GÜNÜN DİZİSİ: The Handmaid's Tale
Kişileri kendilerinden yabancılaştırarak normal hayatlarından uzaklaştırarak, dini kullanarak hayatlarına devam etmelerini ve yeni düzene alışmalarını sağlıyorlar.

“Hiçbir şey bir anda değişmez: derece derece ısınan bir küvette farkına varmadan haşlanarak ölürsünüz.” 

Dizinin konusuna ve nasıl ortaya çıktığına bakarsak öncelikle Margaret Atwood’un Damızlık Kızı Öyküsü’nden uyarlama bir yapıttır. Kitabı 1985 yılında yazan Atwood yaşadığı dönemin koşullarından ve o zamana kadar gelen ve gelişen tarihi olaylardan esinleniyor. Atwood doğdunda İkinci Dünya Savaşı’nın ortasına doğuyor ve bu yaşananlar Atwood’u çok etkiliyor. 1980’lerde Amerika’da yükselen muhafazakâr kesimi fark ediyor ve “Amerika gelecekte nasıl bir yer olur ve bu muhafazakâr kesim bir güç sahibi olsaydı, Amerika’da bir totaliter rejim olsaydı bu ateist bir toplum olmaz çok koyu dindar bir Hıristiyan toplum olurdu” diyor. Tarihteki totaliter rejimlere bakılırsa çoğunda doğum politikaları var. Dizinin ilerleyişe bakılırsa bundan çokça bahsetmektedir.

Dizide Eski Amerika'da kadınlar bir hastalıktan dolayı kısır kalıyor, doğurganlık azalıyor. Haliyle insan nüfusunda bir azalma meydana geliyor. Ülkedeki tüm kadınlar bir anda işlerinden atılıyor, bankadaki paralarına el konuluyor. Ülke artık kendilerine Yakup'un Oğulları diyen, kökten dinci bir grubun eline geçiyor. Ülkeye askeri teokrasi hakim oluyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin dağılmasından sonra ülke ismi de Gilead olarak değiştiriliyor. Gilead denilen ülkede kadınların isminin bile olmadığı ve gerçek isimlerini yabancılaştırarak sadece taktıkları isimle hitap ettiklerini bir dünyada geçiyor. Bunun ardından doğurganlık özelliğini kaybetmemiş tüm kadınlar zorla yakalanıp çocukları varsa çocuklarından ayırıp damızlık amaçlı kullanılmak için, yönetimden sorumlu yüksek rütbeli askerlerin emrine sunuluyor. Askerlere sunulan bu damızlık kadınlar komutanların ve eşlerinin olduğu hanede yaşamaya başlıyorlar. Kısır olan kadınlar da var elbet. Mesela komutanların eşleri ve doğurma yaşı geçmiş kadın hizmetçiler.


KADINLARDAKİ SINIF FARKI KIYAFETLERİNİN RENKLERİNDE

Ülkenin en önemli özelliği kadınlar arasında da bir sınıf sistemi var. Kadınların toplum içindeki yerlerini gösteren, farklı renkli kıyafetler seçilmiş. Damızlık olarak kullanılan kızların giysileri kırmızı, bir eşe sahip olanların mavi, henüz evlenmemiş olanların ise beyaz, aşçılar ve evdeki diğer hizmetliler ise yeşil renkte giysiler giyiyorlar. Bu sayede de kadınların seviyelerine göre hareket etmeleri sağlanmış oluyor. Dizideki tüm Ortaçağ kıyafetleri, geriye gidişi anlatmak için zekice kullanılmış bir metafor olmuş. Kırmızı rengin damızlık kadınlarda kullanılması ise kadınların toplumdaki görevinin sadece dünyaya çocuk getirmek olduğunu düşünmelerdir. Cinselliğin ve kadınsılığın rengini çağrıştırması gibi.

Dizide cinsiyet ayrımcılığı fazlaca var, örneğin kısırlığın sadece kadınlar yüzünden olduğu düşünülüyor hiçbir şekilde erkekler kısır olamaz olgusunun olduğu bir devlet anlayışı var. Gilead’ta kadınların okuması kesinlikle yasak, biri okumaya kalkarsa parmakları kesiliyor ve bunu dini bir seramoni ile gerçekleştirmeyi unutmuyorlar. Toplum Hıristiyanlık üzerine kuruluyor ve İncil’den birçok alıntı yapılıyor, din kullanılarak ilerleniyor. Komutan eşlerinin mavi giymesi Meryem Ana’ya atıf yapılırken damızlıkların kırmızı giymesi Magdalalı Meryem’e bir gönderme. Gilead’da eko kadın diye bir sınıf da var, ilk eşler ve evlilikler kutsal görünüyor ve o kadınlara dokunmuyorlar fakat damızlık kadın yapılanlar evlenip boşanmışsanız veya ikinci evliliğiniz ise veya LGBT birey iseniz sizi kötü olarak görüyorlar, toplum olarak boşanma kötü olarak görünüyor ve aile yapısını bozuyor. “Bunu bozan kadındır” olgusu oluşuyor, erkeklerde hiçbir şekilde suç bulunmuyor. Dizinin baş karakteri Jane Gilead’taki adı ile Offred boşanmış ve ikinci evliliğini yapmış bir kadındır.

DÜZENE ALIŞTIRILAN KADINLAR...

Dizideki damızlık olarak seçilen kadınların tüm ismi Of ile başlıyor. Örneğin, Offred, Ofglen gibi isimlerle hitap ediliyorlar. Mesela dizinin başrol oyuncusu olan kadın yani Offred o isimsiz kadınlardan sadece bir tanesi. İsminin anlamı ise of/fred yani “Fred’in ki” demek. Damızlık olarak kullanılan tüm kadınlar hangi askere aitse o askerin ismi Of ve komutanın soyadı şekilde hitap ediyorlar. Bu damızlık kadınların hiçbir konuda söz hakları olmadığını gösteriyor. Başlarına taktıkları şapkalar damızlıkların sadece önünü görmesini sağlıyor. Etrafına bakmaları yasak! Kitap okumak yasak! Televizyon, telefon, bilgisayar gibi teknolojik aletler bu rejimde kullanılmıyor. Eğer kadınlar kural dışı bir şey yaparlarsa, koloni adını verdikleri çalışma yerlerine gönderiliyorlar. Koloni bölgesinin de ölüm kampından herhangi bir farkı yok. Bu yüzden de birçok kadın bedeninden vazgeçmek zorunda kalıyor. Bu yeni toplumda artık insanlara tamamen günlük kelimelerden arındırılmış şekilde hitap etmeleri sağlanıyor, “İyi günler,” yerine “Tohumlar kutsansın,” gibi cümleler kullanılıyor.

Sınıfsal düzene karşı gelen herkes ölüm duvarında asılıyor. Mesela dizideki o duvar, Harvard Üniversitesinin duvarı. Bilginin ve doğruluğun araştırılması yapılan bu kurum artık yeni dünyada baskının, işkencenin ve yok etmenin merkezi haline gelmiş. Teşhir duvarının hemen önünden geçen damızlık kızlara ait yol var. Bu duvarın amacı, damızlıkların oradaki cansız bedenlere bakıp yaşamlarının ne denli iyi olduğunun ayrımına varmalarını ve Tanrıya şükretmelerini sağlamak. Her şey o kadar normalleştirilmiş ki, hemen yanı başında idam edilmiş bir insanın yanında normal yaşantılarına, hoş sohbetlerine devam edebiliyorlar. Kişileri kendilerinden yabancılaştırarak normal hayatlarından uzaklaştırarak, dini kullanarak hayatlarına devam etmelerini ve yeni düzene alışmalarını sağlıyorlar.

Günümüzde ise kadınlara verilen haklar, cinayetler bunların ön simülasyonu olabilir. Çok değil daha yeni bir kadın kendi yaşamına son verdi. Toplum baskısı ve bunun getirileri...

Toplumun zihninde ‘Giymeseydi, geç saatte dışarı çıkmasaydı’ tarzında birçok ayrım var, tıpkı dizide kısırlığın sadece kadınlar yüzünden olması gibi. Bu algılar değiştirmeliyiz, toplumsal altında eşitliği sağlamalı, özgür ve eşit bireyler olmayız. Kadınlar olarak biz de gece 3’te rahatça dışarı çıkıp yürüyebilmeliyiz. Eve geç döneceğiz diye ona göre giyinmemeliyiz, sesimizi duyurmalıyız.

Diziden bir cümle ile bitirmek istiyorum yazımı:

“Meclis binasında katliam yaptıklarında sesimizi çıkarmadık, suçu teröristlere attılar. Anayasayı askıya aldılar, uyuduk, yine sesimizi çıkarmadık. Geçici olduğunu söylediler. Hiçbir şey bir anda değişmez. İçinde olduğun kazan yavaş yavaş ısınırken farkında olmazsın, haşlanarak ölürsün”…


İlgili haberler
GÜNÜN DİZİSİ: When they see us

Siyahlara dönük ırkçılık ve nefret suçları devam ederken 89 yılında büyük bir haksızlığa uğrayan ve...

GÜNÜN DİZİSİ: Gilmore Girls

Hayali Stars Hollow kasabasının sakinleri eşliğinde arkadaşlık, aile ve hayat üzerine bir yapım olan...

Bu damızlık kızın öyküsü çok tanıdık!

Sıkıyönetim ilan ediliyor; anayasa askıya alınıyor, gazeteler kapatılıyor. Kadınların okuması, eğlen...