizin tüm yazılarına ulaşmak için tıklayınız
Ekmek ve Gül Dergisi Nisan 2017 sayısını indirmek için tıklayınız.
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.