GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Kahve Kokusu
Fatma çok güzel bir renk oldu o günlerime, çok güzel bir örnek... Yaşadığı tüm zorluklara rağmen yüzü her zaman güler ve umutla dolu olurdu.

Fatma denince aklıma kahve ve Fairuz’un sesi gelir, o kutsal sabah ayinleri… Nedenini bilmiyordum amao eski çadırdan esen kahve kokusu beni mutlu ediyordu. Belki de uzun zamandır özlediğim anıları hatırlattığından…

Fatma ;Türkiye’ye sığınmak için zorlu savaş koşullarına maruz kalmış, mevsimlik tarım işlerinde çalışan binlerce Suriyeli gibiydi. Savaştan önce durumları gayet iyiymiş. Kocasının Halep Sanayi Bölgesinde çalıştığını ve iyi bir gelir elde ettiğini de söylemişti. Savaş başlamadan önce kendilerine güzel bir ev inşa etmişler. Fatma o evini hasretle anlatıyordu: ”Evimiz çok büyük ve genişti, hele güzel bir avlusu vardı ki orayı rengarenk çiçeklerle doldurmak istiyordum.”. Bu ayrıntıları anlatırken yüzünden acı okunuyor, ağlıyor bir süre sessizliğin ardından her şeye rağmen Tanrı’ya şükrediyordu.

Sabahları çadırları ziyarete gittiğimde Fatma’nın çadırı en yakın çadır olduğu için onu muhakkak ziyaret ediyordum. Ne zaman Fatma’nın çadırına doğru ilerlesem her taraftan buram buram kahve kokusu alıyordum. O anda her şeyi unutup çok mutlu oluyor, iki saniye içinde Suriye’deki günlerime gidiyor ve annemle içtiğimiz o güzel sabah kahvelerini hatırlıyordum. Tabii annemi kaybettikten sonra o güzelim kahvenin tadı kalmamıştı.

Çadırları ziyaret etmeye başlamadan önce kahvemi -çoğu zaman- o mütevazı çadırda içiyor, işe gitmeyen ve çadırlarda kalan diğer kadınlara seminer veriyordum. Fatma sürekli durumundan utanıyor ve kahveyi bana en iyi fincandan ikram etmeye çalışıyordu.

Halep’ten ayrıldıkları günü anlatıyordu: “Uçak evlerini bombalamadan önce evlerinin tahliyesini duymadan önceki son anıları… Onlar emrin ardından birkaç saat içerisinde evi terk ettikten sonra uçaklar acımasızca tüm evleri bombalamış ve neredeyse oradaki tüm evleri yıkmıştı.Türkiye’ye gelmişlerdi. Özellikle Adana’daki mevsimlik tarım işlerinde çalışıyorlardı. Çadırlarda yaşıyorlardı ve kaç üyesi olursa olsun her ailenin tek çadırı vardı.

Fatma Türkiye’de bulunduğu sıralarda dünyaya bir çocuk getirmişti. Muhammed çok güzel bir çocuktu ve Fatma onunla “çadır çocuğu “ diye dalga geçerdi. Bir gün bizler de oradayken alana şiddetli bir dolu yağmıştı. Rüzgar oradaki çadırların çoğunu darmadağın etmişti. Herkes çocuğunu ve birkaç eşyasını kurtarma derdine düşmüştü. Bir sonraki gün oradaki insanların durumlarını kontrol etmek ve onları güvence altına almak için alanı ziyaret ettik. O sıra Fatma ile tekrar sohbet etme şansımız oldu ve bana o şiddetli yağmur gününde hissettiklerini anlattı ”Tek kaygım çocuklarımı çadırdan çıkarmak ve çadırın tepesindeki bir bez torbasıydı.“Bahsettiği torba çalıştığı günlerin yövmiye hesaplarını içeren torbaydı, o torba olmadan çavuşa çalıştığı gün sayısını kanıtlayamayacaktı.

Fatma çok güzel bir renk oldu o günlerime, çok güzel bir örnek... Yaşadığı tüm zorluklara rağmen yüzü her zaman güler ve umutla dolu olurdu. Ondan bir insanın her şeyini kaybetse de umut ve yaşama sevgisini kaybetmeyebildiğini öğrendim.

GURBET İYYO KİMDİR
1984 yılında doğan yazar aslen Suriyeli. Halep Üniversitesi Hukuk fakültesi mezunu olan yazar şu an Urfa Viranşehir’de yaşamaktadır.

İlgili haberler
GÜNÜN CESURU: Mülteci kampında doğdu, uçakla dünya...

Shaesta Waiz Dünya’nın çevresini tek başına uçan kadın pilot olmak için uçuşa başladı.

GÜNÜN KİTABI: Mülteci Kadınlardan Masallar

Suriye, İran ve Irak’tan Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan 7 kadın çocukken dinledikleri masalları...

GÜNÜN KİTABI: Yakından Geçen Mülteci Öyküler

Kadın yazarlar ‘Yakından Geçen Mülteci Öyküler’ kitabında ‘mülteci olma’yı kaleme aldı. 20 öyküde ye...