Kameraların karşısına geçmiş, ağzı yüzü öfkeden çarpılmış bir şekilde hakkında kesinleşmiş hapis cezası varken dövdüğü kadın hariç herkesten özür diliyor hassas (!) bir adam. Bana aymazlık gibi görünen bu konuşma hakkını nereden alıyor, üstüne düşünmek istiyorum. Belli ki yaşadığı evrende ağzı köpürmüş bu pişmanlık gösterisine sempatiyle ve anlayışla yaklaşılacağına dair bir inanca sahip. Hani adaletin ayarlarıyla oynandı ya, hani mahkemelerde suçsuz olanlar suçlu gibi yargılanıyor ya bu da o torbaya girmek istiyor belli ki. “Ne var ya zaten 45 gün yatıp çıkıcam” diyor utanmadan. Çünkü aldığı üç yıl hapis cezasının infaz süresi o kadar. Eh artık elimiz alışmışken ve yatarı bir buçuk aysa tatil gibi düşünüp ağzını burnunu kıralım canımızı sıkanların. Beynin ön lobu yeter hepimize, bundan sonra dürtüsel hayvanlar olarak birbirimizi dövüp, gir çık yapabiliriz cezaevine. Çıkınca da kameraları toplayıp “Assslanlar gibi yatıp çıktık” diye ayrıca gövde gösterisi yaparız. Bakın da görün, çıkınca daha büyük bir kalabalık toplanacak. Ah, gözümüzde yaşlar alkışlayacağız onu; ne de olsa cezasını çekti…
Bu utanmazca gösteri göründüğünden daha büyük zarar veriyor bana. İzlerken geçmiş travmalarım tetikleniyor. Darp davası açana kadar evli olduğum adam bana şiddet uyguladığında, “Öfke kontrol bozukluğum var, sen de beni sinirlendirme” demişti. On yıl sonra, halen hastalıklı bağlanma mekanizmamla onunla evliliğime devam kararı alsam da mahkeme, açtığım darp davasında “Suçun tekrarı halinde para ve hapis cezası verilir” dedi. İnanmazsınız, o kontrol edilemeyen öfke kontrol edilebilmeye başlandı. Meğer konu cezasızlıkmış. Meğer konu dünyayı Augeas’ın Ahırı zannetmekmiş. Tabii aslında konu benim bu manyaklığın içinde o kadar uzun süre kalmam. Ama sonuçta geç de olsa çıkabildiğim için bu yazı boyunca gerçek faillere kızmaya çalışalım.
‘Bıktık bu ahırı kendimiz temizlemekten’
Geçmişte gazetelerin üçüncü sayfasını asla bakmadan çevirirdim. O sayfalarda gasp, cinayet, tecavüz ve başka adi suçlarla ilgili haberler olurdu. İnsana dair en ilkel ve en iğrenç davranışları okumak ve buna dair tanıklık dünyayla kurduğum zaten zayıf olan bağı daha da zayıflatırdı. Şöyle bir baktığımda da gözüme çarpan bazı şeylerden rahatsız olurdum. Örneğin bir tecavüz haberinde hem failin hem de kurbanın gözlerine bant çekilerek yan yana teşhir edilmeleri en irrite olduğum şeylerdendi. Fotoğraftaki kadın tekrar tecavüze uğramış gibi hissederdim. Haber metnini okumakla da olayın nasıl gerçekleştiğine dair verilen ayrıntılarla o beden ve ruh binlerce kez yağmalanmış gibi olmuyor muydu? Zaten toplumsal kabullerde tecavüz kurbanları “O saatte ve o kıyafetle orada ne işi varmış” basitliğinde yargılanırken kendisine tecavüz eden erkeğin yanında teşhir edilmesi, nasıl bir pornografik teşhirciliktir?
Artık geçmişteki kadar yazılı basın takip etmesem de sosyal medyadaki haber kaynaklarının üçüncü sayfa haberlerine maruz kalıyorum. İsveç’te 16 yaşında tecavüze uğrayan gencecik bir kız çocuğuna tecavüz eden erkeğin “erken boşalması” hafifletici neden sayılıp cezai indirim uygulanmış. Kanun maddesinin teknik ayrıntılarını bilmiyorum, kendi halinde yaşayan biri olarak kalıp hiç öğrenmek de istemiyorum ama bilmek zorunda kalıyorum. Çünkü “nasıl yani ve neden” diye düşünmekten delirir insan. Bu kanunları biz yazalım artık o adamların yerine. Vücuda tam olarak ne yapılırsa ne kadar suç olacağını tanımlayanlar belli ki erkek. Bu bir. İkincisi de haberi veren kaynaklar kız çocuğunun yüzünün fotoğrafını açıkça yayınlamayı tercih etmişler. Aklım duruyor. Yine “nasıl yani ve neden” diye düşünüyorum. Acaba mağdurun fotoğrafını koyarak ajite bir yaklaşımla daha fazla okunma mı almak istemekteler? Bu nasıl çirkin bir başka tecavüz şekli?
Kadına karşı suç işleyenlerin basın açıklaması yapma pişkinliğinde olması, bizim onları yuhalamamamız yüzünden. Hâlâ gözlerinin içine bakan, yanlarında duran, omuzlarına pat pat yapan insanların varlığı veriyor onlara bu hakkı.
Diğer örnekte de muhalif ve milyon takipçili bir haber kanalı olmanın pervasızlığı veriyor haberi o şekilde sunma hakkını. Başka konularda bizim sesimiz olabilirsin, bu konuda değilsin. Bu şekilde olmaz.
Biz bıktık bu ahırı kendimiz temizlemekten. Pişmanlığınız da özrünüz de sahici olsun. Tabii olursanız ve dilerseniz… Çünkü pişman edilmez, olunur. Görmediğiniz(?) şeyi işaret ediyoruz, görüyor musunuz?
Tarih boyunca insanlar, sert ve disiplinli tutumun davranış değişikliği sağladığına inandılar. Korku sal, bastır, yönet. Oysa zamanla mayalanan bir hamur gibi yalnızca gerçekleşmesi ötelenen bir isyanı mayaladı otorite.
Fotoğraf: DHA
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN






















