Bir serginin ardından: Direnç Doğuran Kadınlar aramızda!
Öykü’nün Sennur Sezer’in şiirinden esinlenerek hazırladığı fotoğraf sergisinde gülen, direnen, yorulan, düşünen kadınların portreleri vardı…

“Tırnaklarını etine geçir bağırma

Isır kanat dudaklarını parçala

Bırakma yaşamayı bırakma umudu

Daha çok yok sabaha”

Sennur Sezer’in şiirlerinde tanıdıklık hissini duymamak, bu şiirlerden etkilenmemek elde değil. Her şiiri ayrı bir yerde duruyor ve ayrı bir duyguyu uyandırıyor tıpkı yukarıda dizelerini okuduğunuz Doğuran Bir Kadına Direnç şiiri gibi. Hiç geçmeyecek, bitmeyecek sanırsın ama aslında çok yoktur sabaha… Geçtiğimiz günlerde bu şiirden etkilenen bir başka kadının, Öykü’nün yine bu şiirden esinlenerek adlandırdığı Direnç Doğuran Kadınlar başlıklı kişisel fotoğraf sergisini gezdik. Onu aşkın kadının portresi vardı sergide; gülen, direnen, yorulan, düşünen kadınların portreleri… Fotoğrafların çoğu Karadeniz bölgesinde çekilmişti ve oranın güçlü kadınları vardı sergide. Mesela, sırtına odunları yüklemiş objektife gülümseyen yaşlı bir kadın. Beyaz iri dutları toplamış tepsiyle poz veren orta yaşlı bir kadın ve sırtına -torunu olduğunu tahmin ettiğim- bebeyi bağlayıp bomboş sisli bir arazide duran yaşlı bir kadın en çok hatırımda kalanlar. Kadın eylemlerinin birinde çekilmiş fotoğraflar da vardı sergide; erbane çalıp gülümseyen bir kadın ve yine eylemden, ağzında “kadınlar için adalet” yazan maskeyle zafer işareti yapan bir kadın… Ne demiş şair,

“Kadınlar, ki yoklukları fark edilir olsa olsa. Kadınlar,

bir yazma, bir renk, bir devinim... Karıncalar kadar

olağan... Payları karıncalar kadar hayatta.”

Bu fotoğraflardaki kadınlar da tıpkı şairin tarif ettiği kadınlardan. Her işe koşturan, çocuğu besleyen, büyüten, hayvanları otlatmaya götüren, yemek yapan, yediren… bu yüzden de yoklukları büyük dert olan kadınlar. Payları karıncalar kadar olan ama öte yandan bir dünyayı talep edecek kadar da cesur olan kadınlar.

Öykü’nün bile isteye çektiği bu fotoğrafların bir derdi var tabii, görünmeyen emeği görünür kılmaya çalışma derdi. İşte tam da bu noktada sanatın gücüyle bir nebze de olsa görünür hâle geliyor o hikâyeler. Serginin çağrısında kullanılan şiir bu amacı çok güzel ifade ediyor,

“Elim ateşten korkmuyor

Ülkemin bütün kadınları gibi tırnaklarım küt

Ateşten sıcak bir tencereyi yanmadan alabilirim

Köz basarım yüreğime

Yüreğim nasırlarıyla umudu koruyor

Bir küçük ışıltıyla baharı bekleyen

Çekirdek ateşten korkmuyor.”

Tırnakları küt kadınları şiirle, fotoğrafla anlatmaya çalışmak çok değerli çünkü o eller var ediyor çoğu şeyi ama yine o eller gösterişsiz oldukları için görmezden geliniyor.

Bu yazıyla amaç sergide duyduğum hissiyatı biraz olsun tarif etmekti ve tabii bunu yaparken Sennur Sezer’in şiirlerini de kullandım çünkü biliyorum ki o şiirlerin etkisi var o fotoğraflarda.

“Bir sözle kuruldu dünya

Hep o sözü aradım ve buldum:

Emek”

Diyen şairden o emeğin fotoğraflandığı sergiye… Bu vesileyle yineleyelim Sennur Sezer iyi ki yazmış ve bizler de iyi ki rast gelmişiz şiirlerine. Öykü de iyi ki görmüş.