GÜNÜN ŞİİRİ: Ezgi Sadet ve Suruç Katliamında yitirdiklerimize
Ezgi, 20 yaşında bir Sanat Tarihi öğrencisiydi, ‘İçimde sanki hep aynı şarkıyı çalan bir laterna’ diye yazmıştı katliamdan önce. Bir laterna sesi gibi geçti aramızdan. Yaşamak ağrısını astı boynumuza.

20 Temmuz 2015'te IŞİD kuşatmasına karşı direniş sırasında yerle bir olmuş Kobani'nin yeniden inşasına destek olmak ve Kobanili çocuklara oyuncak götürmek için yola düşen gençler, Suruç’ta IŞİD tarafından bombalı bir intihar saldırısıyla katledildiler. Saldırıda 33 kişi hayatını kaybetti, 100’e yakın kişi yaralandı.

Suruç Katliamı davası ise halen sürüyor. Geçtiğimiz Mayıs ayında (29 Mayıs) 5. duruşması görülen davanın davada 2 tutuksuz polis görevi ihmalden yargılanırken, tek tutuklu Yakup Şahin, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, silahlı terör örgütüne üye olmak, tasarlayarak ve yangın, su baskını, tahrip, batırma bombalama ya da nükleer, biyolojik, kimyasal silah kullanarak öldürme suçlamasıyla tutuklu yargılanıyor. Davanın bir sonraki duruşması 28 Ağustos’ta görülecek.

Suruç Katliamında yaşamını kaybedenlerden biri de Ezgi Sadet’ti.

Ezgi, 20 yaşında bir Sanat Tarihi öğrencisiydi, "İçimde sanki hep aynı şarkıyı çalan bir laterna" diye yazmıştı katliamdan önce. Bir laterna sesi gibi geçti aramızdan. Yaşamak ağrısını astı boynumuza...

Ezgi ve Suruç’ta katledilen tüm gençler için bugünkü şiirimiz... Didem Madak'ın  "İçimde sanki hep aynı şarkıyı çalan bir laterna" dizesiyle yola çıkan umutvar çocuklar için...  


Pollyanna’ya Mektuplar 
I.
Sevgili Pollyanna,
Sen bu mektubu okurken
Soğuk bir doğu sokağında,
Acılarla yüklü bir faytonla dolaşıyor olacağım
Atların boynunda ziller ve pembe orlondan püsküller
Şaklayan kırbaç ve gıcırdayan tekerlekler.

Kömürümüz bitti tam kışın ortasında
Toz hatıra ve talaş bastık sobaya
Üşüse böyle yapardı mutlaka hazreti İsa da.
Aşkın yüzünden düşen bin parçayı
Toplamaktan yoruldum ben artık Pollyanna

Yolda bavulumu çaldılar
Bana hediye ettiğin o kırmızı elbise de içindeydi
Ne güzeldi
Ben kendime çilek derdim onun giydiğimde
Bakar bakar anne derdim memelerime
İnsanın memesi olması büyük bir çilektir Pollyanna
Güzeldi yine de o yıllar
Küçük sarı pütürleriyle
Ne çabuk geçti.

Ama zaten onu burada giymeme izin vermezlerdi
Belki artık hiç olmaması daha iyi
Çalınmış bir güzellik,
Yasaklanmış bir güzellikten daha iyidir.
Ama onu asla unutmayacağımı bilmelisin.

Dilerim sen pötikareli gömlekler gibi neşeli,
İri dişli bir mısır koçanı kadar
Mutlu ve yan yanasındır.
Belki bir gün beni ziyarete gelirsin
Sana krem fıstıklı ekmek ikram ederim
Artık çok mutlu olacağızlı ekmekler
Süte ekmek doğrar ve
Papara papara diye şarkı söyleriz.
Sen ruhumun misafir odasında uyursun,
Süt ve gözyaşı lekeli yumuşak yer yatağında.

II.
Sevgili Pollyanna,
Senin romanlarında her şey o pazartesi başlardı
Kot pantolonlu, uzun bacaklı pazartesilerdi onlar
Ben mutfakta Edith Piaf dinler,
Bir lağım faresiyle göz göze bulaşık yıkardım.
Şehrimizin aşkı ve şehrimizin şarkısı
Öfkeyle pis su borularında dolaşırdı.
Sana patates kızartırdım.
Patatesler pazartesi kadar kırmızı oluncaya kadar...
Ölüm bizi ayırıncaya kadar...
Aşkımız şehrin en güzel aşkıydı
Kolay değildi, kolay olmamıştı
Yıllarca şehrin en güzel aşkının benekleriyle yaşamak.

Kirli muşamba perdeli meyhanelerde ağlardım
Masaaltı kedileriydi benim için ağlamak,
Bazen tekirdi, bazen sarman
Kim önce fırlarsa parsayı toplardı.

Öfkem içimde emekleyen kırmızı patikli
Bir bebekti sanki Pollyanna
Her köşede nergisler satıyorlardı sokaklarda
Baygın kokulu güneşler gibi...
Onları satın almak,
Sonra bir gün yüzü çatlak intiharlarımı boyatıp
Otuzaltı numara bir hayata başlamak...
Uzun bir nekahet döneminden sonra
Nihayet ayağa kalkmak...
Öfkem
Üstü kalsın derdi ve bırakırdı hayatımı
Bayat bisküvi kokan o mahalle bakkalına
Öfkem
İşi bitmiş bir çalı süpürgesi gibi
Dayamaktır kendini duvara...
Öfkem Pollyanna
Neden güzeldi?
Bütün güzeller gibi elinde bir bardak sıcak çayla

Her şey o pazartesi başlardı
Şehrimizin aşkı ve şehrimizin şarkısı
Öfkeyle pis su borularından taşardı.

III.
Sevgili Pollyanna,
Radyo tiyatrosu dinlenirdi bir zaman içimde,
İçimde dünyanın en eski kedisi
Eski bir sobanın yanında uyuyordu.
Çocuklar bir köşede
Yenidünya çekirdekleriyle beştaş oynardı
Frenk elması da derler
Sarılı kahverengili bir meyve.
Annem işte öyle bir kadındı
Çocuklar gökyüzüne bakar sorardı:
Ay dede orada ne yapıyor anne?
Annem öldüğünde ay dede içimde
Yüzlük bir ampul gibi parçalandı.
Annem işte öyle bir kadındı
Aşure getiren çocuklara,
Teşekkür eder gibi yaşardı
Öldüğünde gül resimli bir takvim yaprağıydı.

Pollyanna,
Sana göre insan profiterol yer gibi yaşamalı
Bir çamur deryasının içinde
Küçük mutluluk topları yakalamalı.
Bense vücuduma şiirler saplıyorum durmadan
Sen de bilirsin ya Allah
Dayanabileceği kadar acı verirmiş insana.

Geçen yazı
Bir dut ağacının altında roman okuyarak geçirdim
Dut taneleri düşerdi sayfalara
Tıpkı tatlı bir yaz yağmuru gibi
Büyük taneli tıpırtılarıyla
Kendimi dut ağacının gölgesini yiyen
Bir ipek böceğine benzetirdim.
Ucuz teşbihler beyaz atlı prenslerdir Pollyanna
Bir şiire gelir
Ve onu bu hayattan kurtarırlar.

Ah Pollyanna,
İçimde sanki hep aynı şarkıyı çalan bir laterna:
Cancağızım basma perdeme bir çiçek de sen olsaydın
Kaçarken yangın merdivenlerine
Keşke grapon kağıtları assaydın.

Didem Madak

İlgili haberler
Yaşamın acılarına karşı alaysı bir gülüş: Didem Ma...

Didem Madak, şiirlerinde yer yer sertleşen bir dille kadın duyarlılığını ortaya koyar. Erkek egemen,...

GÜNÜN BELLEĞİ: Maraş Katliamı’nın unutulmayan kadı...

Her katliam insanlık suçudur. O insanlık suçlarından biri de Maraş Katliamı... Alevilere dönük işken...

GÜNÜN ŞİİRİ: Bir daha asla!

Şair-yazar Gülsüm Cengiz’den Filistin için şiir: Filistin'de katledilen çocuklar için... Şiire dökmü...