2018’in ağustos ayıydı; patronlar kraliçesi Güler Sabancı, tek adam yönetiminin Yeni Ekonomi Programı’nı açıklayan damat Bakana rüzgârda saçları savrula savrula övgüler yağdırıyor; “Sayın Bakanımız söylediğini yapan kişidir, Türkiye’nin, ülkemizin hak ettiği dönüşümü gerçekleştireceğine olan inancımız tamamdır” diyordu. 2019’un ilk günlerinde gazetelere bir haber düştü; Meğer “iktidarın ülkenin hak ettiği dönüşümü gerçekleştireceğine inancı tastamam” olan Sabancı ailesi maaile Malta vatandaşı olmuş; yatırım ile vatandaşlık kazanma yoluyla, yani parası neyse karşılığını vererek...
Tam da Sabancı ailesine “hayırlı işler” denilen saatlerde Bursa’da 59 yaşındaki temizlik işçisi Emine Hanım’ın, müdürün attığı boş çikolata kutusunu dikiş kutusu yapmak üzere aldığı için hırsız damgasıyla tazminatsız işten çıkarıldığını, hakkını aramak için mahkeme yolunu tutan kadının 8 yıl süren davasının müdür lehine sonuçlandığını okuduk. Ülkeyi hamuduyla götürüp geminin batacağını anladığında güvenli kıyılara yelken açarken patronlar, geriye kalanlara patronun artığı bir boş çikolata kutusunun bile çok görüldüğünü gösteren bu elim tesadüf, adeta yaşadığımız sürecin bir özeti gibi dikiliverdi karşımıza.
Etkileri çoktan başlayan, saldığı korku yalnızca ekmeğimizi değil içimizdeki gelecek ümidini de küçülten kriz işte böyle sere serpe gün ışığına çıkarıverir gerçekleri: Krizi yaratanlar bizden çaldıklarıyla filikalara atlayıp giderken, geriye kalan yoksullara, bu topraklardan başka yatacak yeri, bu ülke insanından başka sığınacak limanı olmayanlara “ne halin varsa gör” bile bırakmaz. Artıkları bile değerli olan leş yiyiciler olarak, artıklarını korumaya devleti, adaleti, kolluğu, medyayı bekçi eder de gider.
Hal böyleyken...
Boşuna değil Ekmek ve Gül dergisinin krizle çalkalanacağı belli olan, karamsarlıkla başlanan 2019 yılının ilk sayısının işçi kadınların öfkesi ile dolu olması. Evlere sürekli icra belgesi götürmek zorunda olan PTT işçisi bir kadının yalnızca sezgileriyle değil, somut gerçeklikleri kendi halini bilerek, kendine benzerlerin hallerinden süzerek anlattığı gibi; gidişat iyi değil. Ege Üniversitesi işçisi kadının anlattığı “Git” denilince şehrin bilinmez bir yerine gitmek zorunda kalınan, “Gel” denilince köle gibi gelinen çalışma koşulları bu ağır kriz gündemi ortasında daha da zorlaşırken, Mamaklı Seda’nın mahallesinde kurulu bir kadın derneğinden güç alarak kendisine kölelik koşulları dayatan patronunun karşısına değme hukukçulara taş çıkaran bilgisi ve yalnız olmamanın yarattığı bilinci ile dikilmesi; yaptığıyla yol göstermesi tesadüf değil.
Boşuna değil “Ne yapacağız?” sorusuna hep aynı cevabı verişi kadınların: Bir araya geleceğiz, birlikte mücadele edeceğiz...
Evet, o malum soruya dönüp dönüp hep aynı cevabı verdiğimiz doğrudur. Ama unutulmamalı ki; henüz denemediğimiz yol da odur.
Hiçbir söz boşluğa doğmaz; akan hayata eklenir. Bu dünya bizden önce de görüp geçirdi benzer zamanları, bizden önce de düşündü insanlar bizim sorduğumuz soruları, bizden önce de verdiler verdiğimiz cevapları...
Bütün cevaplar, kendilerinden önce edilmiş sözlerin, yaşanan benzer zamanların benzer sorularının izini taşır...
Bundandır “Ne Yapmalı?” sorusuna hep aynı cevabı verme cüretimiz: Bir araya geleceğiz, birlikte mücadele edeceğiz.
2019’a sözümüz budur!
İlgili haberler
2019 daha çok sokağa çıktığımız bir yıl olmalı
Ben diyorum ki, komşunu da kap gel. Gel bizimle sen de slogan at. Neden korkacağız ki? İşimizden ola...
Bizim büyük çaremiz: Birlikteliğimiz
Görünen o ki 2019 bize daha fazla oranda iktidarın yarattığı o toz ve gaz bulutunu dağıtma, gerçekle...
Hayatlarımızdan, haklarımızdan vazgeçmediğimiz bir...
‘Böyle bir zamanda daha fazla yan yana durmaya ihtiyacımız var. Hayatlarımızdan ve haklarımızdan vaz...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.