GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Suç
“Seni yeterince aşağıladığına inandığında öldürecek,” diye mırıldanan gölgemin sesi duyuluyor. Dehşetle bunun bir öngörü değil gerçek olduğunu fark ediyorum...

Odaya karanlık yavaş yavaş doluyor. Çelik gözlünün bakışları kendinden çok önce eve gelip yerleşti. Ne tarafa baksam o ürkütücü gözler… Her yerdeler. Hele nazarlığın üstündeki…

Salon ile mutfak arasında koşuşturuyorum. Sofrada bir şey eksik olmamalı. Ayaklarım birbirine dolandıkça beceriksizleşiyorum. Aynadan yansıyan gözlerimle karşılaşmamak için ışığı söndürüp mumlar yakıyorum. Gölgelerim duvarda hareket ettikçe anlık bir sevinç duyuyorum, yalnız değilim. Ne kadar zaman geçti Ahmet’ten başka insan görmeyeli? Ansızın;

“Seni yeterince aşağıladığına inandığında öldürecek,” diye mırıldanan gölgemin sesi duyuluyor. Dehşetle bunun bir öngörü değil gerçek olduğunu fark ediyorum. Bu arada elimden düşen tuzluk yerle bir oluyor.

İstemsiz gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüyor. “Tuzluğun yokluğunu hemen fark edecek.” diye, duvardaki gölgelerime sesleniyorum. Hiçbiri yanıt vermiyor, çömelerek yerdeki kırıkları toplamaya başlıyorlar. Parmağımdan damlayan kan, önceki gecenin anılarını çağırıyor. Yüzüm dışında dayaktan morarmış çıplak bedenim banyonun soğuk zemininde büzüşmüş yatıyor. Ahmet’in iğrenerek bakan nefret dolu gözlerinin izi; göğüslerime, bacaklarıma, kasıklarıma yapışmış. Elinden gelse tecavüz edecek ama...

Ahmet’in bir ay önceki, “Neden, hem de onunla?” sorusuna, “Senin yetersizliğin,” yerine “Bilmiyorum.” deseydim ya da sussaydım olanları değiştirebilir miydim?

Sıcak bir dokunuş. Evet, onunla yattım, defalarca, hem de sabahlara kadar. Her içime girişinde bedenim arşa değdi. Vücudumun böyle bir yönü olduğunu, erkeğin ne olduğunu bilmezdim, o öğretti. Ben kadındım. Bunu da Ahmet’e söyledim. Her yokluğunda ona koştum dedim. Ne kadar da sıcaktı Sevgilinin elleri. İşte bunu söylemedim. Eller gerçek miydi yoksa soğuk zemindeki bedenimin halüsinasyonu muydu?

İçeride bunlar olurken, sonbahar yapraklarının arasından süzülen bir parça rüzgâr, on birinci katın sımsıkı kilitli penceresinden içeriye girmeyi başardı. Girdiği odanın havasından irkilerek genişledi, genişledikçe tavana asılı kaldı.

Zaman ilerledikçe kulağım tetikte. Oymalı koltukların, varaklı aynaların, kadife perdelerin doldurduğu evde kendimden kaçabilmenin yollarını arıyorum. Alıcısı sökülen televizyonu belki altıncı defadır siliyorum. Kaçış yok! O gelmeden, morarmış bedenimi allayıp pullamam gerekiyor. Cehennem ateşi yanan yatak odasındaki aynanın karşısında, hiç darbe izi olmayan bembeyaz yüzüme allık sürüyorum. Beşinci defadır yamuk sürdüğüm ruj, kan lekesi ile kirlenmiş halının üzerine düşüyor. Güzel bulduğu yüzüme hiç vurmuyor, yüzüm ona ait.

Yatak örtüsünün arasına yerleşmiş çelik bakışlar ile karşılaşınca korkuyla titriyorum. Az kaldı, çok az kaldı, bitmeyecek bir gecenin başlangıcına. Üşüyorum.

Duvarda asılı duran gelinlikli resmim, çelik bakışlıyla birlikte dünyaya meydan okurcasına gülümsüyor. Bir yıl önceki o kız ben miyim? Okuduğum aşk romanlarındaki adam sandığım Ahmet’in beni banyoya sürükleyişi aklıma geliyor, oturduğum koltuktan sıçrayarak ellerimi ısırıyorum, paslı kan tadı damağımda. Gerçek olamaz bunlar, bu gece ne olacak, hele kırılan tuzluğu fark ederse... O kadar kuvvetli ki direnmenin anlamı yok. Sırf bir şeyler yapmak için banyoya giriyorum, gayrı ihtiyari yaktığım ışıktan irkilip kaçıyorum. Anılardan kaçamıyorum; Ahmet’in çıplak bedenimi, siyah uzun saçlarımdan tutup banyoya sürükleyişi, üzerime işerken bir taraftan da, “Beni aldatırken bunu düşünseydin küçük sürtük.” diye bağırışı kulaklarımdan gitmiyor. Keşke ben de bağırabilsem, belki tatmin olacak ama sadece sessiz gözyaşlarım akıyor. Sevgilinin yokluğundan beri tüm sesler boğazımda düğümlendi. Şöyle kuvvetli bir haykırış çıkabilse ağzımdan ama çıkmıyor.

Hata ettim desem belki bu işkence bitecek ama Sevgili, sen hata değildin ki… Sıcak ellerin gerçekten bir zamanlar bedenimde dolaştı mı? Fısıldayan sesin beni doruklara çıkardı mı? Gerçek misim? Yek beden Tanrının huzuruna çıkışımızı nasıl inkâr edebilirim…

Çelik gözlünün iktidarsızlığı ile kirlenen bedenim ateşinle yıkandığından beri asırlar değil sadece aylar mı geçti? Gittikçe soğuyan yüreğim sorularıma kayıtsız.

Henüz Sevgili ile tanışmamış olan fotoğraftaki gelinlikli kıza son defa bakıyorum, keşke o kız aşkı tanımasaydı diyorum, sonra keşkemi geri alıp senin tuzlu bedeninde geçirilmemiş her an için hayıflanıyorum.

Ne çok keşke…

Kapı... Anahtar sesi geliyor... Bitmeyecek olan bir geceye yeniden başlayamam düşüncesi aklımdan geçiyor.

Odanın buz kesen havasından korkan minik rüzgâr, on dokuz buçuk yaşındaki genç kadına veda etmek için yüzüne baktığında, onu tek başına bırakamayacağını anladı. Çırpınan yüreğine girip orda donup kaldı.

* Bu öykü yazar Sofya Kurban’ın Ayizi yayınlarından çıkan Cebimdeki Taşlar adlı kitabında yer almıştır.

Görsel: Daria Petrilli

Öykünün yazarı Sofya Kurban;
“Çin’in İli bölgesinde (Doğu Türkistan), Gulca şehrinde doğdum. Hacettepe Üniversitesi İİBF Maliye Bölümü mezunuyum. 1996 yılında beri bir kamu kuruluşunda çalışmaktayım.
İlk yayımlanan öyküm, 2004 yılında Patika dergisinde yer alan ‘Hoşça Kal’ dır. Daha sonraları öykülerim Sözcükler, Lacivert, Özgür Pencere, Karşın, Kum, Dünden Bugünden Edebiyat ve Özgür Edebiyat gibi dergilerinde yayımlandı.
Edebiyata dair deneme inceleme yazılarım, Roman Kahramanları, Lacivert Öykü ve Şiir Dergisinde yayınlandı.
‘Göç’ adlı öyküm 2010 Behiç Erkin öykü yarışmasında mansiyona değer görülürken, “Topal Kediyi Nasıl Yazdım” adlı öyküm de Alt Kitap 2009 seçkisinde yer yer aldı.
Mart 2012 yılında, Göç adlı 19 öyküden oluşmuş öykü kitabım Phoenix yayınevi tarafından yayınlandı. Kitap, 17 Ekim Rus Devrimi ile yurtlarından ayrılan bir ailenin 80 yılını anlatmaktadır.
Aralık 2017 yılında Cebimdeki Taşlar adlı öykü kitabım Ayizi Kitap tarafından yayınlandı.”


İlgili haberler
İsveç-Türkiye edebiyat buluşması kADIN YAZIsı

Türkiye’nin ilk Kadın Yazısı Festivali 9-18 Mart tarihleri arasında gerçekleştirilecek.

GÜNÜN OYUNU: Yakaranlar

Elli genç kadının yaşadıkları baskıya karşı durarak ‘durdurun bu düzeni’ çığlığını attığı bir oyun.

GÜNÜN BİLGİSİ: Rıza ve rıza inşası nedir?

Kadınlar cinsel şiddete ya da saldırıya uğradığında sanıkların, mahkemenin, medyanın ‘rızası var’ sö...